Ölüme terk edildiğim o gece, hatıraların istilasına uğrayan zihnim, uzun süredir ardına gizlendiği surların geçmişi daha fazla kaldıramayışına şahit olmuştu. Öyle ki bu duvarların üzerine pusu kurmuş okçular, karşılarındaki hüzün tablosuna direnmeye bile tenezzül etmemiş, zamanı geldiğinde solan bir çiçek gibi yerlerini terk etmişlerdi. İçimdeki sönmek bilmeyen histerik kahkaha bile eski anılarımın yüzüye çıkmasıyla oluşan toz bulutunda afallamış, ezbere bildiğini sandığı yolda kaybolup gitmişti.
Kafamdaki savaşın galibi kuşkusuz, susturmaya çalıştığım düşüncelerimdi. Artık sıranın onlarda olmasının getirdiği bir kibirle gülümsüyorlardı. Surları aşılmış kaleme sızan görüntüler ile ittifak kurmuş, onunla ilgili her detayı gün yüzüne çıkartmaya ant içmişlerdi.
Önce tatlı bir beyazlık sardı etrafımı, ardından altımdaki sert zeminin kışın soğunu içine çekmekten nemlenmiş bir banka dönüştüğünü hissettim. Onu ilk gördüğüm ana dönmüştü beynim. Asfalt tüy kadar hafif karın altında eziliyor, kuşlar çıplak kalmış ağaç dallarının arasında saklanacak yer arıyor ve soğuk hava insanın içine işliyordu. Yanımda oturan uzun boylu genç, bakışlarını bir saniye olsun karşımızdaki donmuş gölün üzerinden çekmemekte ısrarcıydı. Göz ucuyla ona baktığımı hatırlıyordum. Burnunu kızartan soğuğa inat montunun önünü açmış, gözlerindeki acılara inat dimdik tutuyordu başını. Bu sefer aramızdaki kırmızı ipi daha net görüyordum. Bizi birbirine sıkı sıkıya bağlayan bu ince kumaş parçası, kaderin ta kendisi olduğunu bas bas bağırıyordu çünkü bu, kopmaya yüz tutan yıpranmış ip, ayağa kalkıp uzaklaşmama rağmen sağlamlığından biraz bile ödün vermiyordu. Ondan uzaklaşan adımlarım karı acımasızca eziyordu ama bunun bir önemi yoktu. O günden sonra defalarca oraya geri döneceğimi biliyordum. Arkama bir kez dahi olsun bakmadan bırakıp gittiğim o silüete hayatıma bir amaç bulmanın getirdiği heyecanla tutunmuştum. Bu yüzdendir ki soluk tenimi kızıllaştıran soğuğa aldırmadan tekrar ve tekrar kendimi o bankın üstünde otururken buldum. Bu yüzden ayaklarımın altındaki narin beyazlık, bahar geldiğinde kaldırılan bir yorgan gibi eriyip gidene kadar onun yolunu gözler oldum. Ve her seferinde beni ve inatçı kişiliğimi varlığıyla ödüllendirmekten bir kez olsun çekinmedi.
Peki şimdi neden sırtını yasladığın bu duvarın seni arkandan bıçaklamasına bir ses çıkarmıyorsun, Baekkie?
Sönmek bilmeyen öfkenin seninle birlikte etrafındakileri de yakışını hazmedemiyor musun yoksa?
Benim tatlı küçüğüm, sana arkana bakmadan ilerlemen için bir şans veriyorum, aynı o günkü gibi. Döneceğini bildiğim halde sesimi çıkarmadan uzaklaşmanı izliyorum. Ancak bu sefer rüzgarına kapıldığın bulutlu hava seni tekrar bana getirmeyecek. Ama unutma miniğim, sen arkana doğru esintiyi aldığında hiçkimse tarafından durdurulamayacak kadar güçlüsün.
Senin esintin ben olacağım Baekhyun, bir daha arkana bakmana izin vermeden seni itip duracağım. Ben her zaman seni izliyor olacağım. Bu yüzden, benim kağıttan uçağım, havayı yarıp ilerlemekten asla vazgeçme.
Ve sakın, beni görmek için arkanı dönme. Çünkü bunu yaparsan, sivri ucunun hedefi ben olacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Phantom Of The Opera [ChanBaek]
Fanfiction~ Sen bir hayaletsin Byun Baekhyun... Kapak: _cheonsa- ♡ Yayınlanma tarihi: 9 Mart 2018