2.

69 11 9
                                    

 *Önceki bölüm 47 okunmaya ulaştı ve bu bizi çok mutlu etti! İlk bölümü beğenmeyen birkaç kişi olsa da, beğenenlerin sayısı kat kat fazla. Destekleyen herkese teşekkürler. Bir de soyadı konusu, Ateş'in soyadını sadece beğendiğimiz için koyduk biri için değil. İyi okumalar! *


Sınıfa girdiğimde gözüm kapıdaydı. Sırama oturdum ve Esra'nın sorgusuna çekildim.

-Neredeydin sen Su?


+Okul dışındaydım, Ateş'i takip ettim. Sana haber verme fırsatım olmadı olsaydı durmazdım biliyorsun...


-Ateş kim kanka?


+Balık falan yemiyor musun sen? Sınıfa gelen yeni çocuk, Ateş.


-Ay ne bileyim hatırlamadım bir an. Ne oldu?


+Sigara içiyor.


-Ew, ciddi misin. Gözlerinin altı da mosmor zaten.


+Evet, dikkatimi çekti. Uykusuzluktan olduğunu umuyorum.


 Esra yeşile çalan göz bebeklerini devirdi ve "eminim" imasında yüzüme baktı. Açıkçası Ateş'e yakın davranmak istemiyordum. Şu romantik romanlardaki sert çocuğu oynadığı belliydi. Öyle tipleri kendi haline bırakmak bana daha yakın geliyordu.


 Tüm bunları anlatırken, kendimden bahsetmeyi göz ardı ettim. Su Maksutoğlu, bu semtte her an evden uzak kalmak için çabalıyorum. Kaldığım eve ıssız bir adayı bile tercih edebilirim. 15 yaşımda olmana rağmen kafam oldukça karışık ve üzerimde çok fazla baskı var. Bu baskılarla ailemden çok arkadaşlarım ilgileniyor. Esra bu konuda uzman, ne zaman zor bir durumda olsam bana hep destek çıkardı.

 Okul çıkışı eve dönerken Ateş'i gördüm. Yine o ince beyaz kulaklıkları kulağındaydı. Simsiyah kıyafetlerinin arasında parlayan tek aydınlık şey kulaklığıydı. Kahverengi uzun saçlarını elleriyle aralıyordu. Onunla sebebini bilmediğim bir şekilde yakınlık kurmak istiyordum. Bunu gerçekten neden istiyordum? Kendime bu soruyu sorarak yürümeye devam ettim.


 Eve geldiğimde çalışma masamın üzerinde duran bir paket gözüme çarptı. "Aç kalma" yazılı pakedi açtım ve içinden bir kutu tarihi geçmiş süt ve tüm fışkırmış domates parçalarıyla adeta "beni abin yaptı" diyen bir sandviç çıkardım. Sandviç yoğun sigara kokuyordu. Abim bir aydan fazla süredir sigara içiyordu. Kömür karası saçlarına sinen sigara kokusunu annem ve babamın  farketmeme nedeni sanırım her ikisinin de kör kütük sarhoş olup eve geldiği. Eski sevgilisinin hediye ettiği çiçek esansı da içtiği sigaranın kokusunu kamufle ediyordu. O an sandviçi sarıldığı kağıttan ayırıp kağıdı yemenin daha sağlıklı olduğunu düşündüm.


 Çalışma masamın başında, üzüntünün temsili olan mavinin en güzel tonlarının tan ile birleştiği havaya bakıyordum. Sokak lambaları kaldırım taşlarını parlak gösteriyordu. Rüzgar camın tellerine hafifçe dokunuyordu ve hem huzur hem de huzursuzluk verici bir ses çıkarıyordu. Evin borusundan yere damlayan damlalara odaklanmıştım.

 Tam o sırada kapı zilini işittim ve gözümü bu depresif ortamdan ayırıp kapıya koştum. Annem, yine ağlamıştı. Akan rimeli sarının en göz kamaştırıcı rengi olan kısa saçlarına bulaşmıştı. Babam sinirle odasından çıkıp annemin yanına geldi. O sırada uzaklaşmam gerektiğini önceden hissettim, bu kez ne için kavga edeceklerdi? Abimin başını belaya sokması yüzünden mi?, yoksa ödenmeyen faturalar yüzünden mi?

-Beni aramadın. Beni aramadın ve gidip başka adamların evine gittin.


+İş için oradaydım dedim.


-Karşında sıradan bir adam yok, karşında Erkan duruyor! Bu saçma sapan bahanelerine devam ettiğin sürece şu iki artığını da alıp bu evden gideceksin.


+Harika olur Erkan bey. Geceleri eve getirdiğin ve nefessiz zevk verdiğin insanları görmekten geri kalmış olurum.


-İçiyorsun ve hayal görüyorsun. Delirmişsin sen.

+Gördüklerim yüzünden içiyorum, bana bu muhameleyi yapmayı kes. 


-Yıkıl karşımdan.


 Babam az önce abimle bana "artık" diye mi hitap etmişti? Bir artık olarak annemi de alıp bu evden gitmek mükemmel bir başarı olurdu. Babam da rahat rahat inkar ettiği işi yapıp, her gece eve başkasını getirip işini görebilirdi. Annem neden boşanmıyordu ki? Sorduğumda cevap alamıyorum, düşündüğümde de cevap bulamıyorum. Bir gün gelecek ki deli karın ve "artıkların" artık senin bu iğrenç evinin çatısı altında olmayacak. 


 Evde olmak cehennem gibiydi. Gün içinde birinin beni arayıp "dışarı çıkalım" diyerek beni kurtarmasını istiyordum. Küçük, mavi bir günlüğüm vardı fakat aylardır bir şey yazmamıştım. Bu kez defteri açtım ve Ateş'i yazdım. Kelimesi kelimesine yazdım. Siyaha takıntılı olan ve kendini sert çocuğu oynadığında havalı zanneden çok bilmiş şeyi. Saat çok erkendi ama uyumalıydım. Elbette benim yaşımdaki biri saat 17.30 gibi bir saatte yatmaz. Evdekilerin her an bana patlama ihtimaline karşı uyumanın iyi bir fikir olduğunu düşündüm. 

 Sessizce mutfağa inerken kapısı açık odalara göz gezdirdim. Annem içiyordu, babam ortalarda yoktu. Abim de telefonu ile ilgileniyordu. Buzdolabından çikolatalı süt aldım. Çikolatalı süte takıntılıydım. Hem sakinleştirici, hem de uyku getirici olarak kullanıyordum.

 Sütü bitirdikten sonra odama geri çıktım. Işığı kapatıp gece lambamı açtım, lambanın pastel rengi duvarlara yaptığı yansıma beni güvende hissettiriyordu, ki tehlikede olduğuma dair bir şey yoktu ortada. Geçen yılbaşı hediye gelen kulak içi kulaklıklarımı takıp her zamanki oynatma listemdeki müzikleri karışık oynattım. Yumuşak müzik dinlemezdim, kulaklıkla dinlediğim müzik geceleri dahi son ses seviyesinde ve gürültülü olurdu. Bu da bana müziksiz uyuyamama ve kısık sesle müzik dinleyememe gibi iki kötü alışkanlığa sebep olmuştu.


 Gözlerimi nasıl bir sabaha açmıştım böyle. Duyduğum sesle kulağıma bir çınlama indi...


Siyah BeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin