Her zamanki gibi bir sabah. Aşağıdan sesler geliyor. Yine kavga ediyorlar. Bu sabah yumurta mı yoksa et mi yemeliyiz? Onlar bir karara varana kadar ben kendi mısır gevreğini bitiririm, çok sağolun. Neden bu kadar büyük bir evimiz var diye merak ediyorum. Hangi odaya kaçarsam kaçayım kavga seslerinden kurtulamayacaksam büyük ev almanın bir anlamı yokmuş. Üstelik bir zamanlar da bu nedenden dolayı büyük bir ev istemiştim ben. Bir de tartışmalarının nedenleri mantıklı olsa...
Yazın ortasındaki bu kavurucu sıcakta evde tek başıma -ah, evet beni umursamayan ailemi saymıyor isek- televizyon seyretmeye çalışıyorum. Televizyonda ne var? Süngerbob. Her şeyden daha iyi hissettiriyor bana. Ne kadar saçma. Süngerbob ile mutlu oluyorum. Kendimi düşündükçe kendime acıyorum. Acınacak hale geldim. Av mevsiminde geyik kostümü giyip ormana çıksam daha az kötü hissederdim. Lanet olası ergen triplerine girmek istemiyorum. Sadece ailemdeki herkesin gerizekalı olduğunu düşünüyorum.
Yaz bitince okulun başlayacağı gerçeği var bir de. Bir sınıf dolusu çocuk sürüsüyle aynı ortamda bulunmam gereken dört yıl daha var önümde. Kulağa bir ömür gibi geliyor. Herkes çok çocukça davranıyor. Etrafımdaki bütün yaşıtlarım öyle. Bir arkadaşım bile olmadığına şaşırmıyorum. Hiçbiriyle de arkadaşlık ilişkisi kurmak istemiyorum.
Yaşadığım her şeyden bıktırdılar, benliğimden bile. Evimden, sokağımdan bıktırdılar. Başka bir ortamda olmak için her şeyimi verirdim. Sadece bir kez Avrupa'ya gitsem mesela... Kitap dükkanı bulsam, kitapların kokusunu doyasıya içime çeksem ne güzel olurdu.
En azından bir kez tatile gitseydik annemi ve babamı sevmeye çalışabilirdim. Evdeki konuşmalarda ne zaman farklı şeylerden bahsetsem, ki onlar için tatil bile farklı bir şey, aile içinde kargaşa kopardı. Üç dört ay öncesine kadar tabi. Birkaç aydır samimi muhabbetlere girmemek için büyük çaba sarfediyorum. Onlar da benimle konuşmaya yanaşmadıklarından pek sorun olmuyor. Beni seviyorlar mı bilmiyorum. Herkes öz çocuğunu sever derler ya, bence bizim evde böyle bir şey geçerli değil. Ben çocukken de hiçbir sevgi gösterisi yapılmazdı evde. Alışkınım sanırım. Ben de bu nedenle insanlarla yakınlaşamıyorum galiba.
Yarın benim doğum günüm. Annemle babam bu "özel" günde bana hediye almak isteyeceklerdir. Hediye alırlar. Benim tarzımla alakası olmayan bir etek, turuncu renkte bir gömlek veya çiçek desenli bir tişört alabilirler. Doğum günümü onlarla kutlamak istemiyorum. Aslında kutlamak istiyor muyum onu da bilmiyorum. Kitaplarda yazanlara benzeyen bir arkadaşlığım olsaydı güzel geçirebilirdim. Yarından önce buradan kurtulmak istiyorum. Ne yapmalıyım? Galiba odama kapanıp ders çalışacağım yine. Yine...
Saat akşam altı olmak üzere. Yani altı saat sonra yeni yaşıma gireceğim, öyle mi? 15 yaşıma gireceğim. Bu demek oluyor ki tam iki ay sonra lise kâbusu başlayacak. Muhteşem (!) bir gelecek için...
Küçük bir çocukken evden kaçmak istemiştim. Gerçekten buna yeltendiğim zamanlar da oldu. Ancak başarısız. Onlar benim dalga geçtiğimi veya oyun oynadığımı sanarlardı. Onlar dediğim, ailem. Ama ben oyun oynamam ki öyle. Hâlâ oynamam. Kaçmak ve kurtulmak gerçek hayallerim. Ne bir oyun, ne bir şaka malzemesi. Ki insanlar yaptığım her şeyi alaya alıp beni ciddiye almadıkları için büyümüş olmam bile kimse için bir şey ifade etmez. Ailem dediğim insanın beni önemsemesi gerekiyor. Okulda hep böyle derler.
Ben bu sefer gerçekten ağlamak istemiyorum. Yeni bir psikologdan randevu almalarını ve o psikologun da benim aleyhime karar vermesini istemiyorum.
Annem çağırıyor:
"Bebeğim, aşağıya inmeye ne dersin? Kahvaltıdan beri görüşmedik. Konuşalım."
Bana böyle hitap eden insanı sevmem gerekirdi. "İniyorum anne!"
"Nasılsın?"
"İyi."
"Ne hoş. Bu zamanlarda ergenler hep kısa cevap veriyor zaten."
Ah, yine aynı kelimeyi kullandı! Kavga çıkarmak istemiyorum. Tartışarak kendimi yormak istemiyorum. Keşke kafamdaki düşüncelere dair ufak bir fikri olsaydı.
"Haklısın."
"Haklı mıyım?"
"Aynen."
"Mira, beni başından savmak istiyorsan bunu başaramayacağını bilmeni istiyorum."
"Biliyorum, anne."
"Güzel."
"Yarın doğum günüm."
"Biliyorum, inan bana güzel geçecek. Arkadaşlarımı çağırdım. Senin de düzgün bir arkadaşın olsa çağırabilirdim. Herneyse, Pelin teyzen gelecek."
"Sen planlamışsın bile. Çok teşekkür ederim. Artık yukarı çıkabilir miyim?"
"Çık."
Karar verilmiştir. İleride neler olacağını düşünmeye gerek yok. Bu akşam bu evden gidiyorum. Saçma davranıyorum. Kendime engel olamıyorum. Annemin yaptığı şeylerden sonra gitgide ondan soğuduğumu kimsenin bilmemesi, fark etmemesi tuhaf. En azından babam anlayışlı olabilirdi. Diğerlerinin babası gibi komik, neşeli olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sır Olarak
JugendliteraturAdım Mira. Sadece yaşadıklarımı anlatıyorum. Benim hayatım gibileri paylaşılmaya değer değildir. Ancak aramızda kalacağına söz verirseniz, bahsetmek istediğim çok şey var. Yaşamın farkında olmayan her insan için... İçimde patlamak üzere olan büyük f...