Siyah saçlı genç başını hafifçe sallayarak radyodan yükselen sözlere eşlik ediyordu. Yola çıkalı bir saatten fazla olmuştu ve kara bulutların kapladığı gökyüzü canını sıkmasın diye kendince eğlenmeye çalışıyordu.Adeta koskoca ayda başka gün kalmamış gibi tatile gidenler dönüş için, annesini ziyaret edeceği günü beklemişlerdi. Yola çıktığında öğlendi, şimdiyse kapalı havanın aldatıcılığına kanmasa dahi arabanın göstergesi akşam vaktinin geldiğini gösteriyordu.
Radyodaki şarkı sonlanıp reklamlar girince genç, düğmeye bastı ve tek ses kaynağını da susturdu. Normalde başı kolay kolay ağrımayacak olsada hem aç hem de uykusuzdu. Gözlerini sertçe ovuşturdu ve kahvesinden yüzünü buruşturacak büyük bir yudum aldı. Kahvede sıcaklık namına bir şey kalmamış buz gibi olmuştu. Siyah saçlı, torpido kapağını açarak ağrı kesici bulmayı umdu fakat bir mucize gerçekleşmedi. Kapağı gerisin geri kapattı ve dudağını büzerek gıdım gıdım ilerleyebildiği önündeki araba konvoyuna baktı. 'Umut yok' diye düşündü. 'Anca sonraki akşam Busan'a varırım.'
Bu gerçeğin getirisi ruhani bir güçle omuzlarını çökertmişti. Alnını avuç içiyle ezerken yolculuğun daha da çekilmez olmaması için bir yol arıyordu. Umudu olmasada telefonunu çıkardı ve bulunduğu konuma yakın yerlerin listesine baktı. En iyi seçenek elli kilometre ilerideki benzinci gibi duruyordu. Rahatlayarak iç geçirdi. Bir anlığına kendini bu boğucu havanın süslediği uzun trafikte kapana kısılmış gibi hissetmişti. Üstelik kısa aralıklarla yükselen korna sesleri sinirine dokunuyordu.
Telefonunu el freninin yanındaki boşluğa koydu ve tekrardan trafiğin milimlik hareket ettiği iki seferin ardından arabasını sağ taraftaki yola soktu. Tahminlerinde yanılmıyorsa bu kestirme yol onu benzinciye kısa sürede ulaştıracaktı. Tek endişesi yanından geçtiği ağaçları şiddetle savuran fırtınaydı.
Arabasının hızını düşürüp ilerlemeye devam etti. Sonu gözükmeyen orman yolunda kendi küçük daihatsusu dışında başka araba göremiyordu. Toprak yolda tekerler tıkırdadıkça araba da hafifçe sallanıyordu. Siyah saçlı, küçük ekranda yanıp sönen beş rakamını gördüğü esnada altından gelen gıcırdama sesiyle irkildi. Arabanın altı bir şeye sürtmüş olmalıydı.
Direksiyonu sağa kırdı ve yolun kenarına park etti. Kapıyı açıp dışarı çıktığında mavi tişörtünün açıkta bıraktığı kolları adeta buz tuttu. Bu değişim gerçekten de şok ediciydi. Daha birkaç saat önce sıcaktan dili damağına yapışırken şimdi hava on derece soğumuştu.
Kollarına avuçlarını sardı ve seri hareketlerle tenini ovuşturdu. Bir an önce arabasına zarar gelmediğine emin olup bu dondurucu soğuktan kurtulması gerekti. Ellerini bulundukları yerden koparmadan dizlerinin üzerine çöktü ve arabanın zeminine baktı. Gündüz vaktinin sağladığı hafif aydınlıkta görebildiği kadarıyla bir şey yoktu. Yüzü hala daha yere eğikken nefesini rahatlayarak üfledi. Emektar daihatsusu zarar görseydi kendini hiç olmadığı kadar kötü hissederdi. O kendi parasıyla aldığı ilk şeydi.
Siyah saçlı yerden kalktı ve tozlanan dizlerini çırptı. Ardından siyah kaportaya hafifçe vurarak coşkuyla söyledi.
"Beni yarı yolda bırakmadığın için minnettarım eski dostum."
Göğsüne doğru esen havayla içi titredi. Değerler eksileri gösterirken böylesi bir tişörtle dışarda durmak akıl karı değildi. Avuçlarını tekrardan kollarına yapıştırdı ve arabanın ön kapısına adımlayıp kulbu kendine doğru sertçe çekti.
YOU ARE READING
metanoia » kookmin
Short Storyı've got a lover and ı'm unforgiven warnings; -smut -one shot