Yağmurdan sonra ıslanan toprağın kokusunu seviyorum. Özellikle de dünyadan ve üstüme yüklenen onca yükten kaçmam gerektiği zamanlarda. Babam güneş, ay, toprak, hava ve ruhlar ulusunun başkanı. Büyüyünce onun yerine ben geçeceğim ama gerçekten istediğim şey bu mu bilmiyorum... Hangi ulustan olduğunuzu gösteren simgeler vardır. Bu simgeler doğduğunuz gün alnınıza dağlanır. Bu çok acı verici ama burada işler böyle yürür. Kendimi bildim bileli güneş ve ay ulusu, toprak ve hava ulusu arasında müttefiklik vardır. Evlilikler bile müttefikler arası gerçekleşir. Babam da işte burada devreye giriyor. Uluslar kendi aralarında grup oluşturmuş olsalar bile her yerde düzen ve barış hakimdir. İleride bu düzen
den ben sorumlu olacağım. Aslında herkes benim konumumda olmak ister ama ben bulunduğum konumu sevmiyorum. Benim hayalim bunlardan birazcık daha farklı. Ben ruhlar ulusu koruyucusu olmak istiyorum. Herkes oradan bahsetmeye bile korkar. İnancımıza göre her yüz yılda bir her ulusta yüz tane ikiz bebek doğar. Bu bebeklerden en çok ağlayanının içindeki ruh kötü ruhtur. Bu şekilde doğan bebekler 250 yıl yaşayabilirler. Etraftaki kavgalardan ve kaostan beslenirler. En kötüsü de onlar kaosun kendisidirler. Bu nedenle doğdukları gün ruhlar ulusuna hapsedilirler. Orada başlarının çarelerine bakmak zorundadırlar. Oraya giriş ve çıkışlar mühürlüdür. Ancak ve ancak bu toplu doğumun olduğu günlerde mühürler çözülür. Mühürlerin çözüldüğü gün içeriye girmek zorundayım. Çünkü kısa bir süre önce orada benim için çok değerli iki şey olduğunu öğrendim. Sonunda görme fırsatım varken neden değerlendirmeyeyim?