Akuamarin İmparatorluğu
Güneş ışığının cirit attığı zümrüt yeşili ovanın tam göbeğinde yer alan görkemli şato görenleri hayran bırakıyordu. Şatonun yüksek katedrali gökyüzüne açılan bir kapı misali yükseliyordu lakin bugün tüm güzelliklerin hakimi hüzündü. Ölen İmparatoriçe diyardaki neşeyi de ruhuyla beraber götürmüştü. Her gün cıvıldayan kuşlar sessizdi. Tüm vadinin üzgün olduğu bugün, kahkahaların atıldığı tek yer Taht salonuydu. Yeni Akuamarin varisi Shine annesinin ölümüne hiç üzülmemişti. Sonunda yıllardır beklediği an gelmişti. Bu duyguyu yadırgamıyordu ne o ne de etrafındakiler, sonuçta yetiştirilme amacı annesi öldüğünde imparatorluğun diyarda güç kazanmasını sağlamak amacıyla onun yerine geçmekti. Tüm hayatı boyunca annesinin ölümü için hazırlanmıştı ve sonunda tüm gücü avuç içlerinde hissedecekti. Dakikalar sonra tüm imparatorluğun hakimi olacak ve güneşin kadim tanrıçaları tarafından kutsanmak üzere tacını giyecekti. Diyarda hüküm süren diğer üç İmparatoriçe'yi kudretiyle ezecekti ve mutlak gücün sahibi olacaktı. Kraliyet danışmanı töreni koordine ederken hüzünlüydü. Müstakbel İmparatoriçe'nin başarılı olacağı ile ilgili tereddütleri kafasını kurcalıyordu. Kendisinin düşünceleri böyle bir günde değersizdi. Dudağından çıkan kelimeleri özenle seçti.
"Akuamarin hanedanından Prenses Shine Akuamarin, kutsal yemini ederek yeni İmparatoriçemiz olacaktır ve hiç şüphesiz güneşin elçileri bizleri, kutsal aydınlığa kavuşturacak kişi olacaktır."
Shine yüzündeki bariz mutluluk ifadesini saklamaya çalışmadı. İki kardeşinin memnuniyetsiz bakışlarına aldırış etmedi. İsterse onların da kellesini alırdı. Dudaklarından dökülen kelimelerle hedefine daha da yaklaşıyordu.
"Katemela Lighten té İmperatrix , Angella proxen imela."
'Aydınlığın İmparatoriçesi olmaya, iyiliğin koruyucu meleği olmaya ant içerim.'Shine derin bir nefes aldı. Kraliyet baş muhafızı elinde akuamarin taşlarıyla süslenmiş taçla ilerliyordu. Uzun ve beyaz halı daha önce hiç bu kadar parlamamıştı. Shine'ın içinde hissettiği ışık, yaklaşan Akuamarin taşlarıyla beraber daha da artıyordu. Taht odasındakiler kısılı gözlerinin ardından olanları seyre dalmıştı. Shine'ın bu vadiye getireceklerinden endişe ediyorlardı.Onun kalbindeki saf kötülükten korkuyorlardı.
Korkan tek Akuamarin halkı da değildi. Diğer İmparatoriçe'lerin de onun bir önceki İmparatoriçe olan Cecilia'dan daha çetin ceviz olacağı konusunda şüpheleri yoktu. Taç Shine'ın kafasına yaklaşmıştı. Kraliyet baş muhafızı tek eliyle nazikçe Shine'ın çenesini tuttu ve alnından öptü. Bu eski bir gelenekti.
"Aydınlığın bol ols-" Kraliyet baş muhafızı cümlesini bitiremeden salonda koca bir çığlık yankılandı. Hanedan üyelerinden Prenses Silvanna ve Lord Raith hızla Shine'ın yanına koştu. Odadaki seçkin misafirlerin ağızları düştükleri dehşetten açık kalmıştı. Yuvası dağılmış karınca sürüsü gibiydiler. Muhafızlar Akuamarin kaplamalı kılıçlarını kınlarından hızlıca çıkardı.
Leydi Shine, boğazının derinliklerinden gelen korkunç sesle can verdi. Son görüdüğü ise nefret ettiği kardeşi Silvanna'nın dehşet dolu yüzüydü.
Garnet askerleri taht odasını kuşatmıştı. Sarayın içindeki gizli koridorlarda gezen keskin nişancı elindeki okla müstakbel İmparatoriçe'yi öldürmüştü. Muhafızlar kalan son iki hanedan üyesini koruma altına aldı. Garnet askerleri ellerinden alevler saçarak çembere doğru ilerliyordu. Akuamarin askerlerinin güçleri, elit Garnet birliğinin ateşine karşı koyacak kadar güçlü değildi. Prenses Silvanna ve Lord Raith çaresizce ölü kardeşlerinin cesedine bakıyorlardı. Prenses Silvanna erkek kardeşinden başkasının görmediğine emin olarak ablasının boynundaki oku çıkardı ve uç kısmını kırarak kuşağının arasına sakladı. Eğer buradan bozguna uğrayarak çıkarlarsa- belki de hiç çıkamazlar- kendisinin cesete ulaşamayacağını biliyordu. Silvanna, kendisini yüksek ihtimalle canice katlettirmeyi planlayan ablasının ölümünün gerçekliğini her daim taze tutmak için en sevdiği eşyalar koleksiyonuna ekleyeceği bir parça istiyordu ve elde etmişti. Garnet askerleri salonun yarısını alevler içinde bırakmıştı. Sıcaklık Silvanna'nın tenine işliyordu. Kanla kaplı ellerini kardeşinin boğazından büyük bir güçlükle çekti. Artık taht ona aitti, sıranın kendisinde olduğunu biliyordu. Hanedanın en küçük üyesi olmasına rağmen geriye kalan tek kadın kendisiydi. Mırıldanarak İmparatoriçelik yeminini etti. Onu duyan tek kişi erkek kardeşi Lord Raith'di . Silvanna ayağa kalkarak kardeşinin cesedinin yanında duran tacı kafasına taktı. Yapılması zorunlu olan geleneği ise kardeşi yerine getirdi. Raith, Silvanna'yı alnından öptü.
"Aydınlığın bol olsun kardeşim." Sun gülümsedi ve muhafızların oluşturduğu ışık çemberinin dışına çıktı. Henüz 16 yaşında olabilirdi ama bu güçsüz olduğu anlamına gelmezdi. Üstelik başında saf Akuamarin taşlarını taşırken hiç değildi.
Garnet askerleri aynı anda İnparatoriçe'ye ateşle saldırdı. Muhafızlar endişeyle öne atıldı. İmparatoriçe Silvanna tek elini kaldırarak dev bir Işık patlaması oluşturdu ve tüm ateşi geri püskürttü. Askerler kısa bir süreliğine afallamıştı , bu süre Akuamarin askerleri için yeterli olmuştu. Garnet saldırısı başarısız olmuştu. En azından Silvanna açısından. Etrafta tek bir Garnet kalmayana dek çatışma devam etti. Prenses Shine'ın katili ise zindana kapatıldı. İmparatoriçe Silvanna gümüş rengindeki tahta yerleşti. Belini dikleştirdi ve küçük ellerini kadim sembollerle süslenmiş tahtın kollarında gezdirdi. Kendine güvenir vaziyette taht odasını gözden geçirdi. Yerde, gelen soylu misafirlerin bazılarının kanı öylece duruyordu, uzun ve geniş salona hakim gümüş ve altın renkleri ateş kırmızısı kan renkleri ile bezenmişti. Çok da kötü durmuyor diye düşündü Silvanna. Küçükken Shine ile oynadığı oyunlar geldi birden aklına. Silvanna hizmetkar olurdu, Shine ise İmparatoriçe...Olması gereken buydu. Tahtın yasal varisi Shine'dı. Şimdi ise benim diye düşündü Silvanna. Toplum içinde her zaman daha geri planda olmuştu. Shine'ın beyaza dönük saçlarının yanında kendi sönük sarı saçları , Onun muhteşem kahkahası, Tüm Lordları baştan çıkaran güzelliği. Bu özelliklerin hiçbiri Silvanna'da yoktu ama İmparatoriçe o olmuştu. Bir anlığına içindeki karanlığı hissetti. Hemen kayboldu. O sırada arbede esnasında beyaz ve gümüş renklerle bezeli kuşağına sakladığı okun ucu geldi. Ablasının fiilen katili işte bu minicik parçaydı. Cam rengi gözlerini kısarak pencereden gelen güneş ışığında izledi bu küçük metal parçasını. Ok ucunun sivri kısmına sürülen bir şey olduğunu görmek için oldukça dikkatli bakmak gerekiyordu ama Silvanna görmüştü işte tam oradaydı. Beyaz ve kemikli parmaklarıyla sıvıya dokundu. Hala oradaydı ve yapış yapıştı. Tüm bunlar yaşanırken normal olmayan bir şey daha yaşandı. Silvanna zehire dokunur dokunmaz Oniks İmparatoriçesi olan Crissende'nın sinsice gülen yüzünü gördü. Nasıl olduğunu açıklayamasa da bu zehir Crissenda'nın işiydi. Bugünkü saldırı Garnet İmparatoriçe'sine ait değildi. Bizzat ortak bir kumpastı.
"Muhafızlar!"
Odanın dışında bekleyen sekiz muhafız hızla içeri girdi ve diz çöktü.
"Emredin İmparatoriçem"
"Ablam sevgili Prenses Shine'ın cesedini özenle bir torbaya yerleştirin. Üzerini oniks taşlarıyla süsleyin."
Baş muhafız şaşırmıştı.
"Kabalığımı mazur görün ancak Prenses Shine, Akuamarin hanedanın bir üyesiydi. Cenazesinde onurlu bir şekilde Akuamarin taşları kullanılmalı." İmparatoriçe Silvanna parmaklarını tahtın koltuklarına sertçe vurdu.
"Cesedi paketleyin ve Oniks İmparatoriçe'sine gönderin. Akuamarin vadisinden bir hediye olarak."
Sanki sabah yaşanan olaylar hiç yaşanmamış gibiydi. Hiç kimse Prenses Silvanna'nın bu kadar soğukkanlı olacağını düşünemezdi.
"Azurit İmparatoriçesine Akuamarin taşından oyulmuş özel deniz borusu gönderin."
"Emredersiniz İmparatoriçe'm"
"Daha bitmedi. Son olarak Garnet imparatoriçesine bir hediyem var".
İmparatoriçe Silvanna, belinden çıkardığı süslü hançerle kolunda derin bir kesik açtı. Muhafızlar endişeyle İmparatoriçe'ye yaklaştı.
"Durun!Bu hançeri alın ve Garnet İmparatoriçesine verin. Görkemli Akuamarin hanedanının yeni döneminin başlangıcına dair bir hediye olarak verin zira benim dönemimde akacak olan akuamarin kanı yalnızca bu hançerin üstüne bulanmış olandan ibarettir." Yüzündeki belli belirsiz gülümsemeyle tahtına iyice yerleşti.
Muhafızlar korkuyla İmparatoriçe'ye bakıyorlardı.
"Emredersiniz Efendim. Arzularınız hemen yerine getirilecektir."
&&&
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peratrix
FantasyPeratrix serisi-1- ♞Akuamarin, ışığıyla delip geçerdi dağları gökleri,♞ ♞Oniks, karanlığıyla boğardı en parlak düşleri,♞ ♞Azurit, söndürürdü en kızgın alevleri,♞ ♞Garnet, öfkesiyle yakardı var olan her şeyi...♞ Aydınlık tarafta hüküm süren Akuamari...