Saat 08.00.Alarmın sesinin bütün beyin hücrelerimi uyarır tarzda durmadan ötmesi cidden her sabah duyduğum işkenceden başka bir şey değildi. Her zamanki sinirli tavrımla elimin tersiyle tepesine vurarak işkenceye bugünlük son verdim.
Evden hazırlanıp çıkmak için tam 1 saatim vardı.
Dün nöbetim olmasaydı eğer bir parça daha dinlenmiş olarak kalkabilirdim belki ama şimdi üstüne birde yolculuk çekmek gerçekten zor bir işti.
Kafamdaki düşünceleri bir kenara bırakıp iki odalı evimin penceresine doğru yürürken güneşli bir havayla karşılaşmayı umuyordum. Tabi ki umduğumu bulamamıştım zaten Şubat ayından böyle bir şey beklemek mevsime haksızlık etmek olurdu.
İçimdeki oflamaları susturmaya çalışarak çevremdeki dağınıklığa aldırmadan banyoya girdim. Bir avuç dolusu soğuk suyu suratıma çarptığımda gözlerimdeki acımanın az da olsa hafiflediğini hissetmek güzeldi. Kafamı kaldırdığımda aynadaki yansımam her ne kadar hoşuma gitmese de bir haftada dört nöbet gerçekten 25 yaşında göz torbalarınız oluşmasına neden oluyordu. Neyse ki sakallarımın uzamamasına sevinerek asılı olan havluyla yüzümü ufak dokunuşlarla kuruladım ve havluyu olduğu yerde bıraktım.
İki odalı bir ev olmasına rağmen nedense bende düzen denen kelimeden bir parça olmayışı bazen sinirimi bozacak ölçüye getiriyordu beni.
Temiz kıyafetler için dolabıma yönelirken havanında pek sıcak olmadığını düşünerek beyaz bir tişört üstüne siyah kapüşonlu ve kot pantolonu geçirerek kendime çeki düzen verdim. Dolabın üstünden büyük sırt çantasını alarak fermuarını açıp elime ne geldiyse tıkıştırmaya başladım.2 hafta için yeteri kadar kıyafet aldığımdan tatmin bir şekilde fermuarı kapatıp saate baktığımda 8.30’du.
Çantamı kapının önüne bıraktıktan sonra botlarımı isteksizce giymeye koyuldum bağcıklarını her zamanki gibi yanlarına tıkıştırdım. Bağcık, kravat bu tür şeyler her zaman beni sıkan şeyler olmuştu. Çantayı sırtıma geçirerek anahtarlığı kâseden aldığım anda annemin sözlerini kulaklarımda işitir gibi oldum bir an. “Evden çıkarken kapını kilitlemeyi sakın unutma !” Her zaman güvenliğimden endişe ederdi ve keşke hala hayatta olsaydı aynı endişeyle beni merak etseydi diye düşündüm.
Girdiğim duygusal durumdan hızlıca sıyrılıp kapıyı el yordamıyla iki kez çevirdim. Alışkanlık işte. Merdivenleri hızlı adımlarla inerken otobüsü kaçırmamayı umuyordum yoksa hastaneye gecikebilirdim. Neyse ki durağa gittiğimde fazla beklememe gerek kalmamıştı 5 dakika sonra otobüs gelmişti. Her zamanki gibi cam kenarı bir koltuğa oturdum cam kenarlarını her zaman çok sevmişimdir. İnsanın çok fazla dostu olmayınca hep bu cam kenarları kurtuluş yolu gibi gelir. Başını yasladığın anda dışarıdaki kalabalığı seyre dalarsın. Kim bilir önümden geçip giden kaç insanın hayatı benim gibi ya da benimkinden daha beter.
O kadar yoğun düşüncelere dalmıştım ki az kalsın ineceğim durağı kaçıracaktım ,düğmeye basıp hastanenin önünde indim. Zaten grup toplanmış herkes başını benim olduğum yöne çevirmişti. Elim saate giderken neden bana doğru baktıklarını anlamıştım 15 dkkalık bir gecikmeden dolayı.
Kendi grubuma doğru ilerlerken –Kusura bakmayın millet trafik yüzünden dedim Jennifer’a doğru bakarak.Gruptakiler sorun değil bakışı atarken Cerrahi Uzmanı Dr.Elizabeth herkese bir an önce toparlanmasını söyledi.Herkes tek tek otobüse doluşurken yine cam kenarı bir yere geçmiştim.
Direk dışarıyı izlemeye koyulacaktım ki Jennifer -yanına oturabilir miyim diye sorunca şaşkın bakışlarla ona doğru döndüm. Tabi dedim yüzüme sırıtma ifadesi takınarak. Zaten 4 saatlik yolda tek başına bir yere kadar dayanılabilirdi. Yarım saat geçmesine rağmen kimseden ses seda çıkmıyordu.20 kişi olmamıza rağmen enazından biraz gürültülü bir yolculuk olacağını tahmin etsem de bu düşüncemde yanılmıştım. Herkes ya telefonlarıyla uğraşıyor,ya dışarıyı izliyor ya da kitaplarına dalmış durumdaydı.Neyse ki en sonunda bu sessizliği Jennifer bozmuştu.
Ailem hakkında birkaç soru sormuştu ben de ona samimiyetle ailemi anlatmıştım.Sonraki zaman dilimde ise hep hastaneden konuşmuştuk.Acile gelen vaka sayısından,nöbet saatlerinin düzeninden ve şuan ki yolculuğumuzun amacından.Zaten en heyecanlı kısımda burasıydı.
Kadavralar benden daha çok Jennifer’ın ilgi alanıydı sanırım.Çünkü anlatırken gözlerindeki parlamalara bakılırsa bir an önce üzerlerinde çalışmaya can atıyordu.Bense yüzüme takındığım ekşi bir ifadeyle anlattıklarını sessiz bir şekilde dinliyordum.Kadavra bağışının ülkede yılda en fazla 10 adet olması bu yolculuğun sebeplerinden biriydi ne yazık ki.Çünkü ülkede kadavra bilinci yoktu.Bunların yarısını kimsesizler,yarısını da tıp neferleri oluşturuyordu.Bedenini denek olarak paylaşan profesörler.Kendimi onların yerinde düşününce mideme kramplar girmesi kaçınılmaz olmuştu.
Neyse ki artık Jennifer’da anlatmaktan yorulup susmayı tercih etmişti.Zaten üniversiteye gelmemize de 1 Saat kadar kalmıştı.Bu bir saatte kulağımda kulaklıkla müzik dinlemekten ibaret geçmişti.Hocanın geldik çocuklar sözünü işitir işitmez herkes toparlanma evresine girmişti bile.
Jennifer yanımda oturduğu için benden önce inmişti.Bense uzuvlarımdaki uyuşuklukla yüzümü buruşturarak bir iki gerinme hareketinde bulunmuştum.4 saat boyunca hareketsizliğin sonucu için normal bir durumdu aslında.Camdan üniversite ve çevreye göz gezdirirken bizim üniversiteye göre gayet iyi bir mimari yapıya sahip olduğunu fark ettim ve çevre düzenlemesi de özenle yapılmış havası veriyordu.Herkesin otobüsten indiğini fark ettiğim anda bende kapıya doğru yöneldim.Hava biraz daha soğumuş olduğu için fermuarımı sonuna kadar çekmek zorunda kaldım.Hocanın yönelttiği taraftan grup halinde ilerlerken Matt’de yanıma doğru gelmişti.Heyecanlı mısın dediğinde aslında ne hissettiğim konusunda hiçbir fikrim olmadığını fark etmiştim.Salona ulaşmamız 5 dakikamızı almıştı zaten.En alt katta olması ,geçtiğimiz koridorlardaki anatomi resimleri ve soğuğun etkisi grupça korku filmi içindeymişiz havası yaratıyordu.
Kadavra incelemesi için hocanın önceden verdiği listeye göre 5’erli gruplara ayrılmıştık. Bizim grup zaten değişmez üyelerden oluşuyordu. Jack,Matt,Jeniffer,Avril ve tabi ki ben.Hocanın yönlendirmesiyle beraber inceleme salonuna geldiğimizde hepimiz zırhlarını giymiş savaşçılardan farksız değildik.
Çünkü göreceğimiz tabloyla alakalı net bir bilgimiz yoktu. Profesör her grubun 1 kadavra üzerinde çalışacağını ve ölü bedenler üzerindeki bu incelemede herkesin ciddiyetini bozmamasını altını çizerek söylemişti. Salonun kapısının açılmasıyla salona girdiğim anda görüntüden ziyade beni etkileyen başka bir şey olmuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/11337508-288-k402913.jpg)