(1) Balo

75 4 3
                                    



''Sevda nasıl başlar bir yürekte?

Mümkün olmayanı isteyecek kadar ne vakit palazlanır?

İnsanın şah damarından ellerine,

dizlerinden gözlerine doğru ne vakit yürür o sızı?

Bir insanı sevmeyen memleket sevdasını bilmezmiş.''



-Hilal'in ağzından-  

-Başlangıç-


Siyah pabuçlarımın yıpranmışlığını fark edince yüzüme bir tebessüm kondurdum. Bugün bütün gün koşturma sonucunda bu normaldi. Hatta yırtılmadığı için bilhassa dua ettim. 

Açık mavi eşarbımı düzeltip sarı perçemlerimin önüme düşmesine izin verdim. Bana fazlasıyla sıkı gelen krem rengi elbisenin içinde bir türlü daha hızlı gidemiyordum. Rahat değildim ve kadınların böyle şeyleri nasıl giyebildikleri konusunda hiçbir fikrim yoktu. Güçlü bir Türk kadını olmak için güzel görünmeye gerek yoktu ki. Azamet insanoğlunun varlığında bulunan bir şeydi nasıl olsa.

Hele ki burayı işgal etmiş acımasız yunan askerlerine cilve yapmak için böyle giyiniyorlarsa bu gerçekten de çok saçmaydı. 

Bütün bunları pek düşünecek vaktim yoktu. Eğer biraz daha hızlı olmazsam ablam bir yunan balosunda kapana kısılacaktı. Eleni olmasaydı eğer belki de nereye gittiğini bile bilemeyecektim. Yıldız orada dans edip yunanlılarla keyif çatarken asla ama asla rahat olamazdım. İçimi bir şeyler kemirip dururdu. Öfkem bedenimi tekrar sararken bir sokak aralığından girince balonun olduğu yere vardığımı anladım. Etrafa yayılan müzik sesleri ve kapıda bekleyen iki mavi üniformalı asker belirgin bir şekilde gösteriyordu bunu. Bir iki adım attığımda duraksadım. İçeriye öyle kolay kolay giremeyecektim. Ama bir an önce içeriye girip Yıldız'ı kolundan tutup çekip alma isteği öyle bir bütünleşmişti ki içimde ne olursa olsun oraya girecektim. 

Tam bir şeyler düşünürken omzuma çarpan sertlikle sendeledim. Mavi gözlerim yukarıya kaydığında uzun boylu hafif yapılı esmer bir adamla karşılaştım. Henüz yirmili yaşlarında gibiydi. Sert yüz hatları vardı ama yeşil gözleri içtenlikle gülümseyince bunu umursamadım. Ta ki gözlerim adamın yüzünden üniformasına doğru kayınca bütün bu duygular kopup gitti. Bir yunan, aman ne güzel!

''Çok pardon hanımefendi, sizi göremedim.'' Hemen ardından ekledi. ''Böyle bir güzelliği görememekte benim kabahatim.'' Gülümsedi.

Somurttum fakat aklımda bir şeyler vardı. Bu adamın fazla samimiyetini kendi yönümde kullanabilirdim. Gülümsedim.

''Ah sorun değil. Ayrıca iltifatınız için teşekkürler. Sizin gibi bir beyden bunları duymak ne hoş.''

Kalbimin sıkıştığını ve nefes almakta güçlük çektiğimi hissettim. Burada durmuş bir yunanlıya neler söylüyordum! Kendimden iğreniyordum fakat kardeşim için bunu yapmak zorundaydım. O balo salonuna girmeliydim ve ben aklıma koyduğum bir şeyi mutlaka yapardım. 

Çocuk gülümseyince gözlerimi hafifçe kıstım. Fazla istekli görünüyordu.

''Flavian.'' Dedi elini boşluğa uzatarak. '' Flavian Remos.'' Boşluktaki eli isteksizce kavradım ve gözlerimle balo girişine masumca odaklandım. Çocuğun dikkatini çekecek olmalı ki o da o tarafa dönüp baktı. 

''Baloya mı gidiyorsunuz?'' Dedi kaşlarını kaldırarak. İşte planım işe yarıyordu. 

''Maalesef hayır.'' Dedim üzgün gibi davranarak. ''Türkleri içeriye almıyorlarmış.'' İçimden sanki biz onların bulunduğu yere gelmeye çok meraklıydık diyordum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 20, 2017 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ESİRWhere stories live. Discover now