Evrencan Gündüz - Kırmızı
***
Kim Joonmyeon Vs Kim Minseok
Bakın, ilk olarak şunu kararlaştırmamız gerekiyor. Kim Joonmyeon'un Kim Jongdae için öldüğü falan yoktu.
Ne onun yayvan burnunun üzerine buseler kondurmak istiyor ne de gülüşünden öpmek istiyordu. Hatta şunun üzerine de parmak bassak iyi olurdu; herkesin imrendiği o içten kahkahalarından hiç mi hiç haz etmiyordu.
Tıpkı onun hakkında diğer şeylerden haz etmediği gibi. Zaten onun hakkında sayısız şey biliyor olması da bundan kaynaklanıyordu. Aşk... Hayır kesinlikle.
İnsan düşmanını iyi tanırdı bilirsiniz, örneğin Kim Joonmyeon için düşman kavramı her seferinde buradan itibaren yön değiştirirdi. Joonmyeon için kelimenin tek anlamıyla düşman olarak anılabilecek, saçlarını yolmaktan büyük bir zevk alacağı tek bir kişi vardı; Kim Minseok. Herkes bilirdi ki Jongdae'nin yanında kuyruk misali dolaşan, kısa boylu, yamuk dişli ve hafiften düşük burunlu bir arkadaşı vardı. Her ne kadar Jongdae Kim Minseok'u masumane bir arkadaş olarak görse de hakikat böyle değildi. Minseok Jongdae'yi ırzına geçirmek için bekleyen aç kurtlardan birisiydi.
Öteki de Joonmyeon'du ama bu konumuz olmadığı gibi inkar edilecek bir gerçeğin ta kendisi. Bu yüzden odağımızı Minseok'a verelim.
Kim Minseok 'götü yere yakın olandan korkulur' lafının ayaklı tabiriydi. Onun çekici bakışları, sürmeli gözleri, renkten renge giren saçları ve daima parlak, sağlıklı teni erkekleri ağına çekmek için hazırlanmış bir tuzaktan ibaretti. Hatta Joonmyeon Minseok için 'Kara Dul' lakabını kullanıyordu.
Kara Dul, yani Kim Minseok ile rakip olmak Joonmyeon gibi biri için gerçekten zor bir durumdu. Minseok'un aksine ne makyaj malzemesi kullanmayı bilir ne de saçlarını parlak, cildini sağlıklı ve ellerini yumuşacık yapacak yöntemler bilirdi. Joonmyeon'un tek albenisi bakır rengi saçları olsa gerekti. Kalın kaşları ve haddinden fazla yuvarlak suratıyla Minseok'a rakip olmak deliliğin ta kendisiydi.
Minseok tıpkı kampüste bulunan bir düzine erkeğin gönlünü çaldığı gibi en yakın arkadaşı Luhan'ın da kalbini çalmıştı. Ki bunu yaparken kesinlikle ve kesinlikle güç kullanmamıştı. Nasıl Luhan'ı kendine aşık ederken herhangi bir işve yapmadıysa Joonmyeon ile azılı düşman olurken de hiçbir şey yapmamıştı.
Düşününce, Joonmyeon ve Minseok'un birbirlerine düşman kesilmesinin birçok sebebi olabilirdi. İlk olarak her ne kadar avları aynı kişi olsa da Minseok ve Joonmyeon apayrı karakterlere sahiplerdi. Görünüşleri de birbirinden zıt sayılabilirdi.
En basitinden Minseok bakır renginden nefret ederdi, Joonmyeon ise daima saçlarını bakır rengine boyardı.
Bunun dışında -şayet hakiki bir gerekçe bulmamız gerekirse- şunu öne sürebilirdik; Minseok son derece gözü açık birisiydi. Ve Joonmyeon'un Jongdae'den hoşlandığının farkındaydı. Çoğu kez, biriciği üzerinde gezinen bakışları fark etmiş, sıktığı dişleri arasından Joonmyeon'a kötücül bakışlar atarken iyiden iyiye Jongdae'ye yanaşmıştı. Ama Minseok'un Joonmyeon'dan nefret edişi başka bir anıya dayanıyordu.
Jongdae, Üniversite içinde gerçekleşen kutlamalarda görev almaya karar vermişti. Drama kulübünün -ki Jongdae üyelerden birisiydi- gösteri zamanının gelip de çattığı gün, birkaç gün öncesinde hazırlanmış platformda rolünü canlandırırken pek bir yakışıklı, belki haddinden fazla güzel gözüküyordu. Rol gereği saçları dalga dalga ve çikolata kahvesiydi. Üzerinde beyaz, Romalılara has bir elbise vardı. Bir omuzundan, nakışlı bir tokayla tutulmuş kumaş parçaları Jongdae'nin köprücü kemiklerini açıkta bırakıyordu. Hareket ettikçe elbisenin etekleri hareket ediyor, Jongdae'nin biçimli bacaklarını saran sandaletleri ortaya çıkartıyordu. Tıpkı rolünün de hak ettirdiği gibi, tanrı çocuklarına benziyordu.