Güneşin herzamankinden daha fazla parladığı bir gündü. Bulutsuz masmavi gökyüzü bir şey anlatmaya çalışıyordu sanki. İnsanlar her zamanki gibi dünyevi işlerinde koşuştururken semâda bir misafire hazırlık var gibiydi. Yoksa kim niye temizlerdi ki tüm bulutları?
Köyün hocası olan hacı Hasan dayı da işinin başındaydı o gün. Büyük bir cesaretle borçlanarak yaptırdığı kereste atölyesi kısa bir süre içinde borcunu ödemiş, hatta kâra geçmişti. "Ya Allah" diye nida etti koca tomruğu keskin hızarın tezgâhına yerleştirirken.
Ahmet ağa da evinin altındaki gür ormandan kesip getirdiği kalın ağaçlara bakmaya geliyordu hacı Hasan'ın yanına. Zira bir oda daha eklemeye karar verince yeni evi yarım kalmıştı. Acilen tahtaya ihtiyacı vardı. "Selamünaleyküm Hasan'ım" diye selam verdi hacı Hasan'a. Erken yaşta haccettiği ve perşembe akşamları köye sohbet edebilecek kadar ilmi olduğu için Ahmet ağa Hasan'ı hem çok sever hem de onunla gurur duyardı. "aleykümselam Ahmet ağam" diyerek selamını aldı Ahmet ağanın. Tam da senin cevizi veriyordum canavarın pençesine. Acelen var bilirim. İki gündür sabah namazından sonra uyumuyorum ama bitirdim çok şükür, bak bu sonuncu kestane. -"Allah razı olsun hasanım seni boşuna sevmiyorum harbi adamsın"
-"Lafı mı olur Ahmet abi. Ben bunu biçerken sen de şuradaki bitmiş tahtalara bakıver boyutlarını beğenmezsen düzeltelim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mehmet usta
Short StoryYavuz Bahadıroğlu'nun çok sevdiğim bir sözü var. "Okudum,okudum,okudum,yazdım" Yani diyor ki "evlat, yazmak için önce yeterince okuman gerek" Gel gelelim ben kendimi tutamadım. Aldım kalemi elime. Bir ustanın hikâyesine başladım. Haydi Bismillah...