M.S. 395

196 2 0
                                    

Büyük Uldin, Hunların güçlü ve korkulan lideri. Hunları yönetmek kolay iş değildi. Sonuçta Hunlar; ne yapacağı belirsiz, tehlikeli ve bir an bile olsa lidersiz ve amaçsız kaldıklarında birbirlerini parçalayabilecek vahşi bir topluluktu, en azından düşmanlarının gözünde öyleydiler. Fakat şu da bir gerçek ki Hunlar, savaşmak için yaratılmıştı ve Uldin de onları bu doğrultuda yönetmesi gerektiğinin bilincinde olacak kadar tecrübe sahibi olmuştu. Hunların etrafı düşman kaynıyordu. Herkes, bir fırsatını bulup bu yabanılların işini bitirmek istiyordu ve tabi ki bu da Hunlar için savaşma fırsatı anlamına geliyordu.

Büyük Uldin birliklerini toplayıp, en yakındaki düşmanları olan Antesliler'in Leopolis şehrine yürümeye karar verdi. Asıl hedefi Doğu Roma İmparatorluğuydu. Doğu Roma yok edilmeliydi, bu Hunların birinci önceliğiydi. Kendisine medeniyet timsali diyen bu imparatorluğun, şimdiki hali içler acısıydı ve böylesine bir imparatorluğun çöküşü de kaçınılmazdı. Sonları ise Hunların elinden olmalıydı. Toprakları Hunlar tarafından yağmalanıp, yakılıp yıkılmalıydı.

Bu yüzden Uldin, oğulları Kuridak ve Charaton'a da hedef olarak Doğu Roma'yı belirlemişti. Fakat öncelikleri, bulundukları yerlerdeki düşman şehirlerini yağmalamak ve kim varsa kılıçtan geçirmekti. Hepsi de farklı bölgelerde bulunuyordu. Uldin ve ordusu Balkanlarda, Kuridak ve ordusu Kırımda ve Charaton ve ordusu ise Kuridak'ın kuzeyindeydi. 

Kuridak için en yakın hedef ise, Leopolis'in doğusunda bulunan Petrodavaydı. Petrodava toprakları Bastarnalılara aitti. Bu şehir Bastarnalıların tek şehriydi ve üstüne üstlük şehri çevreleyen herhangi bir sur da yoktu. Bu Kuridak için kolay bir hedef olacaktı.

Öte yandan diğerlerinden daha uzakta kalan Charaton ise Slavları gözüne kestirmişti. Hedefindeki ilk şehir Gelonus'tu. Bu şehir de tıpkı Petrodava gibi herhangi bir sura sahip değildi. Fakat Slavların tek şehri burası değildi.

Charaton, emrindeki 280 atlısıyla birlikte şehri kuşatmak üzere yola çıktı. Slav gözcüler ufukta bir yığın Hun atlısı görünce hemen komutan Mladen'e haber verdiler. Böyle bir saldırıya karşı hazırlıksız yakalanan Mladen apar topar birliklerini toplamaya çalıştı. Yeterli adamı yoktu. Bu yüzden eli kılıç tutan her genci orduya dahil etti. Hunlarla düşman olmanın bedeli ağır olacaktı. Sonunda 168 adam toplayabilen Slav komutan birliklerine işareti vermişti.

Charaton hiç bekleme yapmadan direkt şehrin içlerine daldı. Her zaman olduğu gibi ordusunun en önündeydi. Hunların bağırış ve çağırışları içinde korkuya kapılan köylüler evlerine girip kapılarını kilitlediler. Korku içindeydiler. Askerleri öldükten sonra sıranın kendilerine geleceğini biliyorlardı ve yapabilecekleri hiç bir şey yoktu. Atların kişneme sesleri ve Hunların bir oraya bir buraya bağırış çağırış içinde koşuşturmaları, Slavları korkutmaya yetmişti. Birkaçı çoktan savaş alanını terk etmişti bile. Fakat kaçınılmaz son gelmek üzereydi. Mladen atının üzerinden, askerlerine kalkanlarını kaldırmalarını ve mızraklarını, üzerlerine gelen atlıları püskürtmek üzere ileriye doğru tutmalarını haykırdı güçlü ve kararlı bir sesle. Ancak sesi, boğazına isabet eden bir okla kesilmişti. Atından düşüp patates çuvalı gibi yere yığılmıştı. Hunlar ok atışına başlamıştı bile...

Bunu gören tecrübesiz Slav askerleri ne yapacağını şaşırmıştı. Zaten neredeyse hepsi, köyün sağından solundan toplanarak bu savaş öncesinde bir araya getirilmişlerdi. Komutanları da ölünce artık geriye tek bir seçenekleri kalmıştı, kaçmak. Slavlar ne için savaştıklarını unuttular. Korku içinde kalkan ve mızraklarını bırakarak sağa sola koşuşturmaya ve köyü terk etmeye başladılar. Charaton kılıçlı atlılarına işareti verdi ve atlılar kaçanları tek tek kılıçtan geçirdi. Kati zafer gelmişti. Son asker de yere düştükten sonra, Charaton yağmalanacak ne varsa yağmalanmasını ve sonrasında da evlerin ateşe verilmesini emretti. Öyle de yapıldı. Yapılanlar korkunçtu. Fakat bu, Charaton'un ününe ün, gücüne güç katıyordu.

* * * * * 

Uldin ordugahta adamlarıyla birlikte dinlenirken gözcülerinden bir haber gelmişti. Leopolis'ten çıkan Kral Trpimir ve ordusu, Arheimar'a yani Antesliler'in başkentine doğru harekete geçmişti. Leopolis'te ise geriye bir avuç adam kalmıştı. Ancak Uldin öncelikle Kral Trpimir'e yönelmesi gerektiğini düşündü. Kralı öldürebilirse zaten zayıf olan bir krallık tamamen parçalanırdı. Hem bu şekilde şehirleri de daha kolay yağmalayabilirdi.

Kral Trpimir sakince yolculuğuna devam ederken gelen haberle birlikte telaşa kapıldı. Hunlar sadece yarım günlük mesafedeydi ve Trpimir'in ordusu ağırlıklı olarak yayadan oluşuyordu. Trpimir orduyu hızlandırdı fakat Hunlar geliyordu.

Uldin Trpimir'in kolay lokma olduğunu düşünmüştü. Fakat Trpimir'in ordusuna yaklaştıklarında başka bir Antes ordusu daha olduğunu fark etti. Savaşmayı bekledikleri ordu neredeyse ikiye katlanmıştı. Ancak bu Büyük Uldin'in gözünü korkutmadı.

Uldin'in 400'e yakın Atlısı vardı ve gözcülerin Uldin'e bildirdiğine göre ise Antesliler'in de 1700'e yakın savaşçısı vardı. Büyük bir meydan savaşı olacaktı. Uldin savaş alanını incelemeye başladı. Bol ağacın bulunduğu bir tepeliğe savaşçılarıyla birlikte konuşlandı. Savaş meydanı, ortası açık bir ormanlıktı ve Antesliler de bu açık alanda savunmaya geçmişlerdi.  Bu yüzden Uldin okçularını 3 gruba ayırdı. Bir grup bu açıklığın solundaki ormandan, bir grup sağdakinden ve bir grup da yem olarak direkt olarak Antesliler'i karşısına alarak gidecekti. Uldin okçularını gönderdi ve beklemeye başladı...

Hun okçuları atları üzerinde hızla ilerlerken müthiş bir ok yağmuru onları karşılamıştı, pusuya düştüklerini fark ettiklerinde artık çok geçti. Kral Trpimirde alanı iyi kullanıyordu ve çoğu okçusunu ormana gizlemişti. Açıktan giden 100 kadar Hun atlısından geriye neredeyse 40 kişi kalmıştı sadece. Ormanın içinden ilerleyen hun okçuları ise saklanan baltalı askerleri erkenden fark edebilmiş ve onları bir güzel oklayarak karşı tarafa ağır kayıplar verdirmişlerdi. Ama bu yeterli değildi. Ölen her bir Hun askerine karşılık, karşı taraftan beş kişi öldürülmeliydi. Ancak bu hesabın çok gerisindeydiler. Bu manzara karşısında Uldin kriz geçirmişti. Kendisinden beklenildiğinin aksine çok başarısız bir savaş yönetiyordu ve bu da Uldini çıldırtıyordu. Bu sinir üzerine kalan bütün adamlarını da yanına alarak önlerine kim çıkarsa öldürerek Kral Trpimir'e doğru hızla ilerliyordu Uldin. Askerlerini iyice gaza getirmiş, Trpimir'in kellesini alana ödül koymuştu. Uldin'in yanındaki bir grup atlı, kılıçlı askerlerle uğraşırken, diğer bir grup ise ormanda kalan okçular için dörtnala koşturuyorlardı.

Ormana giren atlılar okçuları büyük ölçüde ortadan kaldırmayı başarmıştı fakat Uldin'e yakın atlıların neredeyse tamamı ölmüştü. Bunun üzerine Uldin, kendisini koruyan 28 atlıyla birlikte hayatta kalanların yanına gitti. Uldin'in 70'e yakın adamı kalmıştı. Buna karşın düşman tarafındaysa bu sayı 400'e kadar indirilmişti. İşte bu şimdi bir destan olma yolunda hızla ilerliyordu. Ancak savaş henüz bitmemişti. Uldin adamlarını topladı ve bir plan yaptı. Eğer ki düşman birliklerini şaşırtarak birbirlerinden uzaklaştırabilirse birlikleri tek tek öldürebilirlerdi. Uldin atlılarını dörde ayırdı ve düşmanın bir birliğinin gruptan ayrılması için fırsat kollamaya başladı.

Sonunda planı işe yaramıştı. 56 kişilik bir mızraklı birliği ana gruptan ayrılmış ve hevesli bir şekilde bir Hun atlı birliğinin peşine düşmüştü. Bir mızraklı birliğin üzerine at sürmek akıllıca bir davranış değildi, ancak bu fırsatı kaçırmak istemeyen Uldin, kalan tüm kuvvetleriyle birlikte bu birliğin üzerine doğru hücuma geçti. Dört bir yandan saldıran Hunlar, düşman birliğini epey yıpratmış ve savaştan kaçmalarını sağlamıştı.

Bu sırada ise düşmanın kalan birimleri de Hunların üzerine doğru naralar atarak son sürat koşuyorlardı. Uldin, gözlerini kan bürümüş ve yüzlerce düşman öldürmüş ordusunun karşısına geçti. Kılıcını kaldırarak "Hayde!" nidasını attıktan sonra kılıçla, üzerlerine gelen düşmanı işaret ederek atını dehledi. Bunun üzerine hunlar bağırarak kılıçlarını çektiler ve Uldin önderliğinde dörtnala yol aldılar. Hunlar kalabalığın arasına dalmış ve önlerine çıkanı atla ezmişti. Ezilmeyenler ise Hun kılıcının tadına bakıyordu. Hunlar bir süre içerde kıyım yaptıktan sonra karşı taraftaki ağaç kaplı bir tepelikten ok yağmuru direk olarak üstlerine geldi. Ardından bir tane daha ve ardından bir tane daha...

Trpimir savaş öncesinde, bir grup okçuyu da buraya yerleştirmiş ve savaş kötüye gidince de son çare olarak Hunları yenme adına kendi adamlarını hiçe sayarak ok atışlarını başlatmıştı. Uldin dahil bölgedeki herkes ölmüştü. Kiminin yüzü kanla kaplanmış, kiminin ise suratı oklar yüzünden parçalanmış ve tanınmaz hale gelmişti. Uldin ise orada yatan isimsizlerden biri olmuştu artık...

Hun EfsanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin