BİRİNCİ BÖLÜM.
XV. yüzyılın son yıllarında, Osmanlı Hanedanı'nın onuncu padişahı, Kanuni Sultan Süleyman doğmuştu. Birbirinden önemli birçok tarihî olayı ve büyük keşifleri içine alan bu yüzyıl, insanlık tarihinde de çok önemli bir dönemdir.
Gerçekten, doğuda Müslim Oğlu Kuteybe'nin asılması, batıda Abdurrahman El-Fehri'nin bozguna uğraması üzerine, uzunluğuna Pirene Dağları'yla Gobi Çölleri, genişliğine Güney Okyanus'u ile Kıpçak sınırlarında kalan Müslümanlık bölgesi ve İspanya'dan başka, Avrupa'nın birçok yerini kaplayan Hıristiyanlık âleminde, Me'mun ile Şarlman'ın ölümlerinden sonra, Tavaif-i Mülk ve Haçlı Savaşları'ndan başka, tarih bakımından önemli ve insanlıkla ilgili neredeyse hiçbir olay görülmemişti.
XV. yüzyılın büyük devlet adamlarından Timur, otuz yıllık ciddi bir çalışmayla, uzunluğuna İzmir Körfezi'nden Moğolistan'a, genişliğine de Kıpçak bölgesinin sonuna kadar uzanan topraklar içinde, o zamanlar var olan dört yüz milyona yakım Müslüman'ı, bir devletin bayrağı altında topladı. Güneyde Mısır ve Yemen'de hutbesini okuttuğu gibi, kuzeyde Moskova'ya ve Lehistan'ın ortalarına kadar bayrağını dalgalandırmayı başardı. İskender'in fetihlerini adeta gölgede bıraktı.
Ayrıca XVI. yüzyılda Yavu Sultan Selim Han, sekiz yıllık saltanatında, Mısır'la bütün Arabistan'ı ve doğu illerini bir merkeze bağladıktan sonra, Mısır akınıyla halifeliğin de Osmanoğulları'na geçmesini sağladı. İskender'in, Cengiz'in ve hatta Timur'un içlerini yakan cihangirlik fikrinin, İslam gücüyle gerçekleşmesi için gerekli ortamı hazırladı.
Fakat kültürün yayılmasında ve insan aklının aydınlanmasında en büyük rolü oynayan matbaayı, XV. yüzyılda " Fust " bulmuştu. Oysa Fust ile Gutenberg, hiç de hakları olmadığı hâlde, matbaayı bulan kişiler olarak bilinmektedirler.
XVI. yüzyılda matbaa, Avrupa'nın hemen her yerine yayılmış durumdaydı. Fakat İslam ülkelerinin, bundan daha haberleri yoktu. XVIII. yüzyılda İstanbul'da Damat İbrahim Paşa gibi, İbrahim Müteferrika gibi kişiler yetişmeseydi, daha da haberleri olmayacaktı.
Ayrıca XV. yüzyıl içinde ünlü Christoph Colombus, Nuh'un gemisinden çıkıp karayı aramaya giden güvercin gibi, şiddetli itiraz tufanları arasından çıkarak, Amerika'yı buldu.
Fakat XVI. yüzyıl içinde Avrupalülar, Amerika'nın hemen her yerine girerek, o zamana dek gizli kalmış ve hiç işlenmemiş olan bu yeni dünyanın yararlı hazinelerinin tamamından pay almaya başladılar.
XVI. yüzyılın üstünlükleri, sadece bunlarla sınırlı değildir. Bu yüzyıl içinde, büyük Türk hakanı ve Türk orduları başkomutanı Kanuni Sultan Süleymab , şanlı bayrağımızü, şafaklar içinde doğmuş bir ay gibi Viyana'da, Tebriz'de, İspanya ve Hindistan'da dolaştırarak dünyanın doğusunda, batısında şanla, onurla dalgalandırıyordu.
Ayrıca, Barbaros Hayrettin Paşa, savaş gemilerinin top dumanlarını, rahmet bulutları gibi ufuklara yaymış, Akdeniz'i bir Türk gölü hâline getirmiş, savaş ganimeti olarak da koskoca bir memleketi Osmanlı topraklarına katmıştı.
Yazmakla bitiremeyeceğimiz olaylar, bu yüzyıl içinde olmuştur. Cezmi de o yüzyılın önde gelenlerindendir. Yaşantısı fazla büyük olaylarla dolu olmasa bile, devletin büyük savaşıyla ilgisi olduğundan dolayı, yaşam serüvenini gün gün ışığına çıkarmak istedik.
Cezmi, 1546 yılında dünyaya geldi; fakat insan içine 1566'da karıştı. Yani o zaman, tufanda yetişmiş meyveler gibi, aklı sayesinde, eserlerini ufak yaşlarda göstermeye başladı. Babasından kalma tımar sahibiydi. O zaman, insanlara hizmet için gerekli geçim sorunlarıyla uğraşmaya, insanları denemeye ve iş öğrenmeye başladı.