Zor olan ayrılmakmıdır sizce? yoksa beraberken ettiğiniz kavgalarmı hangisi zor ?
Zor olan ayrılmak değildir. Asıl zor olan ayrılıktan sonra o kanatan, acıtan bekleyişlere direnmektir. Zor olan unutulmayan hatıraları unutmaya çalışmaktır. Zor olan severek ayrıldığın sevdiğini bir daha asla görememektir. Zor olan yatağına uzanıp keşke dedirten umutlarının göz göre göre tükenmesini izlemektir. Zor olan, dedim ya, ayrılığın kendisi değil, ayrılığın ertesidir.hayat gerçekten çok garip bir öyle bir böyle dün yeryüzünün en mutlu insanı iken bugun elinde avucunda hiçbirşey olmayan bir kimse. O yok artık. Bu da yok artık. Yaşama gücümü bulduğum insanlar yok hayatımda. Senden almalıydım yaşama isteğini. Sen var mısın, yok musun belli değil. belkide hiç olmadın, hiç tattırmadın bazı şeyleri, yaşanmamışmı sayalım ney ? İyi olmaya çalışmıyorum, kötü hissetmeye müthiş alıştım. Nasılsın gibi soruları umursamıyorum, bir şeyleri yoluna sokma gayretinde de değilim artık. Toplum ve etrafımdaki boktan kalabalık umurumda değil. Senden de bir şey beklemiyorum artık, ne günaydın mesajları ne sarılabilme ümidi. Sadece hiç kötü niyet taşımayan bir dileğim kaldı senin için. "İçin yansın" bütün iyi niyetlerimle.. evet biliyorum saçmalıyorda olabilirim ama çok sevdik bizde. belkide ailem yerine koyacak kadar çok sevdim. Ayrılığımızın ilk gecesiydi. Yanımda soğukta üşüyen kadının gidişini izliyorum. Yapacağım şey yok, sadece izlemek.. Oysa o kadar seviyorum ki, yanında öyle huzur duyuyorum ki, omuzuna başımı koyunca öyle güven deyim ki... Sevdiğimi hissettiremedim ya yazıklar olsun bana.. aslında hayatımı zindan edip giden kadını kadınımı hala seviyorum. abartıyorum biliyorum Liseydi galiba, bahçede dolanıyordum. Gözlüklü bir kız yanıma yanaştı, "Bi' bakar mısın?" dedi. Kızı tanımam etmem. "Bir şey mi oldu" dedim. Meğer bir kız varmış beni seven. Dedi ki; "Bizim sınıfta bir kız var, seni seviyor; ama öyle böyle değil. Belki sana göre güzel bir kız değil ama inan çok seviyor. Senin için gece boyu ağladığına gözümle şahit oldum. Annesi 2 yıl önce öldü, babası da şehir dışına gidip geliyor iş için. Yalnızlıktan olmasa da sevgisizlikten içi kurudu. Ben dayanamıyorum onun bu haline. Bir hafta olsun onun sevgilisi ol ne olur. Dünya gözüyle onun mutlu olduğunu göreyim. Kendisi sana gelemez, e sen zaten ona gitmezsin. Ben yapmak istedim, sana söylemek istedim. Eğer istemezsen anlarım ama yaparsan bir insanı gerçekten ve tam manasıyla mutlu etmiş olacaksın." Kim olsa şok olurdu. Ben de oldum, önce inanmadım. Kıza arkadaşının ismini ve sınıfını sordum. Biraz araştırdım kendi çapımda. Sessiz sakin, içine kapanık bir tipti. Çok düşündüm, bir insana yalan söylemek onun mutluluğu için bile olsa doğru mu diye. Sonra onun mutluluğunun daha önemli olduğuna karar verdim ve bir sabah sınıfının bulunduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona. Kafasını kaldırıp karşısında beni gördüğünde yüzünün ifadesi öyle bir değişti ki, beni sevdiğine o an inandım. "Özür dilerim, görmedim" dedim ve gülümseyerek sınıfıma indim. Daha sonra kantinde sırada tam arkasına kaynak yaptım. Kantinci abiye seslendim kız beni fark etsin diye, sesimi duyar duymaz arkasını döndü. Yüzünde yine aynı ifade vardı. Sevgi ve hayranlık yüklü nemli gözleriyle bana bakıyordu. Onun bakışları içimi delip geçmiş ve üzmüştü beni. Yanlış mı yapıyordum? Kalbim hayır diyorsa da mantığım evet diye haykırıyordu. Fakat ok yaydan çıkmıştı artık. Bana gelip durumu anlatan kız arkadaşı sınıfıma uğradı, "Sen ona çarptın ya, hala onun etkisinde. Belki yüz kere anlattı, daha şimdiden onu çok mutlu ettin" dedi. Beraber plan yaptık. Okul çıkışı onlar bir kafeye gidecekler, tesadüf bu ya ben de aynı kafede olacaktım. Sonra selamlaşacaktık ve ben masalarına oturacaktım. Sonra ne olacaktı bilmiyordum.Planımız işledi, harfi harfine hem de. Bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim... Tanıştık, konuştuk. İnanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. Güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. Muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş, fark etmedik. Onu evine bırakabileceğimi söyledim. Evet demedi ama hayır da demedi. Kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. Diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. Ben konuştum, o dinledi. O zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. Vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum, utanarak ve hızla eve girdi. O gece yatağımda dönüp durdum. "Acaba şimdi ne yapıyor" dedim. Mutlu mu? Neler düşünüyor? İçi kıpır kıpır mı? Sırıtıyor mu sebepsiz yere? Ne yapıyor şu an... Tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. Nasıl olduğunu görmek için ertesi günü beklemek zorundaydım. Bu şekilde tam on gün beraberce gezdik, konuştuk, tanıdık birbirimizi. Artık ona "Sevgili olalım" diyecektim. Sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. Elim ayağıma dolanıyor. Oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. Evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. Okul bahçesinde karşılaştık. Beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. Sonra duvarın orada durup susuştuk. Lafa nasıl gireceğimi bilemedim. Sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. Gözlerinden yaşlar döküldü. Sustu, tek kelime etmedi. Sonra hızla uzaklaştı yanımdan. Öylece kalakaldım.Onu o gün bir daha görmedim. Ertesi gün de görmedim. Arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. Çok telaşlanmış ve korkmuştum. Sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi, ama öyle değildi, biliyordum. "Gidip ziyaret edelim" dedim, "Bence iyi bir fikir değil şu an" dedi. Üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. Ne derse kendimi verebiliyordum, ne de o neşeli halimden eser kalmıştı. Her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor, "Neyin var, bir şey mi oldu, kesin bir şey oldu, ben hiç seni böyle görmedim" gibi şeyler söylüyorlardı. Evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum... Tam altı gün boyunca ondan haber almadım. Ne yüzünü gördüm, ne sesini duydum, ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. İçim içimi kemirdi günlerce. Kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. Hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı, o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. Sonraki haftanın Pazartesi günü İstiklal Marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. Yine yoktu. Hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. Sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. Arkadaşını buldum. "Allah rızası için bana güzel bir şey söyle" dedim, iyi mi o? Neden gelmiyor? Omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. Arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. Yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. Birkaç saniye konuşmadan bakıştık. "Nasılsın" dedim sesim titreyerek. İyi olduğunu söyledi. Kısa cümleler kuruyordu. Öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. İzafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. Öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. Bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. Allah'ım bu zaman ne menem bir şeydi, neden geçmiyordu. Dakikaları bıraktım, saniyeleri saydım. Karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. Sanki 3 buçuk saat değil de, bir o kadar yıl geçti aradan. Öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. Her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşuk avuçlarımı birbirine sürttüm. Yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım. Uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. Yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. Ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? Samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. Neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden "Sevgilim olur musun" dediğimde cevap vermediğini... "Sen harika bir insansın, ama ben senin sevgilin olamam. Ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum, ama yapamam. Senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. Seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. Sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de, yapamam. Ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. Beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. Senin önce sevgilin, ayrılınca da arkadaşın olamam. Ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum." Gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. Boğazım düğümlendi, tek kelime edemedim. Şimdi ben ona "Ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde" desem inanmazdı. Çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım. Üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. Sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. Bir süre öylece bekledik. O an ölmek istedim. Kahır denen şey gelip çöreklendi içime. Öğle tatilinin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. Ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu, ve uzaklaştı. Uzunca bir süre birbirimizi görmedik. Korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum, görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. Aylarca düşündüm, üzüldüm, ara sıra gözlerim doldu. Bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. Hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. Sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. Kalbim delicesine çarpmıştı. Kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömülmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. Oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. Bu onu son görüşüm oldu. Arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka şehre taşındıklarını öğrendim. Uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu. Şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. Bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim.
Derken derken bir kız gözüme çarptı otobüste okula gidip gelirken. adımı ney ? Meryem asıl canımı yakan bu olsa gerek bi insana ancak ailesi kadar değer verilirken ben bunu ailemden öte yaptım. nemi oldu ?
lise bitmeye yakındı galiba otobüste gidip gelirken gözüme takılan birisi. meryem işte. lanet olsun. göz göze gelmemizle kucagıma düşmesi bir oldu. o ince narin sesiyle. kusura bakma diyişi hala aklımda. gün geçtikçe aklıma onun gelmesi neyin işareti bilmiyorum ama bu olaydan 2 gün sonra konuşmaya başlamıştık. arkadaşlarım sayesinde. güzel gülüşü tatlı bakışı beni benden alan. oda bana meilli her halinden belli işte be. benden utana utana kantinde yemek yemesi bile etkilemişki beni nasıl dikkat ederek izliyorum nasıl güzel bakıyorum ona.
DEVAMI GELECEK.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mery
RomanceYaşanmış bir gerçek. Gerçek hayatın bize sundukları , Bizi zorunlu kıldıkları ile yaşamaya çalışan insanlar . Kaderlerine razı kalanlar ya da baştan yazanlar . Sen hangisisin ? Gözü kararan dan mı ? Yoksa kedere boyun eğenlerden mi ?