one chapter is enough for this amazing love

2K 221 328
                                    

Kontrol edemedim, hataları sonra düzelteceğim ve gerçekten uzun. Boş bir vaktinizde okuyun~

İyi okumalar♡

sakın öp:me

Kırık cam parçaları, siyah deri botunun altında daha çok parçalanırken ses çıkarmamaya özen gösteriyordu. Neredeyse sabah olacaktı ve bu saatte tutucu ailesinin uyanmasını hiç istemezdi. Namjoon, dün geceki kavgadan kalma dağınıklığın üstünden atlarken sonunda kendi odasına ulaşabildi ve kapıyı iki kez kilitleyip masa sandalyesine oturdu. Leş gibi sigara ve alkol kokuyordu, bu halde yatak örtüsüne dahi dokunamazdı yoksa takıntılı annesi onu ertesi gün evin önüne koyardı.

Kısa ve hızlı bir duş alıp altına iç çamaşırını geçirdi ve buram buram yumuşatıcı kokan yatağına geçiş yaptı. Hafif dönen başı ve öksürmesini sağlayan bronşları kendisine pek de rahat vermezken derin nefesler alıp camın açık olan üst kısmından gelen temiz hava ile uyumaya çalıştı.

Uyuduktan üç saat sonra bangır bangır bağıran alarmı ile uyandığında kafası kazan gibiydi ama yine de annesinin bağrışlarını duymak istemediğinden kalkıp hazırlanmaya başladı ve gri gömleği ile kot pantolonunu üstüne geçirip merdivenlerden hışımla indi. İtinayla hazırlanmış kahvaltı sofrasına oturup greyfurt suyundan içerken kendisi için yapılmış salamlı ve kaşarlı tostu iki lokmada yiyip ağzının kenarındakileri peçeteyle sildi. Masada oturan hiçbir birey ile göz göze gelmezken dünkü hatıraların her zamanki gibi silinip süpürülüp kaldırıldığını gördü.

Her akşam; ebeveynleri hiç yarın olmayacakmış gibi kavga eder ve sabah kalktıklarında hiç can yakmamışlar gibi davranırlardı. Namjoon bazen, kafayı sıyırdığını düşünüyordu. Ufak tefek şeylerde fazla anlam aramaya başlamıştı.

"Ben çıkıyorum," dedi, kapıya ilerleyip üstüne yağmurluğunu geçirirken. "akşama geç dönerim."

"Peki."

"Peki."

Annesi ve babası ilgili olduklarını belirttikleri için şükran duydu ve bahçede kilitli duran bisikletini çözüp bir çırpıda üstüne atladı. Çalıştığı kitapçıya doğru sürerken bazı sokaklarda kırmızı ışıkta geçip kendini asi biri gibi hissetti, bazı sokaklarda ise özellikle durup yaşlıların elindeki ağır poşetleri taşıdı.

Yine de dükkana zamanında geldiğine sevindi ve bisikletini park ederken içeride sabah dokuzda olması gerekenden daha fazla müşteri olduğunu gördü. Güzel hislerle patronuna selam verirken kendi köşesine geçti ve felsefe kitaplarıyla şiir kitaplarını ayırmaya başladı.

"Pardon," diye seslendi bir ses. "bakar mısınız?"

"Buyrun," dedi Namjoon, karşısındaki çocuğa. "ne aramıştınız?"

"Romeo ve Juliet," diye mırıldandı, kahverengi saçlarını düzelten çocuk, bir yandan aklından nerede olabileceğini tahmin ediyor gibiydi. "kitabının uzun versiyonunu arıyorum."

"Şurada," dedi Namjoon, durduğu yerden ayrılıp klasikler rafına giderken. "olmalı."

Uzun parmaklarıyla ezbere bildiği kitapları hızla geçerken yanındaki aynı boylarda olduğu çocuk onu izliyordu. Namjoon, eline aldığı üç versiyona bakarken kafasını müşterisine çevirdi.

"Gerçek hali, özetlenmiş hali ve bir de ingilizce hali var." dedi ve sorarcasına kaşlarını kaldırdı. "hangisi daha çok işinize yarar?"

"Ah şey," dedi adam, gerçek olan haline uzanırken. "ben tiyatro bölümünde üçüncü sınıfım ve bu kitap hakkında makale yazmam gerek. O yüzden orjinalini istiyorum."

you are my gravity (in other world) :: namjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin