Bölüm 1 : Yeni Bir Başlangıç

65 11 9
                                    

 Bazen hayat beklediğimizden daha acımasız ve öte yandan karmaşıktır. Etrafımızda olan her şeye anlam veremiyorum, büyüler, efsaneler, ejderhalar ve bunun gibi şeyler, hiç birinin mantıklı bir açıklaması yok, ama onlara inanmak zorundayım, ne de olsa tüm köyümü benden alanda o büyülerden birisi değil miydi ? İzin verinde size hikayemin bir kısmını anlatayım.

 13 yaşıma kadar hayatım o kadar güzel, o kadar huzurluydu ki, kötü hiç bir şey düşünmek zorunda değil gibiydim. Her günüm ayrı güzel geçerdi, o güzel günlerin sonunda ise, yatağımın başında bana o efsaneleri anlatan annemin narin sesinin içinde uyuya kalırdım. Ama bir gün her şey çok değişti. Yine o güzel günlerden birisiydi, en azından kasabamızda öyleydi. O gün ilk defa kasabamızdan dışarı çıktığım gündü, o heyecanı hiç bir zaman unutamam. Kendi başıma kasabadan biraz uzaklaşmış, bitkilerle, hayvanlarla oynuyordum. Kimin aklına gelirdi ki, iki güçlü büyücünün, evimin yakınlarında kavga edeceğini. Yavaş yavaş karanlık çökmeye başlamıştı, bu eve dönme zamanı demekti. Evin yolunda mutlu bir şekilde ilerlerken, kasabanın tam önünde iki tuhaf adam görmüştüm. Bir tanesi, boydan boy altın işlemeleri olan, gri bir ceket, altında siyah renkli normal bir pantolon giyen, siyah saçlı, beyaz tenli, biraz uzun bir adamdı, yüzünü tam olarak göremiyordum ama eğer görmüş olsaydım o adama şu ana kadar bir şeyler yapmış olurdum zaten, her neyse, diğer adam ise efsanelerdeki büyücüler gibi uzun mavi bir elbise giymişti, yavaş yavaş beyazlamaya başlamış saçları ve kısa boyuyla diğer adamdan yaşça büyük olduğu gayet belliydi. Uzaktan onları izlemeye koyuldum, tartışmaları gittikçe büyüyor, büyüyor ve en sonunda birbirlerine saldırmaya başlamışlardı, ikisi de gerçekten akla gelecekten çok daha güçlüydü, savaşları gittikçe kızışıyor, etrafa verdikleri zarar bir yandan artıyordu ve o an işte gelmişti, gri ceketli adam, biraz daha güçlü olduğunu kanıtlamış ve rakibini yok etmesini sağlayacak bir büyü yapmıştı, biri altın biri gri renkte iki tane ejderha silueti yaşlı adamın içinden geçip onu tam anlamıyla yok ettikten sonra kasabama doğru ilerlemeye başlamıştı, gözlerimin önünde iki tane ejderha ahenk içerisinde kasabamızı yerle bir etmişti. Hemde bunlar sadece saniyeler içerisinde gerçekleşmişti. Tüm ailem, arkadaşlarım her şeyim yok olmuştu ve o egoist büyücünün umurunda bile değildi, sadece çekip gitti...

 O günden sonra işler çok farklı olmaya başladı, büyük şehirlerden birisine gitmeye karar vermiştim, ama sadece normal bir çocuk olarak oralarda nasıl hayatta kalırdım hiç bir fikrim yoktu, kasabam gözlerimin önünde yok olmuştu iyimser olmayı bekleyemezdim zaten. Hiç zaman kaybetmeden yola koyuldum ve ikinci en büyük şehir olan Ampetu'ya doğru yola çıktım. Tam anlamıyla sokaklarda yaşadım, en azından çalışacak yaşa gelene kadar, bugün 23 yaşına geldim ufak bir evim var en azından, tekrardan normal bir hayat yaşamaya başladım diye düşünüyordum. Hata etmişim.

Yıl dönümü. Tüm köyümün harap edilişinin yıl dönümü, bugün. Her yıl bugün kasabama gider harabelerin, rutubet kokan yıkıntıların arasında, yüzüme vuran serin rüzgarın dinginleştirici havasıyla, tüm ailemi, arkadaşlarımı, tüm kasabamı anarım. Bu bana huzur verir, sanki her birinin her zaman yanımda olduğunu hissederim, ölü bedenlerin hiç bir şey ifade etmediğini, o manevi gücün daima yanımda olduğunu hissederim. Bugün tekrardan oradaydım, o 13 yaşında ki küçük çocuğun, hayallerinin yıkılışını tekrardan yaşıyordum, sakin bir şekilde kasabamın - en azından harabelerin- ortasına geçip yas tutmaya başlayacaktım, üzerimdeki eşyaları bir kenara bıraktım, o mutlu çocukların oynadığı, pazar yerinin kurulduğu meydana gelmiştim, üzerilerinden iki tane göz kamaştıran ejderha geçmiş toprağın üstüne oturdum, geçmiş günleri düşünmeye başladım tekrardan, mutlu bir şekilde evine giden o küçük çocuğun yaşadığı her anıyı tekrardan acı dolu bir şekilde yaşıyordum, o egoist gri ceketli büyücünün varlığını, hala yaşadığını hatırlayıp tarifi dahi olmayan, damarlarımda akan kanın hareketlenmesine sebep olan, içimdeki öfkeyi her geçen gün kat be kat arttıran intikam duygusuyla dolup taşıyordum. Kendimi dizginlemem gerekirdi, intikam hiç bir zaman çözüm olmamıştır. Güneş çoktan batmıştı, geldiğim yerin toprağına son bir kez daha dokunup, eşyalarımı toplamaya hazırlanıyordum, huzurlu bir gündü, ta ki uzaklardan orta yaşlı, gri bir ceket giyen, beyaz tenli bir adam görene kadar. Gerçek olamazdı, tarih tekerrür edemezdi, o adam buraya tekrar gelmez, gelemez, hele bugün olmazdı, buna izin veremezdim.

 Zaman kaybetmeden eşyalarımı yere fırlatıp adama koşmaya başladım, gecenin karanlığında, o sessizliğin içerisinde onun adım seslerini, nefes alıp verişini duyarak daha da öfkeleniyordum, gökyüzündeki dolunayın ışığı onu aydınlatıyordu, gittikçe daha da yaklaşıyordum, adımlarım sıklaşıyor, yere daha sağlam basmaya başlıyordu, beni duydu, yavaşça bana döndü, elini yavaşça bana doğrulttu, bir anda kendimi yere zincirlenmiş şekilde buldum. Yüzünü ilk defa görüyordum, ay ışığı yüzünü aydınlatıyor, onu daha da tehditkar yapıyordu,  siyah saçlarının altında keskin bakışlarla bana bakan bir çift yeşil göz vardı, bana seslendi. "Sende kimsin? Neden bana doğru koşuyordun?" dikkatlice yüzüne baktım ve cevapladım "Ben eskiden, burada olan ve senin yok ettiğin kasabadan geriye kalan tek kişiyim, Jason Talanel. Neden sana doğru koştuğum ise aşikar."

 Adam şaşkın şaşkın bana bakıyordu. "Sanırım beni birisiyle, karıştırıyorsun. Ben bu kasabayı yok eden adam değilim, ama zaten o olay için buradayım. Biraz konuşmak ister misin?" zincirleri kaldırdı, ikimizde ayakta dikilmiş birbirimize bakıyorduk, ay ışığı ikimizinde yüzünü aydınlatıyordu, ona tüm hikayeyi en başından anlattım, her kelimesini özenle dinledi ve ekledi. "Bahsettiğin olayı biliyorum, yaşlı büyücü Kalak ve kasabanı yerle bir eden Kaladin arasında gerçekleşiyor olay. Beni Kaladin sanmam ise gayet normal, bu üzerimde gördüğün altın işlemeli gri ceket, bir büyücüler konseyinin üst düzey üyelerinde bulunur." Dedikleri doğru olabilirdi, sonuçta o gece gördüğüm adam daha uzun boyluydu, ama doğrulamak gerekir, "Ne konseyinden bahsediyorsun ?"

Adam biraz rahatsız hissetmeye başlamıştı, "Altın Duman Tarikatı, gizlilik içerisinde ve belli amaçlar doğrultusunda her şeyi göze alan bir tarikat, ben Zaman Üstadı Dalek, buraya gelmemin sebebi ise dediğim gibi, o gece olan olayı soruşturmak."

Kuşkulu bir şekilde adamı dinliyordum, "Altın Duman, demek. Eğer dediğin doğruysa ve burayı soruşturmaya geldiysen, neyi soruşturmaya geldin, o olayı gören birisi yoktu ve Kaladin ile de siz konuşabilirdiniz."

Yüzünde ufak bir tebessüm beliren Dalek "Ben bir Zaman Üstadı'yım, bu yeri  istediğim zaman diliminde görebilirim yani." diye ekledi.  

Açıkçası biraz heyecanlanmıştım belki de bu Kaladin cezasını çekecekti, "Dalek, bu soruşturmanın sonucu nasıl bir şey olacak, Kaladin cezasını çekecek mi?"

Dalek bana arkasını döndü, kasabaya doğru yürümeye başladı, "Cezası olduğunu kimse söylemedi, bu kasabanın yerle bir edilişinin sebebinin o olduğunu bir tek sen biliyorsun. Kaladin bir dostumuz, o kasabayı Altın Duman'ın doğrultusunda yok etti, onu suçlayamayız." Doğru mu duyuyordum, adeta o gece olanların hepsini örtbas etmek için buraya gelmişti. Hemen arkasından koştum, omzundan tutup kendime çevirdim, yakasından tuttum "Beni dinle Zaman Üstadı, amacınız nedir, siz kimsiniz yada Kaladin'in dostunuz olması umurumda değil ve o bunun cezasını çekecek!" Dalek, üzerine haykırırken buruşturduğum o parıltılı ceketinin düzeltiyordu, "Ben, ne senden ne de başkasından emir alırım, hem sen kendinde bana emir verecek gücü nereden buluyorsun?"

Suratına bir yumruk indirdim, "Senin büyücü olman, umurumda değil, zaten birinizden yeterince çektim, başkasına gerek yok, şimdi beni dinle, o Kaladin'in cezasını  çektiğinden emin olacaksın, yoksa hepinizin yok olmasına ben sebep olurum, anlıyor musun beni!" 

Dalek ellerini bana doğrulttu, avuç içleri bana bakıyordu, bir anda yumruklarını sıktı, ellerinin etrafında gri halkalar dönmeye başladı, yumruğunun içinden dumanlar yükseliyordu, o anda görüşüm yavaş yavaş bulanıklaşmaya başlamıştı, ne kollarımı ne de bacaklarımı hissedebiliyordum, bu aptal büyücü bana bir şeyler yapıyordu ve ben bunu birinci elden tadıyordum, yaptığı şeyin damarlarıma baskı yaptığını bile hissetmeye başlıyordum, sanki ciğerlerimde bir yangın çıkmış ve bir daha hiç sönmeyecek gibi hissediyordum, dizlerimin üstüne düştüm, bedenimin parçalandığını hissediyordum, hala onu görebiliyordum, bana bakıyordu ve bu durumdan zevk alıyordu, bir anda yumruklarını bıraktı, o anda bayılmış olmalıyım, ama son sözü hala kulaklarımda yankılanıyor, "Artık elimizdesin." 


Lanetli Savaşçı - Yeniden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin