Bölüm 2: Mahkum

42 6 2
                                    


"Neden... Kılıç... Exlakors... Komplo... Kaladin... Maggmar... İşkence." Kelimeler kafamın içerisinde hareket edip duruyordu. Bana anlatılan onca şeyden sonra gerçekler o kadar acı gelmeye başlamıştı ki. Dalek denen o herif beni bayılttıktan sonra, hafızamdan hiç bir zaman silinmeyecek bu kokuşmuş yere getirmişti beni. Gözlerimi açar açmaz, iki kişi karşımda duruyordu, birisi Dalek'ti, diğeri konuşmaya başladı, "Merhaba, küçük çocuk, bendeniz o çok özlediğin Kaladin Morgor. On yıl geçmesine rağmen çok bir şey değişmemiş gibi hissediyorum,  tek eksiğimiz sendin. Artık sende elimizde olduğuna göre eğlenmeye başlayabiliriz." Bu ruh hastası herif, bu sözlerini söylerken öyle mutlu oluyordu ki, deli olduğunu düşünmeye başlamıştım, ama deli olduğunu gerçekten öğrenmiş oldum, işkenceye maruz kalarak.

Neler yaptığına anlam veremiyordum, yaptığı büyünün içimde dolaştığını hissediyordum, bir uçtan bir uca fırlayan küçük bir yılan gibiydi, gittiği her yerde tarif edilemez bir acı yaratıyordu, vücudum sanki içerisinden yanmaya başlamış ve devamında binlerce hançerin saldırısına uğramış gibi acı veriyordu, git gide farklı şeyler denemeye başladı. Kollarımı bir yere zincirlemişti, bana vurabileceği kadar sert vuruyordu, o halsizliğimin üzerine bir de büyü kullandığı için kollarım sanki kopacak gibiydi, git gide acı artıyor, bilincim yok oluyordu.

O ruh hastası bunları yaparken bir şeyler anlatıyordu, her şeyi hatırlayamıyorum elbet, " Sizin kasabanızın aslında komplo yapıldı, nedeni ise...", "O kılıcı koruma görevi sizdeydi, ... Soyunuz Maggmar'a dayanıyor." " Sırada ki kişi sensin, Talanel. Exlakors, seni seçmişti, buna izin veremezdik." "Exlakors... Exlakors... Exlka..."

Uyandığımda kendimi yere zincirlenmiş halde buldum, hem de gerçek zincirlerle, bu bile böyle bir durumda insanı mutlu ediyordu. Bazı şeyler yerine oturmaya başlamıştı. Altın Duman, Exlakors'u istiyordu. Bize ait olan bir şey yani, peki bu Exlakors ne?

Etrafımı incelemeye koyulmuştum –kendime yeni yeni geliyordum- her taraf yosun tutmuş kayalar ile çevriliydi, yer, tavan, duvarlar, ne bir kapı, ne bir delik, ne de bir pencere vardı. Bazı kayalar çatlamış, aralarından altın renkli süzmeler yayılıyordu. Ellerim ve ayaklarım, gerçek zincir ile bağlı, zincir de yere sabitlenmişti. Zincir o kadar büyük ve ağırdı ki buradan kaçmama imkan yok. Aslında beni buraya nasıl getirmişlerdi? Yani evet bir büyü yaptıkları aşikar, ama bu demek ki buranın bir girişi var, portal dahi olsa da var. Duvarlarda, güçsüz bir şekilde yanan meşaleler vardı, sanırım şu an yapabileceğim en zevkli şey benim gibi mahsur kalmış o cılız alevin dansını seyretmekti.

Saatler geçmişti, alevler sönmeye başlamıştı, açlık ve susuzluktan ölmeyi bekliyordum. Beklemediğim bir anda, sanki kurtarıcımmış gibi, karşımda ki duvar bir hışımla ortadan ikiyi ayrıldı, kesinlikle görmek istemediğim o iki yüz içeri daldı, Kaladin, adeta yuvalarından fırlayan gözleriyle bana bakıyordu, "Demek, yeni en sevdiğim oyuncağım uyandı." Dalek bana yaklaştı, yüzümü eline aldı, "Tuhaf. Bu kadar dayanıklı birisi olacağını beklemiyorduk. Neler hatırlıyorsun ?" 

Susuyordum, sadece susuyordum, konuşmak istemediğimden mi, konuşacak halim olmadığından mı yoksa korktuğumdan mıydı bilmiyorum. Ne kadardır buradayım bilmiyorum, neden buradayım hala anlam veremiyorum, korkuyordum. Kaladin, Dalek'e döndü, "Onunla biraz daha oynayabilir miyim?" Dalek, sakin bir ses tonuyla cevap verdi, "Olmaz Kaladin. Şu an bizim ona, onun da bize ihtiyacı var. Sanırım konuşmayla aran artık iyi değil Talanel. İzin ver de sana tüm hikayeyi düzgün bir şekilde anlatayım."

"Kazara yıkıldığını sandığın köyün, bizim yani Altın Duman'ın yoluna çıkan en büyük engeldi aslında. Arkadaşım Kaladin'in de sana anlattığı gibi, gerçi ne kadarını hatırlıyorsun bilmiyorum, Exlakors adlı efsanevi kılıç sizdeydi. Yüz ifadenden de anlaşıldığı üzere Exlakors'un ne olduğunu bilmiyorsun. Bundan yüzyıllar önce Tanrılar  tarafından kutsanmış bir kabile vardı, bu kabilede yaşayanların en belirgin özelliği ise harika birer demirci olmalarıydı. Bu kabile, diğer kabilelere oranla çok hızlı gelişiyordu, silahları daha keskin, daha sağlam ve daha gösterişli oluyordu. Fakat zaman aktıkça diğer kabilelerde bunları yapmayı öğrenmişti. Maggmar, yani kabilenin lideri, bir karar aldı, kutsanmış bir kabile olmanın avantajını kullanmak istediler,  tek sıkıntı Tanrılar buna sıcak bakmıyordu. Maggmar, bunu pek umursuyor gibi durmuyordu. Tanrılar'dan Elementlerin Gücü'nü çaldı.Saf demirden, iki uçlu, ortası boş bir kılıç dövdü. Kabzasına kendi amblemini koydu ve o boşluğa Elementlerin Gücü'nü yerleştirdi. Kadim büyücüler tarafından içine bir miktar büyü yerleştirilen kılıç, artık İlahi bir kılıç gücüne ulaşmıştı. Bir takım büyüler, kuşku edilemeyecek kadar sağlam, elementleri kontrol edebilen ve en önemlisi Tanrılar tarafından lanetlenmiş Maggmar soyuna ait bir kılıç oluşmuştu, Exlakors. Maggmar'ın oğlu Exkonts kılıcın sahibi oldu. Maggmar, kılıç sayesinde topraklarını genişletti, bulunduğu kıtaya hükmetti ta ki oğlu ölene kadar. Kılıcın laneti yüzünden kılıcı sadece Maggmar'ın soyundan gelenler kullanabilecekti, Maggmar, oğlunun ölümünden bir ay sonra öldü. Kılıcı kullanabilecek kimse kalmamıştı, en azından öyle sanılıyordu. Maggmar'ın kabilesi kılıcı koruması altına aldı. Yıllar geçti o kıtaya hükmeden kabile, bu günkü haline geldi, yıkılmış bir kasaba. Geriye sen kaldın, şansın o ki Maggmar'ın soyundan gelen tek kişi sendin. Tarih, ne güzel şey değil mi? Zaman Üstadı olmayı seçmemin sebeplerinden birisi budur. Kasabanı yok ettik çünkü, biz yani Altın Duman kılıcı istiyoruz, sen ise önümüzde ki geriye kalan tek engelsin."

Lanetli Savaşçı - Yeniden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin