Halit İkbal Benim!

641 31 14
                                    

HiLeon seven herkese merhaba! Bu benim ilk kurgu denemem. Fragmandan yola çıkarak olabildiğince gerçekçi yazmaya çalıştım. Fikir edindiğim yerler tabii ki var ancak bu tamamen bana ait bir kurgu oldu. Umarım beğenir ve desteklersiniz. İyi okumalar...

Bir yandan eşarbını düzeltirken bir yandan da hızlı hızlı yürümeye devam ediyordu Hilal. Dün çocuklarla yaptığı planın ilk adımındalardı henüz. Karargaha babamı göreceğim bahanesiyle girip Albay Stavros'un masasına Halit İkbal'in yerinin yazılı olduğu pusulayı gizlice bırakmış, arkadaşlarının yanına meyhaneye gidiyordu. Gece yarısı olduğunda matbaada bekleyeceklerdi Stavros ve askerlerini. Kaç kişi geleceklerdi bilmiyorlardı ancak doğru zamanı yakaladıklarında arka kapıdan giren Mehmet rehin alacaktı albayı. Şayet Hilal engel olmasaydı çocuklar Albay Cevdet'i kaçırmayı düşünmüşlerdi lakin bu hem zordu hem de Hilal'in kalbini bir miktar acıtacak bir hareketti. Bu yüzden ne yapıp edip arkadaşlarını ikna etti. Önce Stavros'u kaçıracak, daha sonra onun hayatına karşılık Albay Cevdet'i isteyeceklerdi. Böylesi Hilal'in vicdanını biraz olsun rahatlatıyordu.

Vakit geldiğinde Mehmet ve diğerleri matbaanın arka kapısında yerlerini aldılar. Hilal de ön tarafa dolaşıp matbaanın sokağına yakın bir köşede beklemeye başladı. İzmir sessizdi o saatlerde. Her şeyden bir haber öten cırcır böceklerinin sesini duyabiliyordu Hilal. Birkaç saniyeliğine de olsa gözlerini kapattı ve denizin kokusunu hissetti. Başka bir zamanda, başka biri olarak yaşasaydı şu güzel İzmir'de... Belki mektebe devam eder ülkeye namını salmış bir yazar olurdu. Sevdiği bir adam olurdu belki, sevdiği ve kavuşmalarının mümkün olduğu..
Hızla gözlerini açtı Hilal. Onu kendine getiren yanlış düşünceleriyle birlikte sokakta ilerleyen adım sesleri olmuştu. Git gide yaklaştığını duyuyordu. Kafasını Stavros'u görme umuduyla sokağa doğru uzattı ama görmeyi en son beklediği adamı gördü. Cılız sokak lambasının aydınlattığı güzel yüzünü gördü.

Gözleriyle etrafı kontrol ederken bir eli silahında duruyordu Teğmen Leon'un. Tedirgin olduğunu inkar edemezdi ancak pusulayı şans eseri gördüğünde bir an bile tereddüt etmeden gelmeyi kafasına koymuştu. Babasının onun için işe yaramaz bir asker olduğunu düşündüğünü biliyordu. Hiç bir zaman onun istediği gibi bir evlat olamayacaktı fakat en azından Halit İkbal'i tek başına yakalamanın itibarını yükselteceğini düşünüyordu. Etrafı iyice kolaçan etti; görünüşe göre pusulayı Stavros'tan önce bulmuştu, etrafta kimsecikler yoktu. Elini silahından ayırmadan matbaanın eski kapısından geçip merdivenleri tırmanmaya başladı.

Teğmen çoktan içeriye girmişti ancak Hilal yerinden kıpırdayamıyordu. O gelmiş olamazdı. Stavros'un gelmesi gerekiyordu, teğmenin burada ne işi vardı? Aklından bin türlü düşünce geçti Hilal'in. Eğer çocuklar, özellikle de Mehmet Leon'un içeride olduğunu öğrenirse bir dakika bile düşünmeden öldürürdü onu. Üstelik tek başına gelmişti aptal adam! Ölmesi ihtimalini düşünmek deniz gözlerini doldurdu genç kızın. Sebebini bilmediği bir hüzün aldı bedenini. Buna izin veremezdi. Vermemeliydi değil mi? Leon onun idamını engellemeye çalışırken neredeyse kendi canından olacaktı. "Ona bir can borcum var" diye geçirdi içinden. Hızla yerinden fırlayıp matbaanın arka tarafına koştu. "Mehmet! Mehmet!" diye seslendi genç adama. "Çabuk gidin buradan!" dedi nefesini toplamaya çalışırken. "Ne oluyor Hilal? Niye içerde değilsin gelmedi mi daha Stavros?" Arkadaşları anlamamış olacak ki şaşkınca bakıyorlardı Hilal'e. Aklına gelen ilk yalanı söyledi Hilal. Bir an önce gitmeleri gerekiyordu. "Geldi! Hem de onlarca askerle geldi Stavros. İçeriye girmem mümkün bile değil. Bu kadar fazla olacaklarını düşünemedik çabuk gidin buradan hepimizi öldürürler yoksa!" Mehmet ne söyleceğini bilemedi. Kalmak isterdi ancak Hilal haklıydı, çok riskliydi. "Tamam o vakit haydi yürüyün, arkadan devam edelim." dedi Mehmet. Ancak Hilal yerinden kıpırdayamadı. İçinde geri dönüp matbaaya girmesini söyleyen sesten başka bir ses duymuyordu. "Haydi Hilal kardeş ne duruyorsun." diye fısıldadı Cezmi. "Ben diğer taraftan dolaşacağım, matbaayı yakmadıklarından emin olmak istiyorum. Gidin siz." diyebildi sadece. "Ama Hila-" "Gidin dedim Mehmet." Hilal'in ısrarı üzerine seslerini çıkartamadılar. Uzaklaştıklarından emin olduktan sonra matbaanın ön tarafına dolaştı, alt kapısını açıp içeri girdi Hilal. Merdivenlere tırmanmadan önce derin bir nefes aldı. "Allah'ım sen bana güç ver."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 27, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HiLeon KurgularıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin