Bölüm Bir ( 1 )
Daniel , gri bir salı sabahı uyandığında , o gün öğlene doğru bir vampire dönüşüceği aklının ucundan bile geçmezdi.
Saman dolu çuvallardan yapılmış yatağında uzanıp , havada süzülen toz parçacıklarını izledi bir süre. Dar , karanlık bir evde yaşıyorlardı ve uyuduğu odaya şafak vakti dışında hiç bir zaman ışık girmezdi. Daniel çoğu zaman kalkması gereken saatten 5 veya 10 dakka önce uyanır ; annesi kükreyerek tüm aileyi uyandırmadan önce , bu dingin anları yatağında gerinip dünyaya tembel tembel sırıtarak değerlendirirdi.
Odada altı çocuk vardı ve bunları beşi horlayarak yataklarında dönüp durmakla meşguldüler. Daniel'in yedi kardeşi vardı aslında , ama ikisi çok küçük yaşta ölmüş , en büyük ablaları ise bir yıl önce evlenerek aralarından ayrılmıştı. Ablası henüz on dört yaşında olmasına rağmen, Daniel anne babasının ondan kurtulduklarına sevindiklerinden şüpheleniyordu... Hiçbir zaman çalışkan biri olamamıştı ve eve çok az para getiriyordu ablası.
Yan odadan incecik duvarı yumruklayan anneleri, " Kalkın ! " diye kükredi. Çocuklar homurdanarak yataklarından kalktılar. Lazımlığa doğru ilerlerken birbirlerine çarpıyorlar, itişip kakışıyorlardı. Bu sırada Daniel oldu yerde yatıyor, keyifle sırıtıyordu. Herkes uyuduğu sırada o işini çoktan halletmişti.
Kuzenleri Drew Simpson da Daniel ailesinin beş çocuğu ile aynı odayı paylaşıyordu. O henüz üç yaşındayken babası araba kazasından, annesi ise kalp krizinden hayatlarını kaybetmişlerdi. Bunun üzerine Daniel'in ailesi hiç vakit kaybetmeden bebeği alıp eve getirmişti. Fazladan bir çift el her zaman işe yarardı sonuçta. Oğlan bir kaç sene boyunca yemezdi ve herhangi bir sebepten ölmez de hayatta kalırsa çalışmaya başlar, evin gelirine katkıda bulunurdu.
Daniel, Drew'i öz kardeşlerinden daha yakın buluyordu kendisine. Annesi bu sessiz, ciddi görünümlü oğlanı ilk kez eve getirdiğinde mutfaktaydı Daniel. Kadın, Drew'e süte banılmış ekmek - Evde nadiren görülen bir ziyafetti bu - verdikten sonra onu Daniel'in yanına oturtmuş ve oğluna, bu kimsesiz çocuğa göz kulak olmasını, ona ayak altında dolaşmamayı öğretmeyi tembihlemişti.
Daniel bu yeni gelen çocuğu şüpheyle süzmüşt annesinin bu yabancıya verdiği lezzetli hediyeyi kıskanmışyı doğrusu. Drew bir süre masum gözlerle Daniel'e bakmış, sonra da elindeki ekmeği ortadan ikiye bölerek büyük parçayı Daniel'e uzatmıştı. O günden beri aralarından su sızmazdı.
" Kalkın ! " diye kükredi anneleri yeniden, bu sefer duvara sadece bir defa vurarak. Çocuklar gözlerini kırpıştırıp üzerlerindeki son uyku kırıntılarını atıp hızla giyindiler. Az sonra anneleri hışımla odaya girecekti ve hazır olmadıkları takdirde, tokatlar havada uçuşmaya başlıyacaktı.
Daniel kuzenini dürterek " Drew " diye mırıldandı
" Uyanığım " diye cevap verdi Drew. Sonrada gülümsediğini göstermek için başını Daniel'e doğru çevirdi.
" Kalkmazsan olucakları biliyorsun. Hem çişin yok mu ? " diye sordu Daniel.
" Patlamak üzereyim " dedi Drew kıkırdayarak "
Lazımlığın üzerine sanki sahibiymiş gibi çömelmiş kız kardeşine bağrdı Daniel. " Acele etsene ! "
" O kadar çaresizsen yatağına yap " diye tersledi kız kardeşi.
Daniel kuzeni Drew'e dönerek " Aslında fena fikir değil " dedi. Yataklarını ıslatmaları pek de sıradışı bir durum değildi, çünkü samanın en iyi yanı çabuk kurumasıydı.
" Hayır " dedi Drew kendini sıkarak. " Bekleyebilirim "
Yatarken giydiği ince atleti çıkarmadan kıyafetlerini giyidi oğlan. Daniel'in annesi düzenli olmaya özen gösteren bir kadındı. İki haftada bir pazar günleri ailenin çamaşırlarını yıkardı. Bu sırada çocuklar çıplak halde, yorganlarını omuzlarına kadar çekip yataklarında uzanarak kıyafetlerini beklemek zorundaydılar. Sonra da bu kıyafetleri, iki hafta sonraki pazar gününe kadar hiç değiştirmeden giyerlerdi.
Daniel'in kız kardeşi lazımlıktaki işini bitirdi. Bu seferde en küçük erkek kardeşi fırlayıp lazımlığı ele geçiricekti ki Daniel fırlayığ lazımlığı aldı ve Drew'i çağırdı.
" Kahramanım " diyerek güldü Drew. Bir eliyle lazımlığa nişan alırken diğer eliyle gözlerinin kenarındaki çapakları temizliyordu.
Daniel ile aynı yaşta olmalarına rağmen çok daha küçük gözüküyordu Drew. Çelimsiz , zayıf , yumuşak huyluydu. Genelde herhangi bir şey için mücadele etmez eğer önünde bir engel varsa onsuz yaşamayı tercih ederdi. Her ne kadar Drew böyle bir talepte bulunmasada Daniel kuzenini her zaman savunurdu.
" Daha ne bekliyorsunuz? " diye bağırdı Daniel'in annesi. " Geliyoruz " diye seslendi çocuklar annelerine hepsi bir ağızdan. Annelerine en yakın duranlar, daha tam giyinmedikleri halde eğilerek kapıdan dışarı çıktılar.
" Drew " diye bağırdı kadın.
" Bir saniye " dedi Drew.
Daniel'in annesi gözlerini kısarak oğlana baktı. Onu cezalandırma konusunda kararsızdı. En sonunda burnunu çekerek kapıdan uzaklaştırdı. Daniel derin bir oh çekti. Annesinin ona vurmasına aldırmıyordu. Ama Drew'e de vurmasına katlanamıyordu.
Dışarısı soğuk ve yağmurluydu fakat mutfak sıcacıktı. Annesi ateş yakmamıştı, bunu akşam işten döndüğünde yapacaktı; buna rağmen küçücük oda sıcacık oluyordu her zaman. Tabii ki bunda içerinin kalabalık olmasının payı vardı.
Merdivenlerden inen annesi " Yaylanın ! " diye bağırdı. En yakınındakileri tokatlayıp, diğerlerine de tehtidkâr bir şekilde salladı elini. " Bütün gün burda yemenizi izlemekten daha iyi bir işim olmadığını mı sanıyorsunuz ? Dışarı ! "
Çocuklar ağızlarındaki lokmayı yutmadan çabucak bahçeye çıkarken, anneleri de mutfağı paspaslamaya başladı. Az sonra , temizlikçi olarak çalıştığı dört handan ilkine gitmek üzere yola koyulacaktı.
Daniel'in kardeşleri önden hızılca çıkarken Daniel ve Drew arkadan yavaşça ve konuşarak çıkıyorlardı.
" Hazır mısın? " diye sordu Daniel. Sanki gitmek için sabırsızlanan kendisiymiş gibi.
" Evet " dedi Drew.
" O zaman yola koyulalım. " dedi Daniel. Ve böylece, henüz ergenliğe girmemiş iki oğlan, işe gitmek için yola koyuldular.