Selam ben Nur, şuan annemle çok gereksiz bir konuyu tartışmaktayız. Holdeki aynanın karşısında son kez örtümü düzeltiyorum ve duymamazlıktan gelmenin sanatını en iyi şekilde icra etmekteyim. Mutfak tarafından bir terlik uçuyor bana doğru otuz sekiz numara , yana kayıyorum isabet etmiyor, aynada bir gülücük atıyorum kendime reflekslerimi seveyim.
- Nuuuur!!!! kime diyorum kızım ben? Bak duymuyormuş numarası yapma o kadar anlaştık tamam dedik kadına, rezil etme beni bir gör bari çocuğu!!
- Hı hıııı, diyorum anneme, krem rengi bez ayakkabılarımı aldığım gibi hızlıca kapının önünde giyiyorum, kapıyı çekiyorum ardımdan, son anda havada bir terlik daha gördüm sanki hissine kapılıyorum.
Neyse, mevzu şu; annem benim canımın içisi evlendirmeye çalışıyor beni malum anladınız. Sevgili teyzemin arkadaşı olan Suna teyzenin bir oğlu varmışmış, pek efendiymişmiş, annem zaten Suna teyzeyi pek severmiş çok oturaklı bir kadınmışmış (kendine bildiğin dünür seçiyor annem), hali hazırda yetişmiş birinin kızı birinin oğlu varmışmış neden ikisi arasında bir görüşme olmasınmış, belki hayırlara vesile olurmuş.
İçim daralıyor bir an. Hızlıca yürüdüğümü fark ediyorum nefes nefese kalmışım. Aklımda annemle aramızda geçen konuşmaların film şeridi akıyor, cevaplar veriyorum sorular alıyorum, soru-cevap soru-ce...böyle devam ediyor.Okulumla ilgilenmek istediğimi, kimseyle görüşmek istemediğimi kabul etmek istemiyor hep bir çöpçatanlık peşinde "okulda bitecek yakında , mürüvvetini görmeyelim mi kızım artık diyor." Yahu evlenmeyeceğiz demiyoruz ki biraz zaman, bu ne acele.
Ben fark etmeden Eminönüne gelmişim bile. Evim Süleymaniye Cami'sine çok yakın genelde caminin yanından geçer, Ağakapısı'nın olduğu yerden bayır aşağı bırakırım Eminönü'ne kendimi. Şimdi tramvaya binmem gerekiyor, akbili basıp turnikeleri geçiyorum, durak kalabalık her zamanki gibi.. Oturmak istiyorum nedense kendimi yorgun hissediyorum oysa daha tramvay kalabalığına girmedim bile, kafamda kendime yer belirliyorum tramvayın içinde ama her zamanki yerime geçerim yine biliyorum, körüklü kısmın orası biliyorsunuz orayı.
Tramvayın kapısı açılıyor, içerisi turist dolu onların arasından birçok kez pardonlar diyerek yerime doğru körüklü kısmına geçiyorum tramvayın, sırtımı körüğe doğru verip güvenli yerime geçebildiğim için bir oh çekiyorum, çapraz bir şekilde göğsüme astığım fotoğraf makineme -canım makinem- bir şey olmasına izin veremem.
Okuluma giden yolu nedense pek severim, tramvay Haliç'i geçiyor Galata kulesi gözüküyor uzaktan, bir çok kez resmini çektim onun bana göz kırpıyor, bende ona göz kırpıyorum ama içimden. Karaköy diyor tramvaydaki anonsçu ablanın sesi, sonra Tophane sonra Fındıklı.. bu durakta iniyorum.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde fotoğrafçılık bölümünü okuyorum bendeniz. Severek de okuyorum çok şükür, amin. İkinci sınıfa başladım bu yıl, bir ay oldu daha. Etrafıma bakarak okula doğru yürüyorum aklımda Mustafa var , Mustafa kim mi? Annemin biricik şimdiki damat adayı, hani şu Suna teyzenin oğlu, cumartesi onunla ön görüşme yapacağım, yanımızda tabi ki annem, Suna teyze ve teyzem üçlüsüyle birlikte. " Bir gör kızım olmazsa tamam , zorla değil ya ama basiretini küstürme, bir kerecik gör." diyen annemin sesi kafamda bozuk plak gibi dönüyor.
Hayırlısı bakalım, ah! anne ahhh!, sana da ahh! Mustafa, en çokta sana ahh! teyze, hep sen karıştırıyorsun ortalığı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Örtüm Uçuyor Esme Rüzgar
ChickLitKapalı bir kızın biraz komik arada trajikomik kimi zaman tanıdık az biraz da aşık hikayesidir bu kitapta anlatılacak olan.