1 ve Son

50 4 0
                                    

"Abdullah, oğlum izleme böyle filmleri. Rüyana falan girecek sonra. Psikolojin de bozulur hem."
"Bir şey olmaz anne. Bunlar gerçek değil ki. Bak mesela kadının üzerindeki kan değil salça."
"Ben anlamam oğlum salça malça. Hem salçaysa israf değil mi? Günah değil mi?"
"Tamam anne. Giderken ışığı kapatıver."
Abdullah'ın annesi söylene söylene odadan çıkarken Abdullah "Oynat" tuşuna bastı. Çok severdi Abdullah yaratıkların cirit attığı filmleri. Odasının duvarlarında vampir, zombi, hayalet posterleri yer alıyordu. Biraz da gerçek hayatın tatsızlıklarından uzaklaşmak için izliyordu bu filmleri. Gerçek olandan uzaklaşmak onu rahatlatıyordu. Filmin sonlarına doğru uykusuna yenik düşmeye başladı.
Evre 0 uyanıklığı değişti.
Evre 1 uykuya dalmak üzere. Uyandırıldığında uyumadığını iddia edecek.
Evre 2 uykuda. Uyandırıldığında uyuduğunu kabul edecek.
Evre 3 ...
Evre 4 rüya görmeye başladı.
"Abdullah Abi, Abdullah Abi uyan. Abi acıkmadın mı hâlâ?"
"Fikret sen misin? Işıkları açsana."
"Abi orada ışık yok. Çık da yemek yiyelim."
"Işık yok mu? Niye yok Fikret?"
"Abi dalga mi geçiyorsun? Mezarda ışık mı olur? Çıksana artık."
"Mezar mı?" Abdullah etrafına şöyle bir göz attı. Her yer topraktı.
"Fikret benim ne işim var burada? Ters dönmüşüm Fikret kalkamıyorum. Yardım et."
"Abdullah Abi sen ölüsün unuttun mu? Beş mezar ilerideki Doğan ve yan mezarındaki Raşit senin hakkında kötü konuştular. Ondan mezarında ters dönmüşsündür. Dur yardım edeyim."
Abdullah, Fikret'in yardımıyla mezardan çıktı.
"Oğlum var ya kemiklerim nasıl sızlıyor."
"Abi artık diriyken nasıl kızdırdıysan adamları, mezarında bile rahat vermiyorlar sana."
"Doğru diyorsun Fikret. Ne zamandır banyo yapmıyorsun sen? Çok kötü kokuyorsun."
"Abi biz zombiyiz ne banyosu? Saçımı yıkayayım desem yıkarken kafam elimde kalır."
"Yine doğru konuştun Fikret. Ee ne yapıyoruz şimdi?"
"Acıkmadın mı abi"
"Çok açım. Bir öküzü bile tek başıma yiyebilirim."
"Abi öküzü buralarda zor buluruz. Onun yerine beş tane insan yersin. Zaten aynı kaloriye denk."
Yalpalaya yalpalaya yürümeye başladılar. Bir müddet sonra ışıkları yanan bir eve ulaştılar. Evin kapısında şişman bir adam duruyordu. Abdullahları görünce onlara el salladı şişman adam.
"Len zombiler! Tam 130 kiloyum. Gelin de beni yiyin."
"Abdullah Abi gördün mü bak? Karnı doyacak zombilerin avı ayaklarına gelirmiş, diye boşuna dememişler."
"Ooo böyle bir insanı ancak buraların en zengin zombisinin masasında görebilirsin. Haydi, gidip şunu yiyelim."
Kurbanlarına emin adımlarla ilerliyorlardı. Şişman adama on metre kala etraflarında bir hareketlenme oldu. Elleri silahlı insan çemberinin içine düşmüşlerdi. Bu bir tuzaktı.
"Şu zombiler de ne kadar salaklar? Et gördüler mi dayanamıyorlar. Şunları vuralım da yeni zombileri bekleyelim." dedi insanlardan biri.
Abdullah telaşa kapılmıştı.
"Durun, durun. Ne yapıyorsunuz? Ya bakın biz zombiyiz ama vejeteryan zombiyiz. Zaten diriyken de etten tiksinirdim." Abdullah eğilip yerdeki otları yemeye başladı. "Bakın, nasıl da ot yiyorum? Vejeteryanım bakın. Fikret çök ot ye! Fikret ot ye çabuk! Fikret!"
Fikret sanki onu duymuyor gibiydi. Gözlerini insanlara dikmişti.
"Birsürü et, her yerde et var hığaaa!"
"Fikret! Hığaaa yok Fikret! Ot ye Fikret!"
Fikret insanların üzerine yürümeye başlayınca bir el silah sesi duyuldu. Fikret yerde cansız yatıyordu. Zaten cansızdı ama işte daha bir cansız duruyordu. Her neyse işte.
Namluların ucu Abdullah'a çevrilmişti. Bir el silah sesi daha duyuldu. Merminin ağır çekimde kendine doğru geldiğini görüyordu Abdullah. Mermi tam alnına saplanacaktı ki hızla koştuğunu fark etti Abdullah. Koşarken bedenine baktı. Bedeni sağlam bir insan bedeniydi. Öyle zombi falan değildi. Sadece ay ışığının aydınlattığı bir ormanda bir şeylerden kaçıyordu. Ağaçların hiçbirinde yaprak yoktu. (Hep öyle olurdu zatendi.) Neden kaçtığını anlamak için arkasına baktı koşarken. İki tane kurt hızla onu takip ediyorlardı. Kurtlardan kaçtığının farkına varınca korkuyla daha hızlı koşmaya başladı. Dalların budakları kollarını, yüzünü çiziyordu. Takatinin kesildiğini, dalağının şiştiğini hissediyordu.
Bir kayalığın karşısına çıktı sonunda. Tırmanması imkansızdı. Nereye kaçacağına karar verene kadar kurtlar ona yetişmişlerdi. Sırtını kayalığa verdi, korkuyla kurtlara bakıyordu. Kurtlar adım adım Abdullah'a yaklaşıyorlardı. Bir şeyler yapmalıydı. Onları korkutacak bir şeyler yapmalıydı. Bağırmalıydı. Evet, evet, bağırmalıydı. Bağıracaktı. Gözlerini kapattı. Avazı çıktığı kadar bağırdı.
"Ooooşşşştttt!"
Kurtlar bu sese gülmeye başladılar. Bir taraftan gülüyorlar, diğer taraftan doğruluyorlardı. Bunlar kurt değil kurt adamlardı.
"Oşt ne ya hacı abi? Diye diye oşt mu dedin?" dedi gülerek biri.
"Oşt demekte haksız sayılmazsın. Biz kurtlar köpekgiller familyasının ki buna "canidae" denir, en yaygın ve en iri türüyüz. Köpek boz kurdun bir alt türüdür." dedi öteki.
"Gülünecek ne var bunda? Varsa komik bir şey söyleyin ben de güleyim." dedi Abdullah alıngan bir ses tonuyla.
"Alıngan insan tadı nasıl olur şimdi öğreneceğiz." dedi ilk konuşan kurt adam. Abdullah'ın üzerine yürümeye başladı.
"Sizi nasıl öldürebilirim? Yardım eder misiniz?" dedi Abdullah.
Kurt adamlar yine gülmeye başladılar.
"Gümüşle ya da bir kazıkla öldürebilirsin bizi. Haydi, yanında varsa bunlardan biri çıkar da öldür bizi."
"Kurt olmuşsunuz ama adam olamamışsınız." dedi Abdullah. "Altın fiyatları fırlayınca millet gümüşe yöneldi. Bu sefer de gümüş fiyatları yükseldi. Gümüşü kim alabiliyor da ben alayım. Kazığa gelince şimdiye kadar yediğim kazıklar beni öldürmedi sizi mi öldürecek?"
"Nasıl yani?"
"Şimdiye kadar kime güvendiysem hep sırtımdan hançerlendim. Kime iyi niyetle yaklaşsam karşılığında kötülük buldum. Hani arkadaşlarım, dostlarım neredeler? Seni seviyorum diyenler neredeler?"
Abdullah kendini tutamayıp ağlamaya başlamıştı. Kurt adamlardan biri yanına geldi. Pençesiyle Abdullah'ın sırtını sıvazlamaya başladı. "Ağla, ağla. İçin açılır." dedi.
"İnanabiliyor musunuz? Son çıktığım üç kız da beni boynuzladı. Ben bu kadar kazıkla hâlâ yaşıyorsam siz hayli hayli yaşarsınız."
Diğer kurt adam da Abdullah'ın yanına geldi. Pençeleriyle Abdullah'ın gözyaşlarını siliyor, ardından sildiği gözyaşlarını Abdullah'ın boynuna, ellerine, kollarına sürüyordu. Bu durum Abdullah'ın garibine gitmişti.
"Ne yapıyorsun sen?" diye sordu.
"Biz insan etini tuzlu severiz." dedi kurt adam.
Abdullah aldığı cevap karşısında irkilmişti. Başını diğer kurt adama doğru çevirdiğinde kurt adamın ona saldırmak üzere olduğunu gördü. Bağırmaya başladı.
Bağırırken ağzında bir el hissetti.
"Şşt! Ne yapıyorsun? Yerimizi belli edeceksin!"
Abdullah elin sahibine baktığında sustu. Bir odadaydılar. Abdullah ile birlikte dört kişiydiler. Bir evin ikinci katında bir şeyden saklanıyorlardı.
"Biz neden saklanıyoruz burada?"
Biraz önce Abdullah'ın ağzını eliyle kapatan adam konuşmaya başladı.
"Minotordan saklanıyoruz. Merdivenlerden çıkarken dengeni kaybettin. Kafanı yere çarptın. O zamandan beri baygınsın. Hatırlamaman doğal."
"Peki yanımızdakiler kimler?"
"Ben komşu evin sahibiyim. Bahçede oyalanırken sizin kaçtığınızı gördüm. Başı öküz başlı, insan bedenli, belden aşağısı öküz bedenine sahip yaratıktan kaçıyordunuz. Kendi evimin parkelerini yeni yaptırdığım için sizi bu eve getirdim. Karşıdaki adam imam, şu sarışın bayanı ben de tanımıyorum. Haydi, sessizce elini, yüzünü yıka lavaboda. Kendine gel."
Abdullah denileni yaptı. Ayaklarının ucuna basa basa lavaboya gitti. Aynada kendine bakınca bir de ne görsün? Yüzü sivilceliydi. Siyah çerçeveli gözlükleri vardı ve şişmandı. Bu tarz olaylarda ilk ölecek kişi profilini taşıyordu. Aynaya bakmamaya gayret göstererek elini, yüzünü yıkadı. Diğerlerinin yanına döndü.
"Minotor nerede şimdi?"
Sarışın bayan yavaşça yerinden kalktı. Pencereye yöneldi. Perdeyi azıcık açıp parmağıyla yaratığı gösterdi. Bahçede öfkeli öfkeli dolaşıp Abdullahları arıyordu yaratık. Abdullah'ın aklına bir soru takıldı. İmama döndü.
"Hocam bir sorum var ama sorabilir miyim?"
"Tabi."
" Biz şimdi dört kişiyiz ya. Kurban Bayramında dört kişi girip bu yaratığı kurban olarak kesebilir miyiz?"
İmam soru karşısında şaşkına dönmüştü. "Tövbe estağfurullah" çekip önüne döndü.
"Arkadaşlar minotorun bizim burada olduğumuzu bilmemesi lazım. İlgisini başka yöne çekmeliyiz. Fikri olan var mı?" diye sordu komşu.
Sarışın bayan öne doğru atılarak "Benim bir fikrim var!" dedi. Perdeyi çekti, pencereyi açtı. Minotora bağırdı.
"Hey yaratık, biz burada değiliz. Başka bir yerdeyiz. Bizi başka yerde ara!"
Minotor sarışını görünce hemen onların bulunduğu eve doğru koşmaya başladı burnundan dumanlar çıkararak.
"Ne yaptın sen!" dedi imam. "Hemen kaçmamız lazım buradan."
Nereye kaçacaklarının telaşına düştükleri anda tavan arasına çıkan bölmeyi fark ettiler. Aceleyle bölmedeki kapağı ittirdiler. Önce imam zorlanarak çıktı tavan arasına. Sarışını elinden tutarak yukarı çekti. Minotor eve girmiş ve merdivenlere yönelmişti. Komşuyu da yukarı çektiler. Abdullah'ın ellerinden iki kişi tutup yukarıya çekmeye uğraştılar. Minotor ikinci kata ulaşmak üzereydi. Abdullah'ı tavan arasına çekmek için uğraşıyorlardı. Ancak göbeğinden dolayı bölmeye sıkışıp kalmıştı Abdullah. Minotor ikinci kata ulaşmış, hızla Abdullah'ın dışarıda kalan gövdesine ilerliyordu.
"Çekin beni yukarıya! Çabuk çekin!" diye bağırarak uyandı Abdullah. Kabus gördüğünü anladı. Bir müddet korku filmi izlememekte karar kıldı.

🎉 Abdullah Efendi'nin Rüyasında Karşıdan Gördüğüdür hikayesini okumayı bitirdin 🎉
Abdullah Efendi'nin Rüyasında Karşıdan GördüğüdürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin