Goran Bregovic - Ederlezi
***
''Sa o roma babo, e bakren cinen.
A me coro, dural besava.
A a daje, amaro dive.
Amaro dive ederlezi.''
***
''Butyakengo.'' dedi Jongin. Sehun, başını önündeki saman kağıdından kaldırırken, ona yumuşak bir bakış attı. ''Efendim?''
Bir müddet kış ve bakımsızlıktan kuruyup keçeleşen kömür karası saçlarının soğuktan yer yer soyulan alnına dökülüşüne ve bütün bunlara rağmen saçlarının arasına, kulağının üzerine gizlemekten asla vazgeçmediği çiçeğe dikti gözlerini Sehun. Her sabah sayımından farklı olarak, bu kez açelya yerine çuha çiçeği gizlemişti.
''Butyakengo.'' diye tekrarladı bir kez daha. Bakışları daha oynaktı bugün. ''Butyakengo nedir bilir misin Kırmızı?''
Sehun, derin bir nefes aldı ve gözlerini kapatırken, ''Bilmem.'' diye soludu hızlıca. ''Ayağa kalkman yasak, dön yerine Sinti.''
Ama Jongin, onun bilhassa sert çıkarmak için gayret ettiği sesini de, bakışlarını da umursamadı, daha evvel pek çok kez tekrar etmiş bir sahneydi bu. ''Bilmez gibisin.'' dedi iç çekip. ''Şu koca iğneleri iyi bilirsin sen, bir de açelyaları. Çuha çiçeğini de bilir gibisin, gözlerin fazla oynaştı üzerinde, hoşuna gittiyse vereyim sana, takarsın yakana.''
''İstemez.'' dedi Sehun iç çekerek. ''Sandalyene dön, geliyorum.''
''Neden çuha çiçeği taktım bugün merak etmez misin?'' Jongin, başını yatırdı ve kesinlikle cilveli başka bir bakış atarken kirpiklerini kırpıştırdı. Hayat enerjisi asla kaybolmuyor ve etrafında olan biten her şeyi, Sehun'un iğnelerini, vücudundaki kesikleri ya da üzerinden geçen askerleri asla yeterince umursuyormuş gibi gözükmüyordu. "Butyakengo öyle seçti.'' diye ekledi ardından, bakışları gittikçe cilveli bir hal alıyor ve Sehun'un adem elmasının hareketlenerek yutkunuşuna yansımasından büyük keyif duyuyordu. ''Butyakengo.'' dedi o sabah birinci kez. ''Butyakengo nedir, öğreteceğim sana Kırmızı.''
Sonra, o sabah, bütün sabahların aksine başka hiçbir şey söylemedi. Sehun onu başka bir Nazi deneyi için soyup buzlu bir suyun içerisine sokarak dakikalarca vücudundaki acıyla baş etmesini izlerken bile, tek bir Çingene küfrü çıkmadı ağzından. Yalnızca dördüncü dakikada, üzerine eğilip başını suyun üzerinde tutmasına yardım eden Sehun'un yakası kolalı gömleğinin üzerinden sarkan kırmızı atkısına tutundu sıkıca, Sehun şöyle bir baktı ona, ama odada yalnız ikisi vardı ve bu kadarına hakkı olduğunu düşündü.
Bu, ömrünün, idam sehpasında bir çocuğun boynu yahut, dalından kopmak üzere olan bir çiçeğin sapı gibi -Jongin'e göre, ikisi de aynı şeylerdi- tam orta yerinden ikiye kırıldığı son Ederlezi öncesinde, Sehun'un boynundaki kırmızı atkıda kurtuluşu gördüğü ilk seferdi. Ve son değildi.
***
Takvimler, 15 Eylül 1935'i gösterirken Alman Kanını ve Onurunu Koruma Kanunu olarak da bilinen Nürnberg Yasaları, Çingeneler'den açık biçimde bahsetmedi ama Yahudiler ve "zenci"ler ile birlikte Çingeneler de yabancı kanı taşıyarak ırksal anlamda ayrı olanlar şeklinde dahil edildi. Bu itibarla, Aryanlar yani saf ırk ile evlenmeleri engellendi. Aynı zamanda Yahudiler gibi Çingeneler de yurttaşlık haklarından mahrum bırakıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı
Fanfiction''Ama ben gördüm Kırmızı. Boynunda bir kırmızı ip gördüm, dünya ağlıyordu, ben sana saçlarımdan elbise ördüm. Kırmızı, Kırmızı'm, sana şimdi sadece, Kırmızı demeliyim.''