ix

1.2K 92 25
                                    

Hafızamın bir köşesine yerleşmiş kahverengi bir piyano, 
çocukluk evimin bir köşesine yerleşmiş kahverengi bir piyano

Sen sabırlı bir şekilde hep benim yanımda kaldın 
İstemediğim halde 
Bu yüzden elimi bırakma sonsuza dek 


Arkamdan geçen meşgul insanların negatif enerjilerini umursamamaya çalışırken bir bankta oturup çaresizce gökyüzünü kaplayan yağmur bulutlarına bakıyordum. Nefes alış verişlerim düzensizdi, ama eminim ki uzaktan biri beni görse neden bu kadar durgunca gökyüzüne baktığımı istemsizce sorgulardı. 

Annem ölmüştü. 

Üstünden bir hafta geçmişti, bunu yapansa babamdı. Bana her zaman "Yoongi, sorun değil." deyişleri artık boşlukta yok oluyordu, artık böyle bir sözün anlamı yoktu. Ama nedense bu ölüm bana alışılmış geliyordu. Sanki önceden biliyormuşum gibi. Bu yüzden, şaşırmamıştım hatta tek bir gözyaşı bile dökmemiştim. Ölümlere karşı her zaman soğukkanlıydım. Böyle hissettirmesi bana sanki ölümün 'ben' oluşu şeklinde yansıyor gibiydi.

Saçlarım artık siyahtı. Boşuna siyah beyaz olan hayatımı renklendirmeye çalışmanın bir anlamı yoktu. Bunu anlamıştım. Zihnim sanki gökyüzüne baktığım bulutlarla kaplıydı, sakindim. Rüzgarlı hava bana fotoğraf makinemin yok olduğu günü hatırlatıyordu. Üşümüş, soluk ellerimi damarlarımı oynatmaya çalışırcasına hareket ettiriyordum. Denizin yoğun dalgaları arada ayaklarıma kadar fışkırıyordu. Ama ıslanmıyordum. Yağmur yağacak gibiydi, kilometrelerce öteden denizin ardında çakan şimşekleri görüyordum. Eşyalarını toplayan balıkçı, bana evime gitmemi söylemişti. Bu akşam çıkacak fırtına çok can yakıcı olacakmış. Bense, kafamı sallamakla yetinmiştim sadece. Ağzımı açamıyordum sanki, mühürlüydü. Balıkçının ayağına çarparak götürdüğü kırmızı kasayı izleyerek uzaklaşışını izlemiştim. 


Zordu, değil mi? Hayatın oldukça zordu. Dert etme ama, Yoongi. Bunları atlattın. Artık hiçbir derdin yok, hiçbir sıkıntın yok bana güven. Sadece bana güven. Sen dünyadaki en delikanlı insandın, başardın. Seni seviyordum, biliyordun değil mi? Seni tüm kalbimle seviyordum. Seviyordum ama, bunun bir yalan olduğunu anladım. Ben bir yalana yakalandığımı sanmıştım. Oysa o benim yalanımmış, ve ortaya çıkmış. Şaka gibi geliyor olabilir ama, seni sevmiyorum artık Yoongi. O panoyu hala saklıyorsun değil mi? Sakladığını biliyorum, yalanıma ortak olmaya çalışma daha fazla. Bana delice aşıksın ve hiçbir şey yapamıyorsun. Çaresizsin. Artık dur, her şeyi atlattığını aklına sakince getir ve, dur. Sana son bir öpücük vereceğim, Yoongi. Bunu iyi sakla. Olur mu? Bu hissi iyi sakla, seni hayatının sonuna kadar götürecek bu hissi sakla. Çaresizliğini yara bandıyla kapatmaya çalış, bu öpücüğümü çaresizliğini kapatacak bir yara bandı olarak gör. Hepsi bu, bir yara bandı. Yaranı kapatıp kapatamayacağı, tanrıya kalmış. O bulutların arkasındaki tanrıya. Ona sor olur mu? Ölümün ne olduğunu. Ölümün Min Yoongi mi, yoksa Park Jimin'in kendisini ölüm sanan birisine verdiği öpücük mü olduğunu. 

Şimşeklerin çakmasıyla, gözlerimi ani bir şekilde açmıştım.

Rüyaydı. Etrafa hızlı hareketlerle baktım. Yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmurun kokusu yavaşca burnuma geliyordu. Nerede olduğumu, ne olduğunu çözmeye çalışıyordum. Kalbimin sesini ve nefes alış verişlerimi duyuyordum. Hepsi de gürültüyle kulaklarıma erişiyordu. Etrafım donmuş gibiydi. Olduğum banktaydım, insanlar yağmurdan kaçıyordu. Ayağa kalkıp çevremde dönüyordum. Saçlarım ıslanmıştı. Giydiğim ince uzun kollu çizgili bluz, erircesine ıslanıyordu. Ardından pantolonum, ardından ayakkabılarım. 

Ardından, zihnim.

Gökten yere düşen ilk yağmur damlasıyla birlikte, her şey netleşiyor gibiydi. Her şey netleşirken, varlığım bulanıklaşıyordu. Bedenim gittikçe küçülüyor, yok oluyor gibi hissediyordum. Nereden geldiğini bilmediğim fakat duyduğum piyano sesiyle birlikte, ellerim istemsizce dudağıma gitti. Son öpücük. 

Deliriyordum, aklım çatlıyordu, çığlık atıp bağırmak istiyordum. Etrafta delice dönüyor, başıma düşen gerçekliği savurmaya çalışırcasına dönüyordum. Alnıma düşen ıslak saçlarım dönerken savruluyor, tüm hücrelerim gerçekliği reddediyordu. Önümde buğulu bir camı siliyor gibi hissediyordum. Delicesine hırpalanıyor, camı kırmak istiyordum. Beni sakinlikten deliliğe çeviren bu hissi bir camı yumruklarcasına pataklamak istiyordum. Etrafımdaki insanlar bana bakıyor, suskun dudaklarım birden açılıyordu. Hareketliliğimin farkına vardığımda ağzımdan çıkan kelimeyi duymuştum. Yeni yeni anlıyordum.

Jimin.

Koşuşturuyordum. Yağmurdan kaçan insanlara yağmurdan kaçmanın bir faydası olmayacağını söylemek istiyordum. Herkesin o yağmur damlalarından ibaret olduklarını anlatmak istiyordum. Ama sadece, Jimin diyebiliyordum.

Soruyordum, sadece bağıra çağıra onu soruyordum.

"Jimin'i gördünüz mü?" 

"Onu gördünüz mü? Jimin. Park Jimin!" 

"Onu tanıyor olmalısınız, lütfen. Biliyorsanız söyleyin." 

"Park Jimin'i tanıyor musunuz?"

"Park Jimin'i tanıyorsunuz değil mi, bana yerini söyler misiniz?" 

"Jimin nerede?" 

"Jimin'i nerede gördünüz?" 

"O nerede?" 

"Jimin'i gördünüz mü?"

"Jimin."

Beni ittiren insanlar karşısında yere düşüyordum. Gözlerimden düşen gözyaşlarını ağzıma gelen tuz tadıyla anlamıştım. Çaresizdim, delikanlı falan değildim. Başaramadım. Ölüm öpücüğü beni yok etmişti. O beni öldürmüştü. Annemi öldürmüştü, babamı katil yapmıştı. Onun laneti hepimizi kaplamıştı. Tüm bedenimi, tüm soyumu ve tüm dünyamı yok etmişti.

Ölüm oydu. 

Zehriyse, aşkıydı.


A/N: 6K için teşekkürler! Size ne kadar minnettar olduğumu ve üşengeçliğim yüzünden ne kadar utandığımı bilemezsiniz. 6K oluşumuzun bir hediyesi olarak görmenizi isterim bu bölümü, hepinizi seviyorum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 10, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

serendipity • yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin