AF

50 1 0
                                    

 

  Dağların ardında güneş batıyordu , karanlık çöküyordu iyice ve biz öğlen üçten beri yollardaydık.Kızım ve ben.Daha yolumuz vardı, Ankara'dan trenle bir gün kadar sürüyormuş nerdeyse, öyle demişti arkadaşlar."Allah kolaylık versin" de demişlerdi,"Kızınla bir başına ne yapacaksın oralarda?" da.

Gitmek zorunda olduğumu anlamamışlardı galiba,öğretmenlikten başka bir işim olmadığını anlamamışlardı.

Neden sürülmüştüm? Orasını da ben anlamamıştım.Karım öldüğünden beri biraz hırçınlaşmıştım kabul, ama bir öğrenciye el kaldırmak şimdiye kadar yapmadığım bir şeydi,yapmazdım da eğer o çocuk bu kadar üstelemeseydi ya da ben o çocuğun babasının bazı tanıdıkları olduğunu bilseydim.Ya da karıcığım beni bu hayatta bir başıma dört yaşında küçücük bir kız çocuğuyla bırakıp gitmiş olmasaydı...

Olur muydu bu tokat,bu sürülme, bu hüzün? Bilemiyorum...

 Kimsemiz yoktu, eşimle yetimhaneden beri tanırdık,koruyup kollardık birbirimizi.Onu az korumadım diğer çocuklardan, o da az savunmadı beni,oradakilere,yeri geldi görevlilere.Bir keresinde onun sayesinde dayak yemekten bile kurtulmuştum.Bayramda çocuklara dağıtılsın diye hayırseverler tarafından getirilip görevliler tarafından dolaba saklanan şekerleri çalıp avuç avuç yemiştim.Yatağımda paketleri bulunca anlamışlardı tabi, sopa bekliyordu beni ve hazırdım ben de.Ama Aylin, o gün kurtardı beni. "Ben aldım" dedi,ağladı geleli zaten iki gün olmuştu, annesi babası kazada ölmüştü herkes ne derse yapıyor, daha küçük diye hiç sert olmuyorlardı ona karşı.Küçüktü ama zekiydi "Ben çaldım şekerleri, paketleri de oraya koydum" dedi.Benim de işime gelmişti tabi, ben dayak yemeyecektim nasıl olsa.

 O gün Aylin'i sadece uyardılar, yaptığının yanlış,hırsızlığın çok ayıp bir şey olduğundan bahsettiler.Ben de o gün Aylin'e sakladığım şekerlerden verdim.Bunu hakketmişti."Bir şartla alırım,bir daha hırsızlık yok" dedi ve bende o gün ona söz verdim.Sonra hep korudum onu,benden küçüktü daha yedi yaşındaydı, ben doğduğumdan beri ,yani on senedir oradaydım.O ise bir ailesi varken orada olmaya gelmişti ama ait olmaya değil.

Hangisi daha kötüydü aileye sahip olma hissini hiç tatmamış olmak mı yoksa bir aileye sahipken onları kaybetmiş olmak mı?

Bence ikisi de çok kötüydü.Ailesiz doğmak,ailesiz büyümek.

Ama sonra Aylin ile birbirimizin ailesi olduk,ben öğretmen oldum evlendik, bir kızımız oldu.Onu çok sevecektik birlikte biliyordum, bize verilmeyen tüm anne baba sevgisini tadacaktı bu yavru.Annesizlik, babasızlık nedir bilmeyecekti.

Ama öyle olmadı Aylin'i kaybettik ikimiz de, ben eşimi,canımı,çocukluğumu kaybettim,Aslı da annesi gibi annesini, bir kazada.Bir araba ezmiş Aylin'i, hiç bulunamayan, sanki hiç var olmamış bir araba. Polis bulamadı,görgü tanığı yoktu.Olsa bile neye yarardı ki? Dünyam başıma çoktan yıkılmıştı. Aslı daha iki yaşındaydı, hatırlayamayacaktı bile annesini.Hatırlamayı ister miydi acaba?

Artık onun açısından da bakıyordum,bir anneye sahip olup sonra onu kaybetmek mi daha kötüdür onu hatırlayıp artık var olmadığını bilmek, yoksa hiç hatırlamamak mı,onu sadece bir zamanlar yaşamış olarak görerek?

Zavallı kızımın benden başka kimsesi yoktu,Hatice Hanım bakıyordu her gün, ben okuldan gelene kadar.Artık yeni birini bulmak gerecekti oralarda.Çok uzak bir yere gidiyorduk  kızımla, onu sürüklemek istemezdim ama mecburdum,o benimle olmalıydı,ailesinden biriyle, babasıyla olmalı,onunla büyümeliydi.

Sonra diyordum ki yine keşke  hiç vurmasaydım  o çocuğa, o kadar ileri gitmeseydi o ya da.Bu düşünceden beni kurtaran bir şey oldu sonra. Aslı uyandı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 12, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin