"namjoon," diye mırıldandım. "şu ortadaki parlak yıldızı görüyor musun?"
"evet," diye cevapladı beni, yeşil beresini alnına doğru iyice çekerken. "gördüm şimdi."
"orada olmak isterdim," dedim ve gözlerine dönüp gülümsedim.
yapabildiğim en önemli şey buydu o anki yetenek kırıntılarımın içinde.
"orada seninle, tıpkı bu geceki gibi oturup yukarıdan dünyayı izlemek isterdim."
kafamı taşıyamayacağımı anladığımda omuz diye adlandırılan ama aslında milyonda bir kokuya ve rahatlığa sahip et birikintisine, yani namjoon'un kaslı derisine başımı yasladım.
"yine çok içtin, seokjin." diyişini duydum hafiften ve ne zaman ona sevgimi itiraf edeceğimi anlasa bunu yaptığını içten içe aklımdan geçirdim.
"çok içmedim," dedim ve onun boynundan yükselen taze nane ve acı viski kokusunu içime uzun uzun çektim. "çok içtiğimi zannediyorsun."
"aslında ben," kelimelerimi sanki parayla kazanıyordum. boğazım izin vermiyordu ve ağlıyordum. "seni seviyorum."
namjoon'un kıkırdadığını duydum ve kaşlarımı kaldırarak kafamı ona doğru çevirdim çünkü yüzündeki ifadeyi görmeye ihtiyacım vardı.
"kalkalım, hadi."
bu, ona ilanı aşk edişimin on sekizincisiydi fakat o, yine, hiç usanmadan beni yok saymış ve görmezden gelmişti.
beni kolumdan tutup kaldırırken sendeledim ve belime sarılıp beni yönlendirmesine izin verdim. söyleyecek veya cevap vermemi sağlayacak herhangi bir nedenim, bahanem ya da kırgınlığım olmadığından gecenin soğuk ayazına doğru onun kollarında ilsan sokaklarındaki düşünceli yürüyüşe devam ettim.
kalbimin olduğu yerdeki eksiklik beni en çok gerçekleri bildiğimden yakıyordu. kırılıp parçalıyor ve hatta kanatıyordu.
kalbim, çok kanıyordu.
artık durduramıyordum.
namjoon, sürüklenen bedenimi kucağına almak zorunda kaldı ve ona bu sebeple iyice sokulup beni sevmeyen bedene, beni kabul etmeyen ruha içimdeki tüm umutla sarıldım.
kalbimi yerinden oynatan gerçek; aslında sarhoş olmayışımdı.
ne zaman kafama esse, namjoon'u çağırıp benimle içmesini teklif ederdim. o da kabul eder ve kafamın iyi olduğuna onu ikna edene kadar içmiş gibi davranırdım. o bunu bilmezdi ama sahte sojuyu bana hazırlayan kadın namjoon'a nasıl aşık olduğumu bilirdi.
gözlerimi yalandan sağa sola kaydırırken namjoon beni her zaman gittiğimiz, köprünün üstündeki banka götürür ve yıldızlar olsun olmasın gökyüzünü izlerdik.
ona aşık olduğumu söylerdim.
o ise... beni ciddiye almazdı.
beni eve götürür, yatağıma yatırır ve çekip giderdi.
oysa ben,
ona yıldızlı bir gece aşık olmuştum ve yıldızların asaletini kapatıyor diye aydan nefret eder olmuştum.
o bunu bilmezdi.
ah, kim namjoon'un on dokuz yıllık hayatında bilmediği çok şey vardı.
~~~~
yeni fic.
kısa kısa bölümler.
böyle bir ruh hali.
ve angst.
namjin.şarkı sayesinde ilham getiren @zebralicorap
bu hikaye de sana ithafen!
♡
siz mutlu olun, bu hikayedekilerin aksine...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
starry night :: namjin
Short Storyo yıldızlı gecede, aydan nefret ettim. # parallel lines series°