Selam selam! Bu benim buradaki ilk hikayem. O yüzden biraz acemice olabilir. Eğer ki okuyup beğenirseniz veya eksikler görürseniz lütfen yorumda belirtin ki bizde hatalarımızı düzeltelim. Her neyse ilk bölümden sizi fazla sıkmak istemem o yüzden iyi okumalar :D
Hastaneye doğru adımlarken tek düşündüğüm onlara bir şey olmamasıydı. Erkek arkadışımdan ayrılmamın verdiği bu üzüntüye bir yenisi daha eklenmişti. Fakat bu üzüntü hiçbir şey ile kıyaslanamaz. En sonunda ameliyathane kapısına geldiğğimde beni kızarmış gözlerle bekleyen ve beni görünce ağlaması şiddetlenen bir Paul beklemiyordum. Paul hızla gelip bana sarıldığında neler olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Paul'a sıkıca sarıldığımda içimdeki tüm fıtınaların dışarı çıkmasına izin vermişve hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Paul yavaşça geri çekilirken "Doktor çok uğraştı fakat kazadan sadece Lux kurtuldu." demesiyle içimdeki acı ikiye katlanırken hala içimde onların yaşadığına dair bir umut barındırdığımı anlamıştım. Ne yapacağımı düşündüm. Lou benim ablam gibiydi. Kendimi boşverdim. Nasıl olsa reşitim. Bir şekilde kendi başımın çaresine bakabilirdim. Ama Lux daha küçücük bir bebekti. Yetimhanede büyümesine izin veremezdim. Kimse benimki gibi bir hayatı yaşamak istemezdi. Bu düşüncelerle bilincim yavaş yavaş kapanırken Paul'un bağırışları -ağız hareketlerinden anladığım kadarıyla- bana sinek vızıltısı gibi gelmeye başladığında karanlığın beni içine çekmesine izin verdim.
Gözlerimi açtığımda beyaz tavanla karşılaştığımda bütün bu yaşananların bir rüya olmasını diledim. Etrafıma bakındığımda birer adet Harry Styles ve Paul Higgins gördüm. Paul başımın ağrıyıp ağrımadığını sorduğunda onu pek kafaya takmadım. En sonunda ağzındaki baklayı çıkartmayı planları arasına koyduğunda dikkatimi ona verdim. Tabii ki Harry de. "Lou vasiyetinde Lux'u sen ve Harry'e emanet etmiş. Yani ona sizin bakmanızı istemiş. Harry bunu kabul etti. Ve şimdi de senin kararını öğrenmek istiyoruz. Şimdi neden sadece Harry'ni odada olduğunu anladıım. Bİr bebek. Bunun soromluluğu gerçekten çok büyük fakaty hayatım boyunca bana sahip çıkan birisi için bunu yapmalıyım. Bu bir nevi ona borcum. "Eğer Lou bunu istediyse bunu yapacağım." dememle birlikte Paul'un gözleri mutluluk, Harry'nin gözleri ise -bu kadar kısa sürede karar verdiğim için- şaşkınlıkla parladı.
Kıyafetlerimi giydikten sonra uzun süredir görmediğim Lux'u kucağıma aldım. Yaptığım topuzun dışarısında kalan saçlarımı eline doladı ve oynamaya başladı. Herşeyden habersizdi ve masumdu. Harry gülümseyerek"Çıkış işlemlerini hallettim." dediğinde Lux'u kacağıma alıp oturduğum yerden kalktım ve asansöre doğru adımladım. beş dakika kadar bekledikten sonra pes ederek merdivenlere yürüdüm. birkaç basamak indikten sonra ayağımın takılmasıyla beraber güçlü bir çığlık atarak yere yığıldım. Tam hiçbir şey olmadı diye sevinirken kucağıma aldığım Lux'un artık kollarım arasında olmadığını farkettiğim anda Lux'un da kucağıma düşmesi bir olmuştu. "İnanmıyorum." fısıltı gibi çıkan sesimle Hary'e baktığımda şaşkınlığından sıyrılıp kahkahalarla gülmeye başladığını gördüm. "Gülmesena be! Popom acıdı, insan bir yardım eder!" diye sert ve sinirli çıkan sesimle çemkirdiğimde en azından kahkahalarını dindirmeyi başarabilmişti. Yanıma gelip öne Lux'u kucağımdan aldı ve daha sonra beni kaldırdıktan sonra kendisini kasmayı bırakıp anırarak gülmeye başladığında "Lux'a bir şey olabilirdi. Ve sen hala durumun ciddiyetini kavramamış olmalısın ki hala anırmaya devam ediyorsun." diyerek ona öldürücü bakışalarımı göndererek susturduğumda bize uzaylıymışız gibi bakan insanlara kafamı çevirdim ve "Hayatınızda merdivenlerden düşen bir insan görmediniz mi de öyle bakıyorsunuz?! " diyerek onlar da ağızlarının payını verdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi "Gidelim Harry."dedim ve bu sefer 1 saat beklemeyi göze alarak asansöre ilerledim. Bir tramvayı daha kaldıramayacağım.
eve vardığımızda hemen Lux'un odasına geçtim ve onu uyutmaya çabaladım. Fakat aklımı Lou'dan başka birşeye veremiyordum. Lux'un uyumayacağının anladığımda onun üzerine ayıcıklı pijama takımını giydirdikten sonra onu da alıp odama girdim. Dolaptan bulduğum Lux'un pijamasıyla aynı olan pijamayı ve iç çamaşırlarını da aldıktan sonra banyoya girdim ve güzel bir duş aldım. Beni az da olsa rahatlatan ve acımı dindiren duştan çıktım ve üzerimi giyindikten sonra odaya açılan kapı kolunu tuttum ve açtım. İçeri girdiğimde extradan uyuyan ve aşırı derecede tatlı bir Styles gördüm. Lux'u etrafta göemeyince yanına biraz daha yaklaştım ve Harry'nin onu kollarıyla görünmez hale getirdiğini fark ettim. Yavaş ve dikkatlice Lux'u aldım ve sonunda uyuduğu için onu yatağına yatırdım. Harry'i de uyandırmak için odaya tekar bir dalış yaptım. "Harry uyan... Uyan artık.Harry... Uyansana lanet olası!" diye neredeyse yüzüncü kez tekrar etsemde uyanmayınca başucumdaki sürahiyi elime aldığım gibi kafasından aşagı boşalttım. Ben bu haline kahkahalarla gülertken o bana ne kadar aptalca birşey yaptığımı söylüyor ve bağırıyordu. Harry sustuğunda sinirinin geçtiğini düşünsem de suratına baktığımda yanıldığımı anladım. Nedenini bilmediğim halde kapıyı açıp koştuğumda Harry beni yakalayınca çok kötü şeyler yapacağını söyleyerek peşimden koşuyordu. Merdivenlerden bir jet hızıyla indikten sorna tam gaz koşmaya devam ettim. Ta ki arkamdaki Harry'nin kızlarınkini aratmayacak acı çığlığını duyana dek. Arkamı döndüğümde gözlerim korku ve şaşkınlıkla açılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Is Burn
FanfictionTek bir neden, iki bedeni bir araya getirecek. Tek bir beden, iki vücutta birleşecek. Harry ve Isabella'nın birleştiği nokta, onların hayatları için dönüm noktası olacak. Birleşimin en güzel serüveni, aşkla başlayacak. Onların aşkı.. Harry ve Isabel...