Iki ay olmuştu..
Annemin ölümünün üstünden iki ay geçmesine rağmen babam, annemle hatıralarımızın olduğu, doğup büyüdüğüm bu evden, Istanbul'a taşınacağımızı söylüyordu.
Daha annemin acısını bile tam yaşayamamışken böyle yapması çok acımasızcaydı.
Yarın sabah tamamen gidiyorduk buradan. Babam benim için daha iyi olacağını söylese de, burda annemi bırakmak istemiyordum. Istanbul'da her şeyi ayarlamıştı babam. Evi, okulu, işini. Zaten Amcam'la ortak çalıştıkları için buradaki işleri babam yapıyordu. Şimdi ise yan yana olacaklardı.
Hazırlanmış eşyalarımı son kez kontrol ettim. Önemli eşyalarım dışında hiçbir şey almadım yanıma. En çok da annemi hatırlatacak şeyleri aldım, burda bırakmazdım zaten.Yatağıma girip gece lambamı kapattım. Yarın yorucu bir gün olacaktı.
Yüzüme vuran güneşle zor bela yastıkla kapatmaya çalıştım. Aniden gölge olmasıyla yastığa gerek olmadan başımı kaldırıp baktım.
"Geç kalıyoruz hala uyuyorsun, çabuk hazırlan." Babam hazır bir şekilde karşımda duruyordu. Üstüne salaş bir tişört, altına ise kot pantolon giymişti. E tabi araba kullanacaktı rahat giyinmişti, yoksa takım elbise harici onu görmek imkansızdı. "Kalkıyorum." Dedim yataktan doğrulup çıplak ayaklarımı zemine koyarken.
Banyoya geçip rutin işlerimi hallettikten sonra aşağıya indim. Sabahları kahvaltı edemezdim zaten. Bavulumu alıp dış kapının yanına koydum, "hazırsan çıkalım," bavulun birini elime alırken "arabaya geç sen, alırım ben." Dediğini yapıp arabanın ön kapısını açıp yolcu koltuğuna oturdum. Yok kaç saat sürecekti hiç bir fikrim yoktu, sessizce babamın elindeki bavullarla gelip bagajın kapısını açıp içeri yerleştirmesini izledim. Bir süre sonra sürücü koltuğunun kapısı açılıp babam yanıma oturdu. "Kolay olmayacağının farkındayım ama yanında olduğumu bil, her şeyi senin iyiliğin için yapıyorum." Sessizce gözlerinin içine baktım. Ela gözleri yorgun bakıyordu. Göz rengimi annemden almıştım. Masmavi gözleri vardı annemin, buğday tenliydi. Gülerken gözleri ışıl ışıl eder, mavileri başka bir mavi olurdu. Ama babamı gülerken hiç gözlerinin içine kadar güldüğünü görmemiştim.
Başımı çevirip camdan dışarı doğru bakmaya başladım. Babam derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdı. Araba arka arka giderken bende görüş açımıza daha net bir şekilde giren evimize son kez bakıyordum. Iki katlı, kocaman bahçesi olan bir evimiz vardı. Şimdi ki evimizin nasıl olduğunu hiç sormamıştım. Merak etmiyordum da. Eve baktıkça anılar aklıma hücum ediyordu. Ah! Bir de köpeğimiz Alice vardı. Sanki ne düşündüğümü biliyormuş gibi havlamıştı! Annemle onu ilk bulduğumuz gün aklıma gelmişti; yağmur o akşam bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Cam kenarına oturmuş dışarıya bakarken dış kapımızdan sesler geliyordu. Koşarak aşağı inip kapıyı açtığımda ıslanmış, korkmuş yavru bir köpek görmüştük. Annem hemen içeri almıştı; kurulamış, karnını doyurmuş ve yatacak bir yer ayarlamıştık. O günden sonrada hiç ayrılmamıştık.
Dış kapıdan hala arka arka çıkarken dikiz aynasından duvarın köşesine sinmiş siyah kapşonlu birini görmüştüm, bizim eve doğru bakıyordu. O an sanki göz göze gelir gibi olduk, başına örttüğü o kapşonlunun altından bile simsiyah gözleri parlıyordu. Göz göze gelmemizle onun arkasını dönmesi ve arabanın çıkıp, ters yönlere yönelmemiz ani olmuştu.
İki saniye, belki üç, göz göze geldik bile denemezdi ama asıl soru o çocuğun neden orda durup bizim eve baktığıydı. Belki de hiçbir zaman da cevaplayamayacağım soruydu. Bir daha nerde karşılaşacaktık ki zaten?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~KAYIP DENİZ~
Teen FictionEliz'in kendi halindeki dünyası, annesinin ölümüyle son bulur. Annesi yanlış ilaç kullanımından ölmüştür ama aksini iddia eden mesajlar alır ve Eliz artık annesinin ölümünün ardındaki gerçeğin peşine düşer. Unuttuğu bir şey vardır; artık Eliz'in ha...