Aşk Nöbeti (+18 Zeyker)

168K 972 97
                                    

<-- 1-Hikâye +18 dir rahatsız olacaklar ve saçma sapan yorumlar yapıp sinirimi zıplatacaklar okumasın lütfen.
          2- Tamam ben de biliyorum tek seferlik hikaye için uzun kaçmış olabilir ama yazdığımı bozmak adetim değildir. Sabır gösterip baştan sona okuyun akıcı yazmaya çalıştım zaten
         3- +18 olduğu için sorun çıkmaması adına kimseye ithaf etmiyorum. Beğenen kendine alsın à


           (Zeynep, Kerem dans sahnesinde doğal olarak müzik olacak ama ben ne yazık ki bulamıyorum. Aklıma gelen İrem Derici’nin Zorun Ne sevgilim parçasının remix’i olabilir. Herkes istediğini hayal etsin en iyisi… Yabancı parça olarak da Ellie Wyatt – Wow geldi aklıma.)


    İlişkilerinin ortaya çıkmasının ardından yaşadıkları tüm zorlukların acısını çıkarmak istermiş gibi ilk fırsat buldukları gece eğlenmeye, bir gece de olsa baş başa geçirmeye karar vermişti Zeynep ve Kerem. Ne kadar karşı gelmek istese de Zeynep’in kalbini iki kat hızlı attıran o masum gülüşleri ile servis ettiği emrivaki isteklerine boyun eğerek gece kulübüne gitmeyi kabul etmişti Kerem. Eğer tüm vücudunu ele geçiren kıskançlık duygusunu bir an dizginliyor olabilseydi, bütün gece siyah bluzun altına giydiği; örttüğü kısımları sanki göstermek istermişçesine sımsıkı saran mini elbisesinin içinde dans eden Zeynep’i gözlerini ayırmadan izleyebilirdi. Elindeki içki kadehini her yudumladığında giderek daha hızlı damarlarında gezmeye başlayan şehvetin tatlı sıcaklığı sanki Zeynep’in dans isteği için koyduğu buzdan duvarı saniyeler içinde eritiyordu. Kalabalığın içinde dans eden Zeynep’i gören Kerem etrafındaki birkaç kişinin kızı süzdüğünü görünce yamuk gülüşünü yüzüne takıp, aslında sinirlendiğini gösteren yeşil gözlerinden “Sanırım bu bardağı taşıran son damlaydı” bakışları ile dans pistine ilerledi. Tüm dünyadan bağlantısını kesmiş gibi dans ederken attığı kaçamak bakışlarla Kerem’in kıskançlık krizini fark eden Zeynep ona karşı sürdürdüğü bu küçük oyunu kazanmak için giderek daha fazla kalabalığa karışmaya başladı. Kerem’in kendisine doğru geldiğini gören Zeynep tatlı aşk oyununu bitirmek için gerekli olan son hamleyi yapmak isterken sesine kazandığını belli edermişçesine Kerem’i kızdırmak için kullandığı alaycı ses tonunu yükledi.

“Evettt sayın seyirciler sanırım ikinci bir ’Cool adam’ Kerem Sayer’in çöküşü vakasını izliyoruz. ”

     Karşılıklı her atışmalarında Zeynep’e cevap vermekten hiç çekinmeyen haylaz çocuk bu kez yenilgiyi kabul edermiş gibi “Şşşşş…” dedi sadece. Belki de içini yakan ateşin yan etkisi olarak Zeynep’e kenetlenen gözleri odaklanmasını engelleyip, cevap için gerekli kelimeleri bir bir aklından siliyordu. Saçları bedeninin hareketleri ile ahengini kaybetmeden hareket eden kızı kendinden en ufak bir mesafe kadar dahi uzak tutmak istemiyordu Kerem. Önce dansı ile kıvrılan beline kolunun altından sağ kolunu yavaşça sokarak kavradığı kızı karşı koymasına fırsat dahi vermeden sertçe kendine çekti. Biraz önce belinde gezinen sağ elini yavaş yavaş geçtiği her noktayı ezberlemek istermiş gibi kalçalarının üstüne getirirken, sol koluna da kızın bedenine doladı. Zeynep çoktan müziğin ritmi ile kendinden geçen bedeninde Kerem’in kayadan yapılmış gibi sert fakat alev alev yanan bedenini hissetmiş, bu kez karnına batan dikenlerin kirpisine değil de Kerem’in karın kaslarına ait olduğunu anlamıştı. Zaman, olay, mekân, müzik ne gerekiyorsa bedenlerinin birbirine karışması için ne gerekiyorsa eksiksiz bir araya gelmiş onları saniyeler içinde bütünleştirmişti. Kerem’in vücudunun tüm detaylarını atlamadan gezen ellerine karşılılık vererek önce omuzlarından başlayıp bu sert adamın vücudunu keşfetmeye başladı Zeynep. Müziğe ayak uydurarak bir anda dönerek sırtını Kerem’e yaslayıp, çocuğun yüzünü saçlarında kaybetmişti. Bu ani hareket ile Zeynep’in kalçalarını kasıklarına yapışmış bulan Kerem oradan yayılan ateşin ağır ağır tüm bedenine dağılması ile terlemesine engel olamadı. Sol eli kızın boynunu örten saçlarını topladıktan sonra boynuna tek başına yanmak istemeyip ateşini onunla paylaşmak istermiş gibi bir öpücük kondurdu,  sağ eli hemen kızın göğüslerinin hemen altından belini kavramışken. Zeynep ile bütünleşen bedeni artık tek başına hareket etmiyor, kızın bedeni ile tatlı sert bir sürtüşme içerisinde olduğu her saniye ayak parmak uçlarından başlayıp yukarılara çıktıkça alevlenen bir ateşe dönüşüyordu. Biraz önce saçlarından kurtardığı kızın boynuna kafasını gömüp kokusunu içine çekerken, sol kolunu da tekrar kızın vücuduna dolayıp sıkmaya başladı Kerem. Bir an için yaptığının kızı rahatsız edebileceğini düşündüyse de Zeynep’in en ufak bir direnç göstermeden kollarının arasında kaybolmasından aldığı cesaret ile vücudunun her noktasının onunla temas etmesini sağladı. Kerem’in sımsıkı kollarından kurtulmanın mümkün olmadığını daha kendisine ilk sarıldığında anlayan Zeynep kısacık dans boyunca boynuna kondurulan öpücükleri sayamamıştı bile.

     Müzik bitince ikisi de bu yaşadıklarının sadece bir şarkı süresinde gerçekleştiğine inanamamıştı. Sakinleşip birkaç ufak kadeh için yerlerine döndüklerinden karşıdan gözleri Zeynep’in üzerinde olan 3 kişiye takıldı Kerem. Adamların dik bakışlarını kızın üzerinde durduğu her saniye Kerem’in kolları, yüzü ve boynundaki damarlar daha da belirginleşiyor, vücudundaki kıskançlık zehri yayıldığı her an etkisini arttırarak gösteriyordu. Sabrının bittiğini Zeynep’in sımsıkı tuttuğu elini aniden bırakmasından belli eden Kerem adamların karşısına dikildi.

“Ne bakıyorsunuz ulan ?”

“Bir sorun mu var kardeş?”

“Evet var. Siz kime bakıyorsunuz lan he…”

“Sence? Yanındaki kıza bakıldığını anlamayacak kadar hödük müsün? Züppe…”

     Adamın verdiği bu cevap Kerem’in zaten harekete geçmek için ufacık bir işaret bekleyen bedenini tetiklemiş, sinirlendiğinde koyulaşan yeşil gözleri sinirden en koyu haline getirmiş, turuncu saçları sanki bir anda kızıla bürünmüştü.

“Gel lan buraya O…çocuğu.”

     Kerem biriktirdiği tüm öfkesi ile harmanlayıp, kaslarının limitini zorlayarak sıktığı yumruğunu kolunu bir okçunun atış öncesi yayını gerdiği gibi gerip, konuşan adamın suratına geçirdi. Kerem’den aldığı tek bir darbe ile sanki hiçbir sağlam dayanağı kalmamış eski bina gibi olduğu yere yıkıldı adam. Kısacık bir süre içerisinde gerçekleşen bu olaydan sonra ancak kendine gelen diğer ikisi Kerem’in üzerine gelirken Zeynep’te duruma el atmak için koştu. Üzerine gelen adamlardan birinin kolunu yakalayan Kerem adamın kendisini geri çekmesine müsaade etmeden biraz önceki ölümcül olabilecek yumruğunu adamın karnına geçirmişti. Yere düşen adamın üzerine giden Kerem’e arkasından saldırmak gelen üçüncü adamı fark eden Zeynep elindeki içki bardağını adama fırlatıp kasıklarına bir tekme geçirdi. Adam sarhoşluğun verdiği etki ile acısını atlattıktan sonra Zeynep’in üzerine yürümeye başladı. Adamın kızın kolunu sıktığını gören Kerem yerinden avına atlayan bir çıta gibi adama atlayarak indirdiği kafa darbesi ile yere yıktı.

      Yaşanılan kavgadan sonra ikili bardan atılmış, adamların bakışlarının cezasını fazlası ile ödeten Kerem’de ayrılmadan yüzüne ve vücuduna kısa günün karı denebilecek birkaç hatıra almıştı. Arabanın içinde bir sessizlik, sessizlik ile birlikte Zeynep’in muzip gülümsemeleri eşliğinde Kerem’in yüzündeki yaralara attığı bakışlar vardı.

“Duramadın demi? Duramadın Kas Hayvanı.”

“Zeyneayp… Sen o üç salağın sana nasıl baktığını görmedin galiba.”

“Ne olmuş baktılarsa? Her bakan için kavga mı çıkaracaksın? Ama unutmuşum bu senin olayın değil mi?”

“Zeyneaap delirtme adamı. Hem kimse sana öyle bakamaz. Ayrıca bir daha böyle giyinmek yok.”

“Oldu Kerem Bey. Tabi efendim. Evden de çıkmam bundan sonra. Ne oldu? Neden durdurdun arabayı?”

“İnelim yürüyelim biraz. Hadi…”

“Hey Allah’ım ne yürümesi bu yağmurda?”

   Kerem ne yağan yağmura ne de Zeynep’in itirazına kulak asmamış, çoktan arabadan inip Zeynep’in kapısını açmıştı bile. Ev ile aralarındaki mesafeyi sarmaş dolaş yürüyerek bitirmiş, Zeyneplerin kapı önüne gelmişlerdi. Kapının önünde ani bir hareketle yanağından öptü Kerem Zeynep’i.

“Hadi iyi geceler Gölyazı Elması. Şans öpücüğünü de verdim. Durumu evdekilere açıklarken bol şans…”

“Saçmalama Kas Hayvanı. Sence evde olsalar bu kadar rahat hareket edebilir miyim? Bu haftasonu yoklar. Hem sen nereye gidiyorsun?”

“Ne demek nereye gidiyorsun? Evime gidiyorum. Nereye gideceğim?”

“Kerem saçmalama bu halde hiçbir yere gidemezsin. Gel önce şu yaralarına bir bakalım.”

“Zeynep önemli değil. Hem alışkınım ben.”

“Keremmmmmm. Beni deli etmeyi bırak da geç içeri.”

  Ağzından istemediğine dair çıkan her kelimeye karşılık yağmur damlaları ile yıkanmış vücudunda ve yüzünde kalmak istediğini haykıran izler vardı Kerem’de. Zeynep elinden tutup çekiştirerek içeri soktu Kerem’i.

“Şimdi sen yukarı benim odama çık, orada dolabımın yanında spor malzemelerinin olduğu bir dolap var. İçerisinde ilk yardım malzemeleri de olacak onları çıkar. Ben saçlarımızı kurulamak için havlu alıp geliyorum. ”

   Kerem asi yapısının tersine bir davranış ile kızın komutlarına istinasız uymuş, elinde pansuman malzemeleri ile deri ceketini çıkarıp bir köşeye attıktan sonra Zeynep’in yatağına oturmuş bekliyordu. Birkaç kaç dakika sonra biri saçlarına dolanmış diğeri elinde havlular ile geldi Zeynep. Yağmurdan ıslanmış elbisesi vücudunun gizlediği bölümlerini göstermek çaba harcıyordu. Dışarısı ile iç sutyeni arasında duvar görevi gören bluzu içine çektiği yağmur damlalarının saydamlığını alarak engel olmaktan çıkmıştı sanki. En ince detayı bugüne kadar Zeynep’in vücudunda görmediği her güzelliği görmek istiyordu Kerem, fakat giderek daha fazla içindeki ateşi yansıtan yeşil gözlerindeki bakışları kızın üstünde uzun zaman tutamazdı. Gözlerini odanın içerisinde kaybettiği bir eşyasını arıyormuş gibi hareket ettirerek kaçırmaya çalıştı kızdan. Zeynep altına Kerem ile aynı hizaya gelmesini sağlayacak bir tabure çekerek, elinden pansuman malzemelerini aldı. Artık birbirlerinin kokularını alabiliyor, nefes alış verişlerini duyarken göz göze gelebiliyordu. Tanrım! Ne kadar zor olabilirdi Kerem için Zeynep’e dokunmamak ya da sadece birkaç santim uzağındaki dudaklarını doyasıya öpmemek. Korkuyordu Kerem; eğer bir kere dudaklarına sahip olmaya başlarsa bacaklarında titremeye neden olan o temel dürtüyü durduramayıp ona tamamen sahip olacağını biliyordu. Zeynep nasıl hissediyordu acaba? O da ister miydi kendisinin ona bütünü ile sahip olmasını? Hayır. Hayır, yapamazdı, engel olmalıydı bu ateşin tüm vücudunu sarmasına ondan uzak durmalıydı.

“Gel bakalım yaramaz çocuk.”

   Zeynep ne kadar kendini frenlemeye çalışsa da içinde vücuduna yapışan ıslak gömleğinin altındaki kaslarının belli olduğu Kerem’in bedenine dokunmak için reddedilemez bir istek duyuyordu. Daha önce hiç böyle hissetmemişti. Neydi bu? En derinlerinde yatan karşı konulmaz bir içgüdü mü? Yoksa çok farklı dünyalara ait dişi ve erkeğin bir araya getirilmesi için yapılmış bir büyü mü? Her ne olursa olsun karşı koyması gerektiğini biliyordu, karşı koymalıydı. Kafasındaki soruları düşünemezdi bütün gece eline ilaçlı pamuğu alıp Kerem’in yüzüne baktı. Fakat sanki tabiat onun içindeki bu isteği öldürmek istediğini biliyor da yapmaması için çetin bir savaş veriyor gibi; içindeki ateşi körükleyen Kerem’in koyulaşan yeşil gözlerini gösterdi Zeynep’e.

“Hmm bakalım burada ne varmış?”

“Uuuvvv… Yavaş ol, Gölyazı Elması. İntikam mı alıyorsun ?”

“Evet, canım intikam alıyorum. Kıpırdama da az fazla canını yakmayayım.”
      
   Bu ufak didişmeden sonra bir yandan içindekileri bastırıp bir yandan işine devam ediyordu Zeynep. Sağ eli pansuman yaparken, sol elini desteğe ihtiyaç duyduğu bir anda Kerem’in bacağına koydu çocuğun kasıklarının hemen dibinde. Bir gaflete düşerek yaptığı bu hareketin ne kadar yanlış olduğunu anlaması fazla uzun sürmedi, fakat ani bir hareket ile elini geri çekmesi durumunda gerçekten istemeyerek yapmış olsa dahi tersi yönünde anlaşılmasına sebebiyet vereceğini biliyordu. Zeynep’in elini bacağında hissetmesi ile birlikte kendine her saniye bir zincir vurarak dizginlemeye çalıştığı içindeki ateş daha güçlü yanmaya başlamıştı Kerem’in. Vücudu daha fazla tepkisiz kalamayacağını belli ederek hareketlenmeler gösteriyordu ki bunların başında Zeynep’in elinin yakınında dar pantolonunu zorlayarak gerçekleşen hareketlenme geliyordu.  Kerem sakinleşmek için canının acıması maskesinin altına sığınarak derin bir nefes çekti içine hemen sonrasında tıslayarak geri vermek için. Zeynep’i kaybedip kafasında başka dünyalara geçmek için gözlerini kapatırken kızın kokusunu içine çekmemek içinde kafasını geri çekti. Tanrım! Nasıl bir sahip olma isteğiydi bu? Nasıl karşı konulamaz bir dürttüydü? Sanki aldığı her nefes içinde ona dokunması için fısıldayan ateşi körükleyen bir rüzgârdı.  Kerem’in içindeki yangından habersiz kendi içini yakıp yıkan ateşi düşünen Zeynep, Kerem’in altındaki adonisleri çekinmeden gösteren gömleğinde kan lekesi fark etti. Gerçekten tedavi mi etmek istiyordu yoksa dans ederken hissettiği o sert kayalıkları dokunarak yeniden keşfetmek istiyordu, bu konuda kendine karşı bile dürüst olamadı.

“Gömleğini çıkar.”

“Ne?”

“Şurada kan var. Oraya da pansuman yapalım.”
 
     Eğer dediğini yaparsa kendine vurduğu zincirlerin pamuk ipliği gibi kopabileceğini biliyordu Kerem. Titreyen sesi ile konuştu.

“Gerek yok.”

“Kerem. Ne demek gerek yok. Çıkar şu gömleğini.”

“Zeynep gerek yok dedim. Gidiyorum ben.”

“Nereye gidiyorsun.”

“Merak eder, evdekiler.”

“Kerem Sayer ne zamandır ev halkını bu kadar düşünür oldu?  Jane merak eder demek istedin galiba.”

“Eee yuh Zeynep konuyu gene nasıl buraya getirdin çok merak ediyorum. Nasıl başarıyorsun bunu.”

Aşk Nöbeti  (+18 Zeyker)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin