Damga

3 1 0
                                    

                                                                                               -1-

Annem gece işine başlarken ben henüz beş yaşındaydım. Genelde insan küçükken yaşadığı şeyleri pek hatırlamaz. Ama ben hayatımda ilk kez o gece evde yalnız kaldığım için o günü hiç unutamadım.

Bir gün bana daha iyi yaşamamız için bir iş bulduğunu söyledi annem.

"Ama geceleri çalışmak zorundayım. Bir fırında ekmek, kurabiye yapacağım. Sana her sabah kurabiye getiririm," dedi.

"Anne, ben yalnız kalamam, karanlıktan korktuğumu biliyorsun," dedim.

Aslında karanlıktan gerçekten çok korkardım. Beraber uyumamıza rağmen korkmayayım diye gece koridorun ışığını muhakkak açık bırakırdı annem. Şimdi ise bana geceleri evde yalnız kalmam gerektiğini söylüyordu.

"Ben kurabiye falan istemiyorum. Beni evde yalnız bırakma, anne!" dememe rağmen gece tuvalete gitmek için uyandığımda annemin yanımda olmadığını gördüm. Her zamankinden farklı olarak bu kez uyuduğum odanın ışığını açık bırakmıştı. Birkaç kez "Anne!" diye bağırdım. Ama cevap vermeyince gitmiş olduğunu anladım.

İçime öyle bir korku düştü ki, kulağıma sesler gelmeye, gözlerime karartılar görünmeye başladı. Korkudan yorganla kafamı kapattım. O gece nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum.

Sabah mutfaktan gelen sese uyandım. Yataktan kalkarken yaklaşık üç yıldır yapmadığım şeyi yapmış olduğumu gördüm; altımı ıslatmıştım. Bunun sebebinin annem olduğunu bildiğim için ona çok kızmıştım.

Odadan çıkarken annem ayak seslerimi duymuş olacak ki, "Uyandın mı, Cemile?" diye sordu.

Kızgın hâlde mutfağa girdim. Ama daha ben bir şey söylemeden o masanın üzerindeki kurabiyeleri gösterip,

"Bak iş yerinden sana getirdim," dedi. Annem benim gönlümü nasıl alacağını biliyordu. Kurabiyeleri görünce ona olan kızgınlığım tamamen yitip gitti.

Zaten bir müddet sonra evde yalnız kalmaya da alıştım.

                                                                                             -2-

1966 yılının eylül ayında okula başladım. İlk gün çok tedirgindim, ama tek tesellim komşumuz ve arkadaşım olan Nergiz'in de benimle aynı sınıfta okuyacak olmasıydı. Sınıfa girer girmez orta sıradaki ilk masayı kapmıştık, ama yan yana oturmamız ilk dersin başlamasıyla sona ermişti. Çünkü öğretmen, çocukları boylarına uygun olarak kız-erkek şeklinde oturtmaya başlamıştı. Ben yaşıma göre biraz uzun olduğum için aynı sıradaki üçüncü masaya Celil adlı bir çocuğun yanına oturtulmuş, Nergiz'se benim yerime geçen, sonradan çocukların "fosfor" lakabı taktıkları, saçları ve bedenindeki tüm tüyleri beyaz olan Orhan'la oturmaya başlamıştı. Orhan'ın görüntüsüne alışmamız bir hayli zaman almıştı.

Nergiz ve ben sokakta çocuklarla oynamayı çok severdik. Bu yüzden okuldan eve döner dönmez yemek yiyip sokağa oyun oynamaya koşardık. Oyun meydanımız yoktu. Sokaktaki bütün evlerin (genelde hepsi bir veya iki küçük odalı olurdu) sokak kapısının açıldığı bir cadde, onun da karşısında küçük bir toprak alanı vardı. Mahallemizdeki herkes fakir olduğundan caddeden pek araba geçmezdi. Bu yüzden oynarken caddeyi de kullanırdık.

Oynadığımız oyunlarda herkesi yenerdim. Bu sebepten takım oyunlarında sokaktaki bütün çocuklar benim takımıma girmek için âdeta yarışırlardı. Oyunları kötü oynadığı için kimse Nergiz'i takımında görmek istemese de ben hep onu takımıma alırdım. Aslında o çok akıllı bir kızdı. Çok iyi satranç oynar, matematik problemlerini bir çırpıda çözer, bütün derslerden en yüksek notu alırdı. Çalışkan olmama rağmen bazen ev ödevlerini ondan kopyalardım. Ama fiziksel olarak zayıf olduğundan sokak oyunları onun için değildi.

DamgaWhere stories live. Discover now