-11-
Yaz dönemi geldiği ve okullar tatil olduğu için Aysel Ağdaşa ailesinin yanına gitmeye hazırlanıyordu. Bana onunla gitmemi teklif etti. Bütün yazı annemin oturduğu evde geçirmek istemiyordum. Üniversitenin yatakhanesinde de kalamazdım. Çünkü Bakü'nün dışından gelen her talebe yaz tatilini ailesinin yanında geçirmek için sabırsızlanırken, benim ailemin yegâne ferdi olan annemi görmeye gitmemem Nizami'nin kafasında soru işareti yaratırdı. Bu yüzden Aysel'le gitmeyi kabul ettim. Gitmemin bir diğer sebebi ise bir müddet için bile olsa her şeyi arkamda bırakıp, kafamı dinleyip rahat bir nefes almak isteğiydi.
Nizami'ye Qazax'a annemin yanına gideceğim yalanını söyledim. Çocukken yalan söylemez ve yalan söyleyenlerden nefret ederdim. Şimdiyse ağzımı ne zaman açsam bir yalan çıkarır hâle gelmiştim.
Annem Ağdaşa gittiğime üzülse de itiraz etmemişti. Aysel ona, "İsterseniz siz de gelin, biraz kafanızı dinlersiniz?" demişti ama o, "Siz Cemile'yle istirahat edin, ben etmiş kadar olurum," cevabını vermişti. Ben bu duruma çok sevinmiştim, çünkü annemin tatilimi berbat etmesini istemiyordum.
Aysellerde iki aya kadar kaldım. Çok iyi bir ailesi vardı. Her Azerbaycanlı gibi evlerine gelen misafirle çok iyi ilgileniyor, onu memnun etmeye çalışıyor, misafirperverliklerini en güzel şekilde sergiliyorlardı. Orada kaldığım dönem hayatımdaki en huzurlu dönemlerden biriydi. Kimse beni tanımıyor, ailem, annem hakkında soru sormuyordu. Böyle huzurlu bir hayat yaşamak için çok şeyimi kurban verebilirdim.
Yaz dönemi bitip de yeni ders yılı başlayınca ben yeniden kendime iş aramaya başladım. Bulsaydım bu benim çalıştığım üçüncü iş olacaktı. İkinci işimden (ekmek satan dükkânda satıcıydım) Aysel'le Ağdaşa gitme kararını verdiğimde ayrılmıştım. Dükkân sahibi bana ayrılırsam yerime başka işçi alacağını söylediğinde, nasılsa iş bulmakta zorlanmıyorum diye razı olmuştum.
Bu kez Aysel de çalışmaya karar vermişti. Ben her işi görmeye razıyken o yorucu olmayan, derslerini rahatça çalışabileceği bir iş bakıyordu. Nitekim buldu da. Büyük bir kitap mağazasında kitap satmaya başladı.
Bir müddet sonra aynı mağazada bana da iş buldu.
O yıl her şey kendi akınıyla sessiz, sakince devam ediyordu. Annemle durumum gidip onu yeni iş yerinde gördüğümden sonra daha da düzelmişti, hâlâ ona "anne" diye hitap edemiyor olsam da.
İkinci sınıfın bitmesine iki ay kadar zaman kalmıştı.
Bir gün Nizami bana, "Sen de uygun buluyorsan, ben bu yaz evlenelim diyorum?" dedi.
Aklıma çocukluğum geldi. O zamanlar geleceğimle ilgili hayaller kurarken içinde evlenmek düşüncesi hiç yer almıyordu. Okulu bitirdikten sonra üniversiteyi kazanmak, iyi bir işte çalışmak, daha büyük eve taşınmaktan ibaret olan hayallerime karşı, şimdi en büyük dileğim evlenip, eski beni arkamda bırakmaktı. Kocamın soyadını taşımak, onun soyadıyla tanınmak istiyordum artık.
"Evlenmek mi? Elbette, çok isterim. Ama ailen ne diyor bu yaşta evlenmek istemene?" diye sordum.
"Önceleri erken diyorlardı, ama ben ısrar edince, 'Senin hayatın, sen bilirsin,' deyip, razı oldular," dedi Nizami. Sonra da, "Annene sorabilir misin, onun için ne zaman müsait?" diye ekledi.
"Elbette sorarım," dedim.
Nizami, "Annen günü söylesin, seni de biz götürürüz. Qazax'a önceden gitmene gerek yok," deyince, "Qazax mı?" diye sordum şaşkınlıkla. Ama sonra böyle bir konuşmanın ne zamansa olacağını tahmin ettiğim için önceden hazırladığım, "Qazax'a gitmenize gerek yok, söylerim annem bizim kaldığımız yatakhaneye gelir," cümlesiyle verdiğim açığı kapatmaya çalıştım.
YOU ARE READING
Damga
General FictionAhlaksız bir annenin günahlarının bedelini ödeyen bir kızın yaşadıkları.