Lise... hayatınızın dönüm noktasıdır. Ortaokulda ki eğlenceler son bulur. Hele de çok iyi bir üniversiteye kabul edilmek istiyorsanız...
18 yaşında olup hala motorsiklet kullanmak, üniversiteye parlak bir Fisker Karma ile değilde motorsikletle gitmek işin en berbat yanıdır. Ailenizin ya da biricik annenizin geleceği, doktor olup kazanacağınız o mükemmel paralar ile düzelecek olması da işin cabası.
Aslında anlattığım bu bütün durumlar beni kapsıyor. Lise son sınıftayım ve asıl dersler bu yıl başlıyor. Her öğretmenin hayali en iyi öğrencilerini iyi bir üniversiteye yerleştirmektir. Bu en iyi öğrenciler kısmında bende yer alıyorum. Annem bir doktor ve babam işsiz. Garip bir durum ama babamda boş boş oturmayı sever -bu konuda babama çekmişim- Emekliliğine 3 yıl kala işinden ayrıldı ve şimdi her şey annemin üstüne kaldı. Tabii benim üstüme kalan yükten bahsetmiyorum...Annem 12 yıldır çalışıyor ve artık o da babam gibi yan gelip yatmak istiyor. Bunun için o muhteşem doktorluk oyununa katılmam gerek ki istediğim iş bu değil. Buna rağmen ağzımı açıpta ben doktor olmak istemiyorum demedim. Annemi üzmek gibi bir isteğim yok. Ve eminimki bu sözleri söylemem onun kalp krizine sebep olur.
"Hey, Lexian! Hadi!'' diye bağırıyordu Millie arkamdan.''Sana kaç defa dedim bana öyle deme diye!" Dudaklarını sessizce hareket ettirdi: afedersin Lexi.
Çantamı yerden aldım ve yanına gittim. Okulun ilk günü için acayip heyecanlıydı.
Ona bir kez daha hatırlattım. "Mike sana sazan demeye kalkışırsa-"
Sözümü keserek devam etti. "Tam sosisine doğru vurucam ve onu yere yıkıcam!"
Ayaklarını gerçekten vuruyormuş gibi havaya savurdu ve ikimizde gülme krizine girdik. Millie geçen sene Mike'ın futbolcu grubundaki Chad Hickey ile çıkmıştı ve sırf onunla yatmadı diye Mike ona sazan lakabını takmıştı. Bu adil değildi ve elbette onu korumuştum. O günden beri ayrılmayan ikizler gibiydik.
Millie ile küçükken gittiğim yüzme kursunda tanışmıştık. Yüzmeyi hiçbir zaman beceremezdi ve onun asıl eğlencesi herkes havuzdan çıkınca başlardı. Bir kova suyu alırdı ve hepimiz kurulandıktan sonra üstümüze boşaltırdı. Biz onu yakalayana veya nefessiz kalıp düşene kadar koşardı. "Heyoo! Hayalci kız!" diyerek elini gözümün önünde sallamaya başladı.
Sık sık kendimden geçerdim ve sonucuda ya öğretmenin azarlarına ya da Mike'ın aptal espirilerine tutulurdum. Her ikiside berbattı çünkü her iki sonuçta da aşağılanıyordum."Bence motorla gitmek yürümekten daha iyidir." dedi Millie.
"Tabii" dedim. "Eğer deriden bir ayakkabı, göğsümü belli eden bir tişört ve üstüne deri ceket giyersem"
"Bu futbolcu yakışıklı erkeklerin hoşuna giderdi" dedi kıkırdayarak."İnan bana Mike ve onun aptal gurubu umrumda değil."
"Ne o? Yoksa doktor olma fikri daha mı iyi?" dedi."Fahişe olmaktan iyidir" dedim.
Millie kafasını onaylarcasına salladı. Daha sonra büyük bir heyecanla okulun önüne gelen -hayalimdeki arabam olan- kurşun rengindeki Fisker Karma modeli arabayı gösterdi. O güzelim araba birden herkesin dikkatini çekti ve herkes içinden kimin çıkacağını görmek için heyecanla önüne toplandı. İçinden hiç tahmin edemeyeceğim biri çıktı."Iyy" diye inledi Millie.
Arabadan gözlüklerle çıkan kişi Mike Domski'ydi. Ellerini kirli yüzüne götürdü ve sakalını sıvazladı. Güzel bir araba için berbat bir sürücüydü. Yan taraftan ise Justin indi. Mike'a göre oldukça sade giyinmişti. Beyaz tişört, üstü bol altı dar pantolon, siyah vans ve cap."Bu gördüğünüz muhteşem araba biricik kankam Justin'e ait" dedi Mike sırıtarak.Millie rahatlamıştı. O orospu çocuğunun bu arabaya sahip olması fikri bile iğrençti."Kes sesini, Mike" dedi Justin kapıyı çarparken. Kalabalığı yarıp okula doğru yürümeye başladı.
"O arabaya binmek isterdim" dedim.
"Bunu için Justin'i ayartman lazım" dedi Millie bana bakarak."Unut şunu" dedim.Millie pek unutacağa benzemiyordu. O araba için her şeyi yapabilirdim ama Justin gibi biriyle çıkmak en son yapacağım şeydi. Çünkü Justin ile çıkmak demek Mike ile kanka olmak demektir.