BİR DEMLİK ÇAY, ALTI CESET

32 1 0
                                    

Yavuz Komiser sabah vardiyası için Silifke Karakolu'ndan içeriye adımını attığında o günün diğer günlerden farklı olacağını hissetmişti. Bilinç altının hafiften dürtülmesi sonucu açıklaması olmayan silik bir histi ama yine de orada duruyordu işte, rahatsız edici birşekilde. Gördüğü garib rüyadan sonra kahvaltı bile yapmak istemeyişi, yoldaTemmuz'un sıcağında her gün katettiği yarım saatlik yol, ufak bir kazadan şans eseri kurtuluşu, üzerinde ki gerginliği an be an arttırmıştı.
   Girişteki polis memurunu hafiften hırpalamayı düşündü bir an. Olur ya gerginliği yatışırdı belki. Vazgeçti.
   „Selamünaleyküm İdris“ dedi sesinin tonuna dikkat etmeye çalışarak. Komiserinin selamını duyan İdris göbeğiyle birlikte hafif bir telaşla yerinden doğruldu.
   „Aleykümselam Komiserim, hoşgeldiniz.“
   „Bana bir çay söyle, var mı bir ters durum?“
   „Başüstüne Komiserim.“ Bir an duraklayıp bir şey söyleyecekmiş gibi çekingen bir tavır takındı. Durumunu farketmişti, cesaret vermek için teşvik edilmeye ihtiyacı vardı anlaşılan.
   „Bir şey mi var?“ dedi sabırsızca.
   “Evet Komiserim, dün akşam cinayet olayı vardı, altı kurban var. Cinayetten tutuklu sanığın sorgusunu yaptık. Dosya Mehmet Komiserimde. Savcılığa dosyayı göndermeden önce sizin gelmenizi bekledik“
   „Niye haber vermediniz hemen?“
   „Evlilik yıldönümünüz de rahatsız etmek istemedik Komiserim, sabaha kadar bekleyebilir diye düşündük.“ Dikkatle Komiserinin yüzüne bakıyordu, kızmadığından emin olmak için.
   „Milletin maskarası olduk desene“ diye geçirdi içinden, „çocuksuz 10 yıllık evliliğin nesini kutluyorsak“. Kızgınlığını belli etmemek için konuyu değiştirdi.
   „Büroya alın siz sanığı, iki de çay söyleyin. Ben önce Mehmet´in yanına bir uğrayayım.“
   „Başüstüne Komiserim.“
   Üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Komiser yardımcısı Mehmet´in kapısı açık, telefonda tartışıyordu. Çok kızgın bir hali vardi. Gelenin kim olduğunu görünce telefonu kapatıp elindeki dosyayı gösterdi.
   „Amirim sizi bekliyorduk, nazik bir durum. Buyurun dosyayı, isterseniz size kısaca özetleyeyim.“
   „Anlat bakalım Mehmet, seni bu kadar gerecek nasıl bir olayla karşı karşıyayız?“
   Mehmet koltuğuna oturup derin bir iç geçirdi.
   „Yeni geldiğinize göre sabah çayınızı içmemişsinizdir,hemen söyleyeyim. Çaysız güne başlayamazsınız biliyorum.“ Telefondan  çabucak iki çay söyledi.
   Yavuz Komiser  gülümsedi.
   „Üstad Necip Fazıl ne demiş çay üzerine bilir misin Mehmet?.... Çaycı çay getir ilaç kokulu çaydan,
dakika düşelim senelik paydan....Mehmet´cim çay sadece çay  içmek değildir. Huzurdur, paylaşmaktır. Bütün gün şu milletin dertleriyle yoğrulduktan sonra, bütün bu stresi burada bırakıp evimize gidebilmek için ideal ilaçdır çay. Şu  kapıdan her gün kimler girip çıkıyor görüyorsun.Her gelen yüküyle geliyor, bırakıp gidiyor. Bir bardak çay barış çubuğudur  onlara. Bilip bilmediğimiz  ne faydaları var şu mübarek nimetin. Hah, ver aslanım sabah sabah kendimize gelelim. »
    Çaycı selam verdi. iki çayı bırakıp sessizce çıktı. Yavuz Komiser çayını karıştırıp derin derin içine çekti kokusunu. Sonra hatırlamaya çalışır gibi gözleri daldı. Yavas yavas mırıldanmaya başladı.

Hakkını  vereceksin çay içmenin,
öyle lüp diye yuvarlamayacaksın.
Besmeleyi çekeceksin.
Sindire sindire
Koklaya koklaya
İçine çeke çeke
Yudum yudum içeceksin.
Arasıra göstereceksin güneşe
Bakacaksın kan kırmızı rengine
İçinde kaybettiğin aşkının simasını görürcesine
Gülümseyeceksin.
Görenler deli diyecek
Yalnız sen bileceksin
Son yuduma geldiğinde
Hayat devam ediyor
Bileceksin ki bu son yudum değil
"Çaycı" diye höyküreceksin
Kendinden emin gür bir sesle
"Bir Tavşan Kanı daha" diyeceksin.

Gel keyfim gel
Gülümseyeceksin.“

   Mehmet Komiser´in şaşkın bakışları altında yudum yudum çayını içmeye başladı.
   " Bunu daha önce duymamıştım Amirim, kimden bu sözler ? "
   " Ben yazmıştım bir ara, unutmuşum ama şimdi hatırladım nedense.....boşver şimdi konumuza dönelim. Anlat bakalım şu vakayı. Beni de bir hayli meraklandırdın. "
   Konunun aniden değişmesi bir an kafasını karıştırsa da çabuk  toparlayıp öğrendiklerini özetlemeye başladı.
   „Amirim durum biraz karışık. Altı ceset, bir sanık var, ama yine de emin olamıyoruz.” Olanları anlatmakta sıkıntı çekiyordu.
   ”Sarıaydın köyünden akşam Jandarmayı aramışlar. Olay yerine varan Asteğmen durumu hemen bana  bildirdi. Vardığımızda köy yas tutuyordu. Muhtar, Muhtarın eşi, oğlu ve kardeşi, ayrıca sanığın babası ve annesi ölmüştü. Adli Tıp´tan Doktor Kâmil Bey zehirlenme olduğunu tahmin ediyor. Bir fikri var ama Mersin´den sonucu almadan bir şey söylememeye kararlı. Telefonda bir az önce Mersin´le konuşuyordum. Teknik sorun varmış da sonucu gönderememişler. Hemen e-posta, fax bir şekilde gönderilsin diye sıkıştırıyordum bende.”
   Komiserin dikkatini bir şey çekmisti. “Mehmet Kardeşim, bu telaş ve acele niye? Olayı acele sonuçlandırmak için özel bir sebep mi var? Normal durumlarda bir iki güne Adli Tıp sonuçları geliyor, sanıkda Savcılık işlem başlatana kadar Nezaret´te bekliyordu.... Kurbanlar ve sanık tanıdık mı?“
   Komiserinin bu çıkışına biraz bozulmuştu sanki. Şöyle bir yutkundu, sonra gözlerini Komiserine dikip tane tane konuştu.
   „Amirim…Yavuz Abi! Sanığı görene kadar ben de sadece sıradan vahim bir cinai vaka olarak görüyordum. Ama insan kendini sorumlu hissediyor. Sanik 16 yaşında bir kır çiçeği. Ürkek bir ceylan, yavrum daha yeni yetme bir kız çocuğu. İnanın gece nezarete atmayı bırak eve götürüp hanıma teslim etmek istedim bir an. İnsanin içi parçalanıyor halini görünce.“
   Bir an durup tepkisini anlamak icin Yavuz Amir´inin yüzünü inceledi. Normalde böyle hassas tepkiler vermez di, işini soğukkanlılıkla yapardı ama…
   „Abi, benim ne derece sogukkanlı ve işine saygılı biri olduğumu bilirsin, ama bir an evvel sanığın suçsuzluğuyla ilgili elimde kesin kanıt olmasını istedim. 16 yaşında hem öksüz, hem yetim,kendisinden küçük 3 kardeşine bakmak zorunda. Başka akrabaları da yok. Beş sene önce yerleşik düzene geçmiş bir yörük ailesi.
   Köyde konuşmadığım kimse kalmadı, daha iki saat önce geldim, dosyayı sen gelmeden hemen önce bitirdim. Biraz üstünkörü oldu ama düzeltmeleri sonra yaparım artık.
   Aksam saat 20.00 gibi Muhtar ailesi ve kardeşiyle birlikte kız istemeye geliyorlar. Normal prosedür uygulanıyor. Kızın babası belki de kızının geleceğini düşünmüş olacak ki kabul ediyor. Yıllar süren göçebe hayatı sonucu kızının varlıklı bir aileye gelin gitmesine sevinmiştir bile belki. Ama yarım saat sonra altı ceset. Saat 20.50 civarı Jandarma aranıyor, bizim varışımız 21.45.“
   Yavuz Komiser ilgiyle dinliyordu. Yardımcısının bu vakaya farklı yaklaşmasının nedenlerini de anlıyordu. Kendisi olsa aynı tepkiyi mi verirdi bilemiyordu ama Mehmet´in çabasına kuşkuyla yaklaşmak gibi bir niyeti yoktu.
   „Vakayı kim haber vermiş?“
   Yardımcısı kısaca dosyaya baktı. „Muhtarın yeğeni. Hülya Aydın. 18 yaşında. Çay içmeyen iki kişiden biri.“
   „Diğerini ben tahmin edeyim. 16 yaşındaki kırçiçeği…..ismi ne kızın?”
   Bu sefer dosyaya bakmaya gerek görmemişti. “Züheyla Karaman.”
   “Çaydan mı zehirlenmisler?
   “Emin degilim ama akla en yakin sonuc çaydan zehirlenmeleri. Doktor Kâmil Bey´de çay ve sofrada bulunan çerez örneklerini Mersin Adli Tıp´a gönderdi.”
   Yavuz Komiser bir eliyle dosyayı karıştırırken, diğer elinin baş ve işaret parmaklarıyla bıyığını çekiştirmeye başlamıştı. Mehmet Komiser bunu görünce sustu. Âmiri derin düşüncelere dalmış demek ti bu. Bölmek akıl işi olmazdı. Sabırla bekledi. Sonra Komiserinin sayfaları çevirirken bir sayfaya takılı kaldığını, dikkatini çeken bir şey olduğunu farketti. Yavuz Komiser bardaginin dibinde kalan cayi tek yudumda bitirip masaya geri koydu, aniden ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Çıkmadan önce geriye döndü.
   “Mersin´i bir daha ara. Baskomiser İlhami Bey´e selamımı ilet. Bir zahmet ilgileniversin şu Adli Tıp sonucuyla. Bir cevap gelince hemen bana haber ver.”
   “Başüstüne Âmirim, hemen ilgileniyorum.”
   Bir şey daha söyleyecekmiş gibi bir an duraksadı ama sonra odadan çıktı.

   Koridoru döndüğünde bürosunun kapısında bekleyen memuru gördü. Selam verip içeri girdi. Girer girmez masasının karşısındaki koltuğun ucuna oturmuş beyaz çiçekli, açık mavi entarili kızı gördü. Başında, saçının ön kısmını açıkta bırakan, kırmızı çiçekle bezenmiş beyaz bir yazma vardi. Çekingen bir şekilde, gelenin kim olduğunu görmek için çabucak başınıi kaldırıp yine önüne bakmaya devam etti.
   “Başın sağ olsun kızım.” dedi koltuğuna oturmadan önce. Kızın üzerinden gözünü ayırmıyordu. Ay parçası gibi saf birgüzelliği vardı. Böyle masum bir insan cinayet işleyemezdi. Çaylar gelmişti daha önce. Soğumuş mu diye bakmak için bir yudum aldı. Henüz soğumamıştı daha. İçilebilirdi yine de. Kızın önündeki çaya elini bile sürmediğini farketti.
   “Buyur kızım, çayını içebilirsin” dedi. “Karnın aç mı, bir şeyler söyleyeyim mi?“
   Belki biraz rahatlar ümidiyle konuşturmaya çalışıyordu.
   „Aç değilim, sağolun“ dedi zor duyulur bir sesle. Kısaca bir bakış daha attı Komisere. Ellerini birbirine kenetlemiş,kemiklerinin beyazı görünüyordu. Acıma duygusu an be an artıyordu vicdanında.
   „Olanları duydum kızım, ama bir de senden duymak isterim.“ dedi gözlerini ayırmadan. „Sana dünüre mi gelmişlerdi dün akşam?“
   „Evet.“
   „Kimler gelmişti? Kaç kişiler di?“
   „Muhtar Osman Emmi, Hatice Teyze, Hıdır Emmi, Hülya….Cafer.“
   Cafer ismini söylemeden önce ki duraksama ve ses tonunda ki değişim dikkatinden kaçmamıştı.
   „Cafer´le gönüllü müydün?“
   Birden gözlerini Komiserin gözüne dikti. Kısa bir an bir kıvılcım çaktı sanki, bir şey söyleyecekmiş gibi baktı, sonra vazgeçip tekrar önüne bakmaya devam etti.
   „Hayır. Gönüllü değildik.“ dedi. „Hülya...“ dedi ve sustu.
   „Hülya´yla mı gönüllülerdi?“
   „Evet.“
   „Neden seni istemeye geldiler eğer Hülya´yla gönüllülerse? Kimse bilmiyor muydu gönüllü olduklarını?“
   „Bütün köy biliyordu.“
   Komiser meraklanmıştı. Farkına varmadan öne eğilmişti şimdi.
   “Herkes biliyorsa ne diye seni istemeye geldiler? Hülya´da beraber gelmiş seni istemeye. Arkadaşın mı Hülya?“
   „Evet.“
   Dosyada yazmayan ayrıntılara girmeye başlamışlardı yavaş yavaş. Ceylanı ürkütmek de istemiyordu. Yine de büyük bir riske girerek damdan düşer gibi sordu.
   „Cafer´in sicil kaydında kız kaçırma, alıkoyma suçundan daha önce davacı olundugu yazıyor. Mahkemeye intikal etmeden davadan vazgeçilmiş. Seni mi kaçırmıştı?“
   „…..“
   Tam konusacaktı ki telefon çaldı. Arayan Mehmet'ti. Adli Tıp raporu gelmişti. Sessizce dinleyip kapattı. Artık meselenin ne olduğunu anlamıştı. Yine de emin olmak istiyordu.
   „Sana bir kötülüğü dokundu mu?“
   „…..“
   „Davadan vazgeçme karşılığında nikah sözü mü verildi?“
   „…..“
   „Seni annen, baban zorla mı Cafer´le evlendirmek istediler? Namuslarını temizlemek için? Sen de hem Cafer´den kurtulmak, hem de seni bu duruma düşüren anne babanı cezalandırmak için çaya zehir koydun.”
   Gözlerinden sicim sicim yaşlar akmaya başlamıştı. Yalvarır gibi baktı Komiserin yüzüne.
   „Ben böyle şerefsizlik yapmam. Ben yörüğüm, biz adam öldürmek neymiş köye gelince gördük. Biz mecbur kalmadıkça hayvanlarımızın canını bile almayız.“
   Gözyaşlarıyla sırılsıklam olmuş yüzünü dizlerine gömmüş sarsılarak sessiz sessiz ağlıyordu. Kalkıp yanına gitmek, bir daha göremeyeceği baba şefkatiyle gözyaşlarını silmek istiyordu ama kendini tuttu. Sakinleşmesini bekledi.
   “Bak kızım, çaydanlıkta fare zehiri bulunmuş. Çayı sen hazırlamışsın, ellerinle getirip ikram etmişsin. Sen değilsen kim yaptı? Hülya hiç mutfağa yanına geldi mi?“
   Züleyha´nın bakışları değişmişti. Düşünceliydi.
   „Hep yanımdaydı. Bir ara kardeşlerimle ilgilenmek için yanlarına gitmiştim….Olabilir mi?
Hülya mı öldürdü annemi, babamı?“
   “Bilmiyorum kızım, bakacağız. Ama ben senin suçsuz olduğuna inanıyorum. Seni ve kardeşlerini bizim evde misafir edeceğim. Benim hanımda çok sevinecek bu duruma. Şimdi sil göz yaşlarını bize gidiyoruz.”
   Yerinden doğrulmadan önce çayından bir yudum daha almak için eline aldı. Soğumuştu. Bir yudumda içip bitirir, artık bırakmazdı. Ama şimdi içinden gelmedi. Bundan sonra her çay içişinde altı cesedi hatırlayacaktı gayri ihtiyari. Ne demişti biraz önce Mehmet´e. „Çay barış çubuğudur.“ Çayın bir silah olacağı hiç aklına gelmemişti. Ruhi dengesi hafif bir sarsıntı yaşamıştı bir an. Bardağı yine yerine bıraktı içmeden.
   Emin olamadı ama bir şey dikkatini çekmişti....sanki bir an için kızın bardağa çabucak bir bakış fırlattığını görür gibi olmuştu? Kız ne kadar zaman çayla yalnız kalmıştı odada? “Yok daha neler!” dedi içinden. “Okadar da değil. Böyle masum bir kır çiçeği kimsenin canına kıyamaz.”

BAŞKOMİSER YAVUZ SERİSİ - KISA HİKAYELER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin