"The Slave of Love"

11 2 1
                                    

20 Nisan 2017.
"Yaşamış olmaya değmeyecek" bir gün olarak hafızama yerleşirken 52 dakika sonra başlayacak olan yeni günün bana neler getireceğini düşündüm... Kim bilir? Belkide bana karşı soğukluğunu yarın ilk kez bozacaktı???

Yeni güne 49 dakika kala ne kadar aptalca düşündüğümü fark ettim. Manyak mıyım neyim? Sürekli birinin peşinden koşmak, onun bir taraflarını kaldırırdı. Ben arayı koruyacaktım, biraz da o koşsun.

Dedim.

Ve kalbimde beliren burukluğu hissettim.

Peki ya koşmazsa?
Ya bundan böyle hep mesafeli kalırsak?

Bunları düşünürken saat 23.22'di, şehir ormanında bir bankta uzanmıştım. Kulağımda Jenifer Rush ablamızın "Power of Love" parçası çalarken gözlerimi hafiften çisiyen yağmur damlalarına seyirdim... Yağmur ve ıslanmak umrumda değildi, nasıl olsa kalkıp gidecektim. Esas umrumda olan o an kafam ve kalbimin kıyasıya çatışmasıydı. Entellektüel fakat tecrübesiz aklım;
"bırak o sana gelsin"
derken, saf fakat aptal kalbim;
"hayır o sana gelmez, sen ona git ki senin onu ne kadar sevdiğini anlasın"
diyordu.

Bu zamana kadar, hep kalbimden geçenleri uygulamış, hep hüsran olmuştum. İnsanlar tarafından kullanılmış ve yalnız kalmıştım.

Yalnız kalmak derken,
Yalnız olmayı kabullendim ben...
Emin olun ki çevreniz bir yığın insan müsveddesi ile dolu olunca, yalnız olmaktan mutlu bile olursunuz.

Saat 23.22
Kararımı verdim.
Aklımı seçtim.
Ona yazmayacaktım. Onun yazmasını bekleyecektim.
O an kalbim, bir garip atmaya başladı.

Sanki herşey bitmiş, o tarafından reddedilmiş gibi atıyordu kalbim.

Aklım araya girdi ve ekledi:

"5 Haziran doğum günü. Eğer o zamana kadar yazmazsa doğum günü hediyesiyle birlikte bir mektup yazalım ha kalp?"

"Böylece şansımızı bir kere daha denemiş oluruz..."

Kalp her zamanki gibi güp güp diye cevap verdi.

Zaten bir an hariç her zaman güp güp diyebilirdi ancak.
Ama bir an hariç işte.
O an güp güp güp güp güp güp diye cevap verirdi.

O an "O" nun kafasını omzuma koyduğu andı.

O an elini omzuma attığı andı..

O an gözlerine bakıp daldığım, diyaloğu takip edemediğim andı...

Böyle düşünüp onu özlerken gözüm saate gitti.
Müjde!
23:32 saat!
Bu saat bana aşık olduğu anlamına geliyordu!

Şöyke bir bakınca bunu düşünmek ne kadar da komikti...

Şifreleri 123456789 yapan hala yaşamaya devam ediyor,
İstediğinizi alsanızda aklınız alamadığınızda kalıyor,
Pastayı kesen pasta yiyemiyor,
Siz kovalamadığınızda kovalanmıyorsunuz.

Pizzanın ambulanstan önce geldiği bir dünyadayız.

Bütün bunlarla: 23.32 imiş.
Aşık insanın kendini kandırması işte.
Çünkü aşık bir kalbin umuda ihtiyacı oluyor.

Umut edip bağlanası geliyor.
"Güzel günler, yarın" diyesi geliyor.
Moralsiz fakat hala seven bir kalp, umuda ihtiyaç duyuyor.

Umut demişken,
İnsanı "kandırarak" da olsa mutlu eden birşey. Peki ya mutluluk?

Aslında mutluluk güneş gibidir. Önce senin gününün sabahında doğar, akşamında batar. Sen dilediğin kadar üzül, artık o güneş başkasının hayatına doğmuştur. Sen ise karanlığa mahkumsun...

Fakat yinede, "belki de bu karanlıkların ardından yeni bir şafak gelir" diye 'umut' edersin.

Gecenin ortasındayken dalıp gidersin, yine boş -veya boş olduğunu sandığın- ümitlere kapılırsın. 'Belki bir gün mutluluk yine doğar içime' diye.

Bir zaman sonra, 'birileri' şafaktan doğan güneş gibi doğar hayatına... Kapkara hayatın, 'onun' hayat dolu gülüşleriyle aydınlanıverir. Karanlıklar yerini 'o' güneşinin ışığına bırakır... Kederli ve acı dolu gözlerin, onun hayatına 'doğuşunu' izler...

Birden ümitlerinizin boş olmadığını, hayatın yeniden yaşamaya değer olduğunu fark edersiniz...
Hayatınızı yaşamaya değer kılan -güneşiniz olan- bu insana daha da bağlanırsınız zamanla.

"Acaba hep tepede mi kalacak bu 'güneş', yoksa bu gün de akşam ile karanlıklara gömülecek?" diye düşünürsünüz hep.

"Güneşin asla batmamasını" istersiniz.
Çünkü seversiniz.
Karşılıksız seversiniz.

Sevgi, çok iç acıtan birşey.
Yeni güne 9 dakika kala sorgulamaya başladım.

"Bize n'oldu? Birbirini seven iki arkadaştık. Soğuk birer sıra arkadaşı olduk.

- O oyun oynarken mesaj atmıştım, ilgilenmeyince sinirlendim ve öfkemi 'nankörce' kustum.

Yani öfkelenip nankörlük etmem yanlıştı ama neden ilgilenmedi ki o an?
Veya "şu an meşgulüm" yazmadı?

Olayların saçmalığına bak ki sevdiğimle aramıza b*ktan bir hadise konmuştu.

Temizleyemiyordum.

~~~

Yeni güne iki dakika kala ıslandığım için banktan kalkıp koşmaya karar verdim.

Cadde boyu eve kadar koştum.

Gece gece böyle saykodelik olmamın sebebi sarhoş olmamdı...

Çünkü sarhoştum...

Hemen alkole vurmayın konuyu.
Onun gözlerine sarhoştum...

Onu deli gibi özlemenin ardından 3 gün yan yana oturduk diye.

Vay be.
Yeni güne girdik.
Ümit güzel, yalan dahi olsa.
Ama bu günden de hiç ümidim yok...

=21.04.2017=
~ 00:03

Uzak kalmak,Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin