Küçükken hep penceremin kenarına oturup dışarıda top oynayan, ip atlayan çocuklara bakardım. Özenirdim hep onlara.
Çocukluk çağı işte; o küçük kalbin hep bir oyun arkadaşın, küçük pembe elbiseli bebeğin, sana elma şekeri alan bir baban, saçını tarayan bir annen olsun istiyor.
2, sadece 2 yaşımda beni amcam ve yengeme emanet edip terk ettiler. Yüzlerini hatırlamıyorum bile. En ufak bir fotoğraf, kıyafet veya herhangi birşey bırakmadan gitmeleri ne acı di mi? Evet, ben Rüya, Rüya Soykan. Umutla yaşayan küçük kız.
Alarmın sesiyle uyandım. Yatağımdan kalktım. Dolabımın önüne geçtim. Okul formamı giydim. Gömleğimin üzerine siyah ve sade bir tişört giydim. Kollarını katladım. Dişlerimi fırçaladım. Saçımı yandan salaş bir şekilde ördüm.
Koşarak aşağıya indim. Kahvaltı hazırlamak için. Hemen dolabı açtım. Omlet malzemelerini çıkardım. O sırada "Babasının prensesi" olan Selin geldi.
"Sana da günaydın bebe." dedi her zaman ki gereksiz keyfiyle.
Cevap vermedim.
"Seninle de konuşulmuyor. Neyse çok açım acele et." dedi tükürürcesine.
Yine cevap vermedim. Selin yukarıya çıkınca kahvaltılıkları masaya dizdim. İşim bitince amcamlarda gelmişti. Masaya oturdular.
"Afiyet olsun." dedim ve giderken amcamın sesiyle durdum.
"Rüya, gel otur şöyle konuşacaklarım var." dedi. İçimi bi korku kapladı.
"Peki amca ne konuşacağız?" dedim masaya oturarak.
"Doğum gününe sadece 3 gün kaldı biliyorsun. Yine kutlayacağız çünkü elalem mutlu olduğumuzu sansın..." her doğum günümde olduğu gibi yine aynı konuşmayı yaptı amcam. Sonunu bildiğim için umursamazca dinlemeye devam ettim.
"...Okuldan arkadaşlarını çağırabilirsin. Eğer farklı bir dedikodu duyarsam seni geberteceğimi biliyorsundur umarım." dedi. Yine yapacağını yaptı.
Sadece kafamı sallamakla yetindim. Birkaç lokma attım ağzıma.
"Bu ne samimiyet kalk git okuluna." dedi yengem.
Gözlerim doldu. Sessizce kalktım. Her gün bunları yaşamama rağmen çoçuk kalbim hep bir sevgi bekliyor işte. Sırt çantamı koluma taktım.Ayakkabılarımı giydim ve dışarıya çıktım. Kulaklığımı taktım. Rastgele bir şarkı seçtim. Kulaklarıma dolan sesle burukça gülümsedim.
"Uzun uzun bakardım ya yollara.
O yollar mı seni bana getirmiyor?
Nasıl bir zamanda
yaşıyoruz anlayamadım.
Neden gidenler hala dönmüyor."Gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Okula yürüyerek gitmeye karar verdim. Ve şarkıya eşlik ettim.
"Gittin tamam da dönüşün yok mu?
Aklıma sahip çıkamıyorum bugün.
Gittiğin o gün gibi acıtıyor hala.
Gözyaşlarımı silmekten usandım.
Yağmuru benden bu şehrin
Ne ala!"Şarkıyı kapattım ve okula doğru koşmaya başladım. Sınıfa girip orta sıranın en arkasına oturdum. Zilin çalmasına 10 dk olduğu için pencerenin önüne geçtim. Bir araba yaklaştı. Amcamın arabasına benziyor. İçinden Selin çıkınca tahminim doğrulandı. Selin okulun içine girince gözden kayboldu. Bende sırama geçtim.
Selin sınıfa girince en iyi arkadaşı Melis'in yanına oturdu. Tam iki sıra önüme. Konuşuyorlardı. Duyuyordum ama dinlemedim. Kafamı sıraya gömdüm. Zilin çalmasını bekledim.
Sınıf yavaş yavaş doldu. Zil çaldı. Öğretmen girdi sınıfa. Klasik selamlaşmadan sonra listeye göz attı. Ben kafamı yine sıraya gömdüm. Düşünmemek istiyordum.
YOU ARE READING
Devr-i Sabavet
ChickLitÇocukluk çağı; Çocukluğunu yaşamamış küçük bir kız çocuğu... Babasını tanımayan sert bir koca adam... Ve kocaman bir aşk... 💧💧💧💧💧 "Kabuslarımdan doğan RÜYA'm olur musun?"