Coldplay - Everglow
"Chanyeol!"
Karanlıkta pekiyi göremiyor, hızla soluyor ve yorgunlukla bunu Chanyeol'un yapmış olmasını diliyordum.
"Karanlıktan haz etmediğimi biliyorsun!" diye bağırdığımda aynı zamanda hızla havuzun kenarına doğru yüzüyordum. Saniyeler içinde fayans duvara değen ayaklarım sona geldiğimi haykırdı. Başımı kaldırarak camdan yapılma tavandan dışarıyı izledim.
Ağır ağır inen kar taneleri ruhumu ısıtıyor, ninni gibi bir ses duymadan önce zarif bir hareketle havuzun kenarına oturuyordum. Ayaklarımı suyun içinde tutmaya devam ediyorken benim için tanrının hediyesi olan adamın sesi kulaklarımı titretti.
"Ben varken değil," diyordu. Evet dedi içimde kendisini bu adama teslim etmekten zerre utanmayan Baekhyun. Sen varken değil...
"Bakıyorum da ben yokken çalıştığın saatler süratle artmaya devam ediyor." Küstah bir gülüşün, karanlıkta fark edilmeyen yüzüne işlediğini görür gibiydim. Dudağının sağ tarafının hafifçe kıvrılmış olması muhtemeldi. Belki, gözleri de biraz bayıktı.
Eli çıplak belime sarılırken bacaklarının iki tarafımdan havuza girdiğini hissettim. Islak sırtım sıcak göğsüne değiyordu. Karnımda duran sağ elini sol elimle tuttum. Başımı gökyüzüne, kar tanelerinin oynaştığı cama kaldırdım. Başım sağ omzunda, gözlerimi sol tarafıma çevirdim. Saçlarım omzunu ıslatıyor, sıcaklığıysa asla kaybolmayacak kadar çok. Dudaklarımı kulağının hemen altına bastırdım. Yüreğim titrediyse de durmak istemedim. Tekrar öptüm aynı yeri. Kelebek öpücükleri bıraktım binlerce.
"Uyuyordun," dedim. Ay gökyüzünden göz kırpıyordu yüzümüze. Ayın ışıldattığı yüzüne bakındım. Masumluk ve yorgunluk kazınmıştı tenine. Kirpikleri genç yaşında yaşadığı hüzünleri ve mutlulukları taşırken yorulmuştu, hafif eğiktiler artık.
"Uyumuyordum, gözlerimi dinlendiriyordum." Dudakları kıvrıldığında çoğu zaman aynı yalanı söylüyor olduğunu bildiğimden hafifçe gülümsedim. Sağ elinde sıkıca tuttuğu şeyin ne olduğuna bakınmak için başımı ve sırtımı öne çektim. Hala kolu ağlayabileceğim şekilde sıkıca belimi sarıyordu. Bacaklarının arasında, suda dans eden ayaklarına sürttüğüm ayaklarıma bakındım. Havuzun ılık suyu ayak parmaklarının arasından akıp gidiyor, ayaklarımı iki ayağıyla sıkıştırıyor ve pürüzsüz suya inat pürüzsüzlükteki ayağıyla ayağımı okşuyordu. Sonra belimi saran sağ elinde, sıktığı yumruğunu açarak elime bir çakmak ve bir mum bıraktı.
"Yak bakalım," dedi aşk kokan bir sesle. İtaatin en güzeline karşı parmaklarım hareketlendi. Mumu hemen yanımıza koyduğumda Chanyeol elini belimden çekmişti. Çakmakla, kısa ve kalın mumu yaktım. Ihlamur kokuyordu.
Zorlanarak da olsa bacaklarının arasında hafifçe arkaya döndüm. Dudakları her zaman yüzünde bulunan şefkatle kıvrılmış, gözleri beni ilk kez öptüğü gün gibi sevgi dolu... Sevgi, diye düşündüm kısa bir süre. Muhakkak ki beş harfin anlatacağı kadar sınırlı bir his değildi. Tıpkı bana olan bakışlarını betimlemek için lügatte hiçbir kelime bulunmaması gibi.
"Bir şeyimi kutluyoruz?" dedim ve içimde söylediğime kahkaha atmak isteyen bir Baekhyun zorlanarak da olsa sustu. Biz kutlama yapmayalı çok olmuştu. Biz kutlama yapmak için bütün nedenlerimizi yitireli çok olmuştu.
"Hayır, sol kolum." Tebessümüne kuşlar yuva yapmıştı sanki. Bacağının birini etrafımdan geçirdi ve ona bakarken zorlanmamam için yanıma oturdu. Sağ tarafımda kısık bir ışıkla etrafı aydınlatan mum. Sol tarafımda ışığı sayesinde her daim yolumu bulduğum Chanyeol. Bu tıpkı madde ile ruh arasında kalıştı, fakat biliyordum ki bir gün ışığı göremeyecek kadar kör olsam bile yaşayabilir ama Chanyeol'süz tek güne zor dayanırdım.