Durakladı.Gözleri fazlasıyla yorulmuş olmalı ki,
uçlarından tutarak,gözlüğünün gözleriyle olan bağını kesti.Sağında,yatağının hemen yanıbaşındaki kestanerengi sehpanın üzerine koydu .Gözlüğünün epey bir eskidiği dikkatinden kaçmadı.Özellikle çerçevelerinin olduğu bölümler bir hayli kararmış gibi geldi ona.
Gözlüğünü aldığı güne gitti bir anda aklı.Meydandaki saat kulesinin karşısında ,iki haftada bir, hiç olmazsa ayda bir mutlaka uğrayıp çayını,bir fincan acı kahvesini içtiği 2.el ürünler satan Spotçu Adnan Bey'in dükkanının hemen bitişiğindeki Optikçiden almıştı bu emektar gözlüğü.
Alalı kaç sene olduğunu düşündü.Nereden baksanız 3 buçuk 4 sene olmuştur dedi kendi kendine.
Sağ gözü 1.5°, sol gözü ise 1° miyoptu.Bu bile görüşündeki bulanıklığa yeterdi.
Bunu henüz ilkokuldayken , artık gözlerinin eskisi gibi göremediğinin farkına vardığında doktora görünmesiyle öğrenmişti .
Daha o yaşlarda iken en değerli varlığı olarak hissettiği gözlerine,camdan bir maske inmesi, onun belki de hayatında yaşayacağı yıkımlardan ilkiydi.
İşaret parmağı ve başparmağıyla tuttuğu kitabının sayfa aralığına kitap ayracını yerleştirdi.Kitaba henüz birkaç saat öncesinden başlamasına rağmen son yudumlarına kadar gelmişti.Gözleri yorulmuş olması bir yana, hep böyle yapardı.Ne zaman okuduğu bir kitabın can alıcı noktasına gelse,bu hazzı ilerleyen saatlere hatta günlere bile saklardı.
Bu onun için apayrı bir zevkti.Aslında zevkten ziyade bir neyi kitabı değerli kılma çabasıydı.Bu şekilde kitap okunmadığı her an aklında yer edecek ,ona olan bağı artacaktı.
Kitabı gözlüğün yanına bıraktı.
Ardından derin bir nefes almak üzere ellerini başının hizasında yukarı kaldırdı.
Nefesi ciğerlerine kadar hissetmek istedi ancak bu olmadı.
İçerisinin ciddi derecede havasız olduğunu anlaması fazla uzun sürmedi.
İlk iş olarak yatağının ayak ucundaki pencereyi açmak için doğruldu yerinden.Önce sağ sonra sol ayağını çarşaftan sıyırdı.
Şimdi çıplak ayakları zemine değiyordu.
Gözleri ,geçenlerde çarşıdan aldığı ,yeni,tabanı yünden terliğini aradı.Çok geç olmadan,köşede kapının yamacında gördü onları.
Kalktı ve terliğini giydi.Pencereyi açacakken camın dibindeki güvercini gördü.Bir hayli telaşlı gibiydi güvercin.
Belki "Kaybolan insanlık"tan bir haber vardır diye pencereyi usulca açıyordu şimdi.Az önceki düşüncesindeki masumiyeti farketti."Ne kadar da çocukça bir hayaldi bu böyle" dedi kendi kendine.
Ancak bu hayalin masum yanı ,bir güvercinin haber ulaştırmasındaki imkansızlık değil de; "kaybolan İnsanlık"tan bir haber gelemeyecek olmasıydı.İçeriye dolan temiz ve serin havayla birlikte ortada derin bir sessizlik hakimdi şimdi.
Bu derin sessizliği midesinden gelen "Açsın" sesleri bozuverdi çok geçmeden.
Şimdi soluğu salonla bitişik olan mutfağa doğru ilerlerken alıyordu...
Odasının kapısındaki ufak aynaya bakmadan edemedi.Yüzündeki yaraların azalıyor olduğunu fark etti.
Bu yara azalışı içini rahatlatan nadir şeylerden bir tanesiydi.Adımlarına devam etti...
Yine ,yeni "durağanlıklar ve sıradanlıklarla" dolu ,yeni bir gün öncesi ilk adımlardı bunlar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENDİŞE
General FictionEn son ne zaman sokaktan geçen bir insana selam verdiniz? Tanıdığınız veyahutta tanımadığınız.. En son ne zaman küçük bir çocuğa gülümsediniz de onun yüzündeki tarifsiz tebessüme tanıklık ettiniz? Peki en son ne zaman en ufak bir çıkar peşinde olmak...