•1•

94 15 2
                                    

Tanımadığı ve evine nasıl girdiğini bilmediği bir çocuk, kırılmış vazonun parçaları. Uyanır uyanmaz, böyle bir görüntüyle karşılaşacağını beklemiyordu Sehun. Hafif çapaklı gözlerini birkaç kez kırptı. Ama hala çocuk oradaydı. Hızlıca ayağa kalktı ve çocuğun üzerine doğru yavaşça yürüdü. "Hırsız falan mısın sen? Nasıl evime girdin? Çabuk söyle!"

Kahverengi saçlı, panikle kekeleyerek konuşmuştu. "Ne? H-hırsız değilim!" Karşısındakinin korktuğu, fazlasıyla belli oluyordu. "Sana inanmıyorum! Polisi arayacağım!" Eli hızlıca köşede duran telefonuna gitmişti. Telefonunun kilidini açacakken, çocuğun titrek sesi duyulmuştu. "Bak. Ben, her şeyi açıklayabilirim! Lütfen ama lütfen polisi arama!"

Sehun, sinirle ona baktı ve telefonu sertçe aldığı yere bıraktı. Hala ona bakıyordu, bir şeyler açıklamasını bekliyordu. 

Jongin, Sehun'a ne anlatacağını düşünüyordu. Eğer ona gerçekleri anlatsaydı, muhtemelen kendisinin bir deli olduğunu, veya aptal yerine konulduğunu düşünürdü. Çünkü Hao parktaki arkadaşlarına kendisini anlatırken, öyle düşünmüşlerdi. O, Sehun'un hemen yanında duran ayıcıktı. Hao'nun ayıcığıydı. O bir insana dönüşebiliyordu. İnsan gibi yemek yer, insan gibi düşünebilirdi. "Anlaşılan bir açıklama yapmayacaksın. Tamam o zaman."

"Hey, hey dur!" Jongin bir şeyler düşündü hızlıca. Ve, aklına bir fikir gelmişti! "Dostum, sadece bir rüyadasın. Şimdi yavaşça gözlerini kapat." Sehun, dalga geçer gibi bir ifadeyle ona bakmıştı. "Çocuk mu kandırıyorsun, seni aptal?" Sehun ayaklanıp, telefonun yanına gitti. Jongin ise pes etmiş, derin bir nefes alıp üzüntüyle omuzlarını düşürmüştü. Ve ona yavaşça yaklaştı. "Lütfen beni dinle. Hırsız, veya kafanda olduğumu sandığın herhangi bir şey olduğumu sanmıyorum. Sadece sabaha kadar burada olmama izin ver, inan ki sana zarar vermek gibi bir amacım yok. Dışarısı çok tehlikeli, lütfen!" Jongin, gece dışarının çok tehlikeli olduğunu biliyordu. Hao'nun annesi Hao'ya bir şeyler zırvalarken duymuştu.

Sehun, sinirle havayı solumuştu. "Git buradan." Jongin, üzüntüyle ona bakıyordu. Belki yüzüne masum bir ifade takınıp ona bakmak, işe yarardı. Jongin'in başka çaresi yoktu. Evin yolunu bilmiyordu.

"Gidiyorum bak." Jongin son şansını denemişti, ve ağzından iki kelime çıkarmıştı. Sehun fazlasıyla iyi yürekli biriydi, ve bu çocuğun acınası haline göz yummazdı. Yani, göz yummayı denemişti ancak olmamıştı. Jongin kapının kulpunu yavaşça çevirdi. Tam dışarı çıkacaktı ki, Sehun'un sesi duyuldu. "Hey." Jongin kaşlarını kaldırmış, yüzündeki umut dolu ifadeyle Sehun'a dönmüştü. "Tamam, sabaha kadar burada kalabilirsin." 

Jongin sevinçle zıplamıştı. "Çok teşekkürler, çok teşekkürler!" Hızlıca adını bile bilmediği çocuğa yaklaştı ve sarılmak için kollarını açtı. İki saniye sonra ne yaptığını fark edip, geri çekildi. Sehun ona garip bir yüz ifadesiyle bakıyordu. 

Cidden, Sehun neden böyle bir şey yaptığına anlam verememişti. Sanırım vicdanına yenik düşmüştü. Sehun, o çocuğun neden evine girdiğini de hala öğrenememişti. Ancak düşündüğü şeyler yüzünden kafasını patlayacak gibi hissettiğinden, boş vermeye çalıştı. Omuz silkip, arkasını döndü ve rahat koltuğuna doğru yürüdü. Jongin ise hala ayakta, olduğu yerde duruyordu. "Orada daha ne kadar ayakta dikilmeyi planlıyorsun? Bir yere otursana." 

Jongin yavaşça onun olduğu yere yaklaştı ve tekli koltuğa oturdu. Jongin bir süre öylece oturdu. Sıkılıp Sehun'a baktığında, uyumaya çalışıyordu. Ancak sadece çalışıyor gibi gözüküyordu buradan Sehun. Evet, fazlasıyla öyle gözüküyordu. Sehun, ayağa kalkıp kırılan vazonun parçalarını toplamıştı ve vazonun içinde duran yapay çiçeği yemek masasının üzerine gelişigüzel atmıştı. Ve yeniden koltuğa uzanmıştı.

Sehun, Jongin'in ona baktığını fark ettiğinde o da doğrudan onun gözlerinin içine baktı. Çok ama çok sinirli ve kafası karışıktı. Hadi ama, bu durumda kimin kafası karışık ve sinirli olmazdı ki? Gecenin bir vakti evinizde neden veya nereden geldiğini bilmediğiniz ve tanımadığınız bir çocuk, sizi uykunuzdan ediyor ve evinizde sabaha kadar kalmak istiyor.

Sehun, Jongin'e ölümcül bakışlar atıyordu. Jongin ise çaresizce karşısında oturuyordu. Sehun'un bakışlarından rahatsız olmuş, başını öne eğmişti. Sehun dayanamayacaktı, uykusu kaçmıştı. Onun nereden geldiğini ve neden burada olduğunu öğrenmek istiyordu. Uzanmak yerine, oturur pozisyona geldi ve ona doğru yakınlaştı. 

Onu dikkatlice izlediğinde, fazla sevimli olduğunu fark etti. Kendisine anlamayan gözlerle bakıyordu. Jongin, Sehun'un neden ona baktığına anlam verememişti. Sehun düz bir sesle konuştu. "Anlat." Jongin çekingen bir tavırla elini yanağına yaslamıştı. "Neyi anlatayım?" Sehun, uykusuzluğun verdiği sinirden kurtulmak için derin bir nefes aldı. "Kendini anlat." Jongin, istemsizce tek kaşını kaldırdı. "Neden ki?" Sehun ise iki kaşını da  çattı. "Şu an evimde oturuyorsun, ama ben kim olduğunu bilmiyorum. Ne için burada olduğunu da, nasıl burada olduğunu da." Jongin aldığı cevapla başını aşağı ve yukarı salladı.

"İsmim Jongin." Sehun memnun olmamış bir ifadeyle ona baktı. "Soyadın? Yaşın? Her şeyden öncesi buraya nasıl geldiğini bilmek istiyorum." Jongin Sehun'un ona inanmayacağını biliyordu ancak, gerçeği anlatırsa ne kaybederdi ki? "Hatırlıyor musun? Tam yanında bir oyuncak ayıcık vardı." Sehun başını olumlu anlamda sallamıştı. "Bunun konumuzla ne alakası var?" Jongin bir çırpıda konuşmuştu. "İşte o ayıcık benim." İnanmayacağını adı gibi biliyordu.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" 

-------------------------------------------------------------------------------------  

Ne yazdığımı cidden bilmiyorum 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 19, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AYICIK // SEKAIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin