"3 sene 4 ay ve 7 günden sonra saymayı bıraktım.Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.İnsan akıllıda olsa bu bembeyaz hiçlik dolu odada kafayı sıyırırdı.O kadar sessiz ki koridordaki ayak seslerini bile hemen anlayabilirsiniz , ve şuan biri geliyor."
Elimdeki defteri yatağın altına koyup eski yatma pozisyonumu aldım.
"İlaç zamanı Sara.At şunları ağzına."
Hapları hemşirenin elinden aldıktan sonra tiksinircesine ağzıma attım.Tepsideki suyu içip onları yutmuş gibi yaptıktan sonra yatağıma geri yattım.Hemşire arkasını döndüğünde hapları elime tükürdüm ve yastığın altına koydum.
"Dışarı çıkmak istiyorum."
"Böyle uslu durursan öğleden sonra 5 dakika çıkabiliriz."
Kafamı salladım ve hemşirenin odadan çıkmasını bekledim.Kapının kapanma sesini duyar duymaz yastığımın altındaki hapları masanın üstündeki bitkinin toprağına koydum ve üstünü tekrar toprakla örttüm.
Yataktan kalkıp pencereye gittim ve insanları seyretmeye başladım.Ne kadar da mutlu ve özgürler.Sadece özgür olmaya bile razıydım.Özgürlük.Bu kelime bana o kadar uzak geliyordu ki artık.
Demir parmakların üzerindeki stor perdeyi biraz daha yukarı çekip görüş açımı genişlettim.Gece , gündüz hiç kapatmazdım zaten.Sabahları güneşi ve denizi , geceleri yıldızları görmek için.Her şeyi beyaz olan odama renk katan tek şey onlar.
Yatağıma geri dönüp defterimi aldım ve yeniden pencerenin kenarına geçtim.Gözüme kestirdiğim bir ağacı çizmeye başladım.Her bir dalındaki detayı görebildiğim kadarıyla çizmeye çalışıyordum.O kadar güzeller ki.Çizimimi tam anlamıyla bitirince ağacın hemen önündeki bankı ve üzerindeki oturan çocuğu farkettim.Çocuğu biraz inceledikten sonra ağacın devamına çizmeye başladım.Kafamı kaldırıp çocuğa tekrar baktığımda gözlerimiz buluştu.Gözleri sütlü kahve rengindeydi.Kafamı yere çevirdim , yanaklarım kızarmadığı için çok şanslıydım yoksa tam bir domatese dönebilirdim.Kıpkırmızı bir domates!
"Söz verdiğim gibi seni dışarı çıkarmaya geldim."
Hemşirenin sesiyle yerimden sıçradım.Tekrar banka baktığımda çocuk yerinde yoktu.Gitmişti.
"Geliyor musun Sara ?"
"Evet."
Defterimi tekrar yatağın altına koydum ve hemşireyle birlikte odadan çıktık.
-
"Martılara baksana Sara.Sencede çok güzel değiller mi ?"
"Öyleler."
Gözlerimi gökyüzünden alamıyordum.Bulutlar , gökyüzünün mavi katmanında beyaz bir sis bulutu şeklinde yayılmışlardı.Bu dünya için fazla mükemmellerdi.Küçükken kim ne derse desin ben yinede onların üzerine oturabilmeyi ve onlara pamuk gibi elleyebiliceğimi düşlerdim hep.Beyaz pamuk şekerlerimdi onlar benim.
"Çok suskunsun.Ne düşünüyorsun ?"
"Bulutların ne kadar mükemmel olduğunu."
Hemşire benimle birlikte kafasını gökyüzüne çevirdi ve tebessüm etti.
"Gerçekten mükemmeller."
Bahçede biraz daha dolaştık ve hava biraz soğumaya başladığında içeri girdik.Hemşire beni odama kadar getirdikten sonra kısa nutuklar çekip yeniden beni ruhsuz odama bırakıp kapıyı kilitledi ve gitti.
Yumuşak yatağıma oturduktan sonra defterimi çıkardım.
"Yeniden tek başımayım.Daha ne kadar sürücek ? Bu ruhsuz odada yalnız ölmek istemiyorum.En azından konuşabileceğim biri olsa.Duvarlarla konuşmak ne kadar akıllıca ? Ama insan dört duvar arasında ne yapacağını bilmiyor.Burda delirmemek mümkün değil.Buranın cehennemden farkı yok.Kim bilir bellkide cehennem daha iyidir.Işıklar söndü!Sanırım uyumalıyım.Burda kurallar böyle uyumassan , gelip seni uyuturlar ve bunu kesinlikle istemem."