27-05-17
"...sanat nesnesi hiçbir şeyi değiştiremez ve iyileştiremez; bir kere ortaya çıktı mı, insanların karşısında tıpkı doğanın karşısında olduğu gibi kendi içinde doyuma ulaşmış ve ( bir fıskiye gibi ) kendi kendisiyle meşgul halde, yani, deyim yerindeyse kayıtsız olarak durur. fakat sonuç olarak biliriz ki, bu ikinci, çekingen ve kendisini belirleyen istenç/ irade tarafından alıkoyulan doğa yine de insani yan ile, acı çekmenin ve sevinmenin uç noktaları ile yapılmıştır—, ve bitmez tükenmez tesellinin, sanatsal eser içerisinde toplanmış gibi görünen ve üzerinde tam da yalnız insan'ın özel ve dile getirilemez bir hak talep edebileceği o hazine odasına açılan anahtar buradadır."
( rilke'ye ait, 2 ağustos 1919 )jeon jungkook, küçük dilinden gelen ve saliseler içerisinde vücudunu saran bir titreme hissetti. kadife koltuğun üzerinde oturmuş, büyük bir ihtimal ile bu salondaki kimseye hitap etmeyen bu konuşmayı dile getiren adam karşısında nefesi kesilmişti. dağınık görünen saçları, altında yoğun bir tiksinti ve irade kuvvetinin yattığı bakışları vardı ve yine, bakışlarında bir arayış, umut söz konusuydu.
salondakiler, sessizliğin ve arka koltuklardan gelen fısıltıların hakim düştüğünü fark edince zarif ve sesli bir şekilde alkışlamaya başladıklarında dahi, jungkook sadece gözlerini kısmış, alt dudağını ısırır bir şekilde adama bakıyordu. arayış içinde olan bakışlar salonda gezinirken bütün bu gülümseyen, videolar çeken ve alkışlayan kalabalığın arasında merdivenlerde oturmuş, bütün bu şöhret ortamına ait olmayan kişiye takıldı.
jeon jungkook, değiştirmeye vakit bulamadığı kahverengi kazağı ve otobüsün arkasından koşmak zorunda kaldığı için kabarmış saçlarıyla, salona rektörün konuşmasının hemen ardından girebilmişti ve kendisi gibi dikkat çekici olmayan, tozlu bir merdiven köşesinde oturuyordu.
gözleri buluşmuşken jungkook ısırdığı dudağını bıraktı ve kurumuş dudaklarını ıslatma ihtiyacıyla gözlerini yere indirdi. birisinin gözlerine bakarak dudaklarını yalamak, fazla teşvik edici ve de duygu seline boğucuydu. bu onu, bitmek bilmeyen bir dengesizliğe tekrar ve tekrardan davet edebilecek küçücük bir adımdı belki, ancak jeon jungkook, risk almayı tercih edemezdi. yabancı adam sahneden ayrıldığında perdeler kapandı.
karanlığın ve bazı loş, sarı ışıkların hakim olduğu salonda, kapıların açılması ile ayaklanan, kahkahalarını bastırma ihtiyacı duymayan insanlar sergiye yönelirken, düşüncelerini kaplamış ses tonunu ve söylenilenleri iteleyip stresin vücudunu ele geçirmesine izin vermek istedi. yaşadığı yoğun duygudan değil, yüzlerine bakarken yalanlar söylemek zorunda kalacağı insanlar adına titremek, kalbinin ciğerlerini dövmesini istedi.
salon tamamı ile boşalmışken yerden kaldırdığı bakışları ile kulisin kapısını bulduğunda dişlerinin birbirine çarpmaması için yumruklarını sıkarak ayaklandı ve kapısından pastel sarı renginde bir ışığın süzüldüğü alana yöneldi. kendisi ile alakası olmayan ütülü takım elbisesini giymeli, annesine bu takım elbise saçmalığı için kızmalı ve iltifatları kabul etmeliydi.
boğulmak istedi, jeon jungkook, soluk borusunun kapana kısılmış gibi kasılıp gevşemeye çalışmasını tatmak, ciğerlerinin büzüştüğünü hissetmek istedi. kuliste bulacağı bir makasla sergiye çıkıp, kendisine ait olan bütün çizimleri/ tabloları parçalamak istedi. en köşelere gizlenmiş ve kadehlerini havai bakışlarla kaldıran annesini ve annesinin bacak arasında gezinen ellerin sahibi olan adamı öldürmek istedi.
( ve hep yaptığı gibi, kendi kendine konuştu.)
"bir sona varmaktan epeyce uzakta, temelsiz emellerle davranmaktan ziyade suç ortaklığını tercih edeceğim.
onları kelimelerinin bir başkasını etkileyebilecek güçte olduklarına inandıracak, önlerinde yaşadıkları hafif ve vurdumduymaz dünyaları büyüğüm bilirmişim gibi selam vereceğim.
duygusuzluk selimde sürüklenerek onlara yaşadıklarına inandıracağım."ve jungkook, son vermesine imkan olmadığı titremesi ile gülümsedi. kafasını yana yatırdı ve iki buçuk dakika boyunca düzgün nefesler alması gerektiğini aklının bir köşesine not etti.
;
bu hikaye beni yaz(a)madıkça streste, yazdıkça sevinçte boğuyorght