Yanağıma masum sayılacak bir buse bıraktı ve arkasına bile bakmadan koşar adımlarla giderken sevdiğim adam, ben arkasından bakıyordum sadece. Gitme diyemiyordum, gitme desem gitmeyecek miydi sanki? Gidecekti tabii ki. Seven hep kaybederdi, kaybetmiştim. Onu benim kadar sevemeyecek bir kadına gidiyordu koşar adımlarla. Bilmediğimi sanıyordu ama biliyordum. Hem de gideceği kadından duymuştum bunları. Bile bile zaferini benimle taçlandırmak istercesine anlattı onu bana nasıl tercih ettiğini adını bile bilmediğim kadın. O kazanmıştı ve bense ona gidişini izliyordum. Herşeyi biliyorum diyemiyordum, gitme diyemiyordum. Hak etmiş miydim gidişini? Kesinlikle etmemiştim. Gidişini hak etmemiştim, o kadında hak etmemişti. Ama o, o kadına gidiyordu. Neden bu kadar severdi ki insan? Neden bu kadar sevmiştim? Koskoca 5 sene. Bu kadar kolay mıydı vazgeçmek onca yıldan, aydan, günden ama en önemlisi benden? Kolaymış demek ki, bu kadar kolaymış vazgeçmek.
Bekliyorum, bekliyorum bu sensizlik bitsin diye.
Seni özlediğim kadar beni özlüyor musun?
Sende rüyalarında beni görüyor musun?
Öyle zor ki ayrı kalmak, öyle dayanılmaz ki.
Unut beni sevgilim. Zaten unuttun. Ben unutmuyorum.İnsan mutluyken şarkının ritmini, mutsuzken ise sözlerini hissedermiş. Şu an bunu kanıtlıyorum. Kulağımda son ses bu şarkı çalarken sonunda saldığım gözyaşlarım yanaklarımı yakarak akarken, yürüyorum. Onunla gülerek, el ele yürüdüğüm yolda onun tam aksi yönde yürüyorum. Ağlamak istemiyorum çünkü ağlarken çirkin olduğumu söylerdi. İstemiyorum ama ben istemedikçe yaşlar daha çok birikiyor gözümde. Engel olamıyorum, aynı gidişine engel olamadığım gibi.
Bazen ve hatta çoğu zaman sessiz bir kız olmam aleyhime işledi hep. Her zaman kaybettim ama onu bulduğum da değişti her şey. Onunla kazanmaya başladım, onun sayesinde korkularımla yüzleşip onları yendim, kendimi yendim, kendime söz geçirebildim çünkü o vardı. Ama şimdi ise bir gözyaşına bile söz geçiremiyordum. Çünkü biliyorum gitmişti. Biliyorduk, kafamdaki sesler hatırlatıyordu durmadan gittiğini. Düşünmemeye çalıştıkça beynimde yankılanan iç sesim 'gitti' diyordu. Bu bi nevi işkenceydi.
Gitti.
Gitti değil mi?
Evet.
Ama döner belki ha? Yapamaz bensiz belki.
Yapar.
Ama giderken sarılmamıştı, sarılsa gidemezdi belki.
Giderdi.
Ama kendimi gitmeyeceğine inandırmak istiyordum. Sevmediğini düşünmek istemiyordum. Seviyor gibiydi. Sevmediği bir insana neden 5 sene katlansın?
Belki de sadece bize acıyordu, hastalığın yüzünden yanında kalmak zorunda hissediyordu?
Hayır, o sabırlı bir insan değildi onca sene bunun için bana katlanamazdı. O kadar sene yalan olamazdı. Düşüncelerimi susturmaya çalışıp ıssız sokakta yürümeye devam ettim. Kulağımda dönüp duran şarkı artık canımı sıkmaya başlamıştı. Gidişini hazmetmek zaten zorken birde depresif şarkılarla daha çok zorlaştırıyordum. Tabi bir de beynimde yankılanan ve susturamadığım iç sesim de vardı. Lanet olsun ki susmuyordu.
Biraz daha yürüdükten sonra kapıya geldim. En son onunla girdiğim bu kapıdan şimdi tek başına nasıl girecektim? Madem gitti, bana herşeyi öğreten adam onsuzluğu da öğretseydi ya giderken? Onsuzluğu öğretmedi ama güçlü olmayı öğretti. Sırf bu yüzden güçlü olup o eve girecektim. En fazla ne olabilirdi ki zaten?Kapıyı açıp içeri girdim. Her şey normaldi, evin o kokması dışında herşey. Mutfağa geçtim, kahve içip kendime gelebilirdim. Bir yandan cezveyi ararken bir yandan da Ege'yi arıyordum. Açtığım gibi açılan telefona gülümsedim çünkü o hiçbir zaman Ege gibi anında açmazdı telefonu.
"Minnoş, ne yapıyorsun?"
"Ne yapabilirim, sigara içiyorum."
O da sigara içiyordu, tanrım!
"Başak? "
"Ha, buradayım ya."
"Senin bir şeyin mi var?"
Gülümsedim. Sessizliğimden sıkıntımı anlayan Ege'ye gülümsedim. O hiçbir zaman anlamazdı sıkıntımı, ben söylemedikçe hep mutlu sanardı beni. Ama Ege, o hep beni ben anlatmadan anlardı. Bazen sessizliğimden, bazen gözlerimden, bazen tavırlarımdan. Ama hep anlardı birşeylerimden.
"Aslında evet var. Bana gelir misin?"
"20 dakikaya oradayım."
"Kahve yapıyorum?"
"Şekersiz olsun."
"Öptüm." Dedikten sonra kapattım. Ege hep böyleydi. Her ihtiyacım olduğunda, her çağırışımda dibimde biterdi. Hani 'sevmediğin ot burnunun dibinde biter' diye bir tabir vardır, Ege 'ihtiyacın olduğunda burnunun dibinde biten ot'tu. Ona çok şey borçluydum, çocukluğumdan beri hemde.
Hala bulamadığım cezveyi ararken sinirlenmeye başlamıştım. Bir cezve ne kadar zor bulunabilirdi? Ben bulamıyordum, elim ayağıma dolaşıyordu. Tam vazgeçip içeriye gidecektim ki son olarak baktığım alt çekmecede gördüğüm cezve ile sevinç çığlıkları atmamak için zor tuttum kendimi. Eğilip kalkmamdan olsa gerek gözlerim karardı ana aldırmadım ve kahve yapmaya başlayacakken birden karanlığa büründü her yer...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutmak
Teen FictionYanağıma masum sayılacak bir buse bıraktı ve arkasına bile bakmadan koşar adımlarla uzaklaşırken sevdiğim adam, ben arkasından bakıyordum sadece. Gitme diyemiyordum, gitme desem gitmeyecek miydi sanki? Gidecekti tabii. Seven hep kaybederdi, kaybetmi...