Kalipso isimleri unutmamak için içinden birkaç defa tekrar etti. Bu kadar fazla kişiyle tanışmaya alışık değildi.
Frank-Hazel-Jason-Annabeth
Frank-Hazel-Jason-Annabeth
Annabeth…
Kalipso ve Annabeth el sıkışıp tanıştıklarında bakışlarında fırtınalar kopuyordu. Tabii Percy bunun farkında bile değildi.
Ama Leo farkındaydı. Ve… bu gerçekten kalbini kırıyordu. Annabeth ve Kalipso birbirini sevmemişti çünkü ikisi de aynı adama aşıktı: Percy Jackson.
Leo günün geri kalanını üzüntüsünü gidermek için makine dairesinde çalışarak geçirdi. Kalipsoyla da pek konuşmadı. Bu onu daha da üzüyordu. Gece Kalipso’nun bir zamanlar koç Hedge’nin kaldığı kamarada kalmasına karar verildi ve herkes birbirine iyi geceler diyerek yataklarına çekildi.
Leo haliyle uyuyamadı. Masadaki planları incelemeye yanlış varmı diye bakmaya başladı. Tabii ki Annabeth’in planlarında hiç yanlış yokrtu. Planları bırakıp gidecekleri güzergahın çizili olduğu haritayı inceledi. Kestirme yolları işaretlemeye başlamıştı ki kapısı çaldı. Piper, diye düşündü Leo. Gemide Leo dışında sık sık uykusu kaçan tek kişi Piper’di. “Kim o?” dedi yinede. Kapıdan Kalipso başını uzattı. “Girebilir miyim?” Leo’nun Kalipso’ya azıcık bile olsun mesafeli davranması gerekirdi değil mi?
Ne gezer.
O yine aşkına yenik düştü ve elleri titremeye, kalbi daha hızlı çarpmaya başladı. Harita yere düştü. “Ta-tabii.” Dedi Leo. Haritayı almak için eğilince kafası masanın ayağına çarptı. “Aah!” Kalipso huzursuzca Leo’nun karşısına yatağa oturdu. “Seninle bir şey konuşmak istiyorum.” Leo içinden eyvah,dedi. O kısacık iki saniyede Kalipso’nun ona ne diyebileceği hakkından kafasında binlerce korkunç tahmin yürüttü. “Evet?” dedi.
“Şey… yanlış bir şey mi yaptım? Bana eskisi gibi davranmıyorsun.”
“Ne? Hayır! Hayır Kalipso yanlış hiçbir şey yapmadın. Sadece…” Leo’nun dili kurudu. Ne diyecekti ki? Ne diyebilirdi.. “Sadece ben… yani sen ve Percy…”
“Percy mi?”
“Evet… sen onu seviyorsun ve ben…”
“BEN ONU MU SEVİYORUM? Sen.. nas.. nereden… Ah Leo…” Kalipso ağlamaya başladı. Leo ne yapacağını bilemedi yatağa Kalipso’nun yanına oturdu. Ona baktı. “Hayır…” dedi Kalipso. “Hayır Percy’yi sevmiyorum. Sadece… onu bu kadar zaman sonra görmek… tuhaf geliyor.” Leo ona sarıldı. Kalipso da ona. Birkaç dakika öylece kaldılar. Kalipso artık ağlamıyordu. Gülümsüyordu. Sanki Leo’nun kollarında olmak tüm sorunlarını ortadan kaldırıyordu. Birkaç dakika öylece kaldılar. Kalipso Leo’nun yüzüne baktı. “Seni seviyorum.” Dedi. “Bana inanmıyor musun?” Leo gülümsedi. Elleriyle Kalipso’nun yanmaklarını tuttu. “İnanıyorum.” Bu sefer Leo onu öptü. Kalipso elini Leo’nun kıvırcık saçlarına daldırdı. Gerilim yok olmuştu.
Gülerek öpüşme diye bir şey var mıydı? Leo ve Kalipso öpüşürken kıkırdamaları birbirine karışıyordu. Leo geri çekilip Kalipso’nun yüzüne baktı. “Seni seviyorum.” Kalipso gülümsedi. “Biliyorum.” Tekrar öpüşmeye başladıklarında saat bir’e geliyordu. Kalipso ona iyi geceler dileyip gitti. Leo birden uykusunun geldiğini hissetti. Sırıtarak yatağına girdi.
***
Leo nedense erken uyandı. Onun dışında bir tek Jason uyanmıştı. Güvertede oturmuş gökyüzünü izliyordu. Leo onun yanına oturdu. “Mutlu görünüyorsun.” Dedi Jason. Leo gülümsediğini o zaman fark etti. “Mutluyum.”