Merhaba değerli okurlarım.Bu kitabı yazmaya başlamadan önce bir çok fantastik film izledim ve kitap okudum.Şimdi kendi hayal dünyamla oluşturmaya başladığım bu açık evreni okumanız dileğiyle....
●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●
Soğuktu.Çok soğuk.Ellerimle köze dönüşen ateşi harladım ve yanması için tekrar canlandırdım.Olmuyordu.Soğuktan donmak üzereydim!Gözlerim puslanmaya, aklım karışmaya başlamışken vücudumun kontrolü de elimden yitip gitmişti.Vücudum benden istemsiz bir şekilde soluma doğru devrilince ciğerlerimde ki kalan havayı dışarı çıkardım.
"Demek buraya kadarmış."
Gözlerim karanlığa gömülürken aklım dış baskılara dayanamamış ve ben her şeyimi kaybetmiştim.
■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■
"Hadi aç gözlerini"
Göz kapaklarım yavaşça hareket ettiğinde derin bir nefes aldım.Ne olmuştu en son bana? Gözlerim tamamen açıldığında etrafı gözlemlemek için döndürdüm ve başımı yavaşça hareket ettirdim.Galiba bir evin yada bir kulübenin içindeydim.
Yattığım yerden kalkmak için sol elimle tahta başlıktan destek alıp dikelirken boynumun acısıyla inlemiştim. "Ah!"
"Biraz daha yavaş olmalısın!"
Beni uyarır tonda çıkan sesle birden odanın içine göz gezdirince hiçte yalnız olmadığım bilgisine iştirak etmiştim.Ufak şömine ateşinin vurmadığı, şöminenin tam çaprazında kalan yerde, altında bir tabureyle oturuyordu.Uzun siyah saçlarını başında toplamış,Kahverengi gözleriyle beni izleyen yapılı adama dönderdim bakışlarımı.Üstüne geçirdiği cübbe oldukça eski ve yıpranmıştı.Ellerine geçirdiği eldivense tezatla yep yeni duruyordu.
"Sizde kimsiniz bayım?" Dedim yavaşça ve ardından bütün vücudumla adama döndüm.Derince bir nefes aldı ve bakışlarını tekrar bana dönderdi.Dudakları keskin bir yapıya sahipti ve çenesi kemikliydi.Yüz hatları o kadar belirgindi ki ben bunu ancak şimdi fark edebiliyordum.
"İncelemen bittiyse anlatabilirmiyim?"
Yanaklarım söylediğiyle al al olunca oturduğum yerde kendimi daha da ufalıyor hissettim.Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki konuşmaya başladı.
"Buraya nasıl geldiğin konusunda pek bir bilgim yok.Ama üstündekiler oldukça yeni ve korunaklı gözüküyor.Seni bulduğumda onlar olmasaydı belki de ölmüş olurdun."
Aklıma yerleşen sorular birbirini yanıtlamıyordu.Kafam iyice karıştığında karşımda ki hala adını bile öğrenemediğim adam ayağa kalktı ve şöminenin başına ilerledi.
"Şimdi demliğe çay koyacağım ve ayağa kalkmana yardım edecek bir şeyler hazırlayacağım." Kafamı istemsizce sallarken yanaklarım iyice pembeleşmişti.Çok uzun boyu vardı.Şöyle kaba bir hesap yaparsak 1.95 olabilirdi.Ayrıca omuzlarıda çok genişti ve vücudu atletik bir yapıya sahipti.Düşüncelerimi birden kenara iterek aklıma gelen sorulara yanıt aramaya başladım."Şey, Adınız nedir?"
Elinde ki demliği ocağın üzerinde takılı olan demire geçirdiğinde bakışlarını bana dönderdi.
"Avras" dedi ve şöminenin karşısında kalan masaya giderek bir şeyler yapmaya başladı.Galiba yiyecek bir şeyler hazırlıyordu.Olduğum yerden kalkmak için yatakta hareket ettiğimde, tahta yatak yavaşça gıcırdamıştı.Bakışlarını hızlıca bana döndürdü ve uyarıcı tarzda konuşmaya başladı.
"Kalkma! Daha hazır değilsin."
Kafamı sallayarak bacaklarımı tekrar yorganın içine soktuğumda başımın kenarında tülle kapatılmış pencereye ilişti gözlerim.Tül o kadar ağır ve karaydı ki içeri gün ışığının girmesine mani oluyordu.Elimle yavaşça tülü ittirdim ve dışarıya baktım.Kar her yeri esir almış ve kendini kabul ettirmişti.Buna rağmen hala yağmaya devam ediyordu.Hızlıca tülü çektim ve içimde buhrana neden olan görüntüyü aklımdan kazıdım.Soğuktan nefret ediyordum.
Ben düşüncelere dalmışken önümde duran Avras'ın varlığını unutmuştum.Elinde ki tahta tabak ve içinde çok güzel kokular yayan yemekle bana bakıyordu.Gözlerimiz kesişince konuşmaya başladı." Al bunu ye.Seni dinç tutacaktır." Kafa sallayarak verdiği tabağı elinden aldım ve içindekini yemeye koyuldum.Gerçekten çok lezzetliydi ve ben tabağı hemen bitirmiştim.
"Eline sağlık çok güzel yapmışsın!" dedim keyifle.Aynı zamanda tabağı uzatıyor ve gülümsüyordum.Benim aksime sert bir şekilde tabağı elimden aldı ve katı bir dille 'Önemli değil!' diyerek cevapladı .Hareketlerini garipsiyordum.
"Ben neredeyim ?" diye sordum bir çırpıda.Biraz önce oturduğu yere geçerek sırtını tahta duvara yasladı ve bayıkça bana bakmaya başladı.
"Eldendesin.Seni orman yolunda ki izbe ayı mağarasında buldum.Beni sürekli rahatsız ediyordu ve onu avlamaya gitmiştim.Bir de baktım ki karşımda bir sen" dedi.Sonuna doğru sesi dalga geçer bir hal almıştı.Soru sormaya devam ettim ve oda cevap verirken hiç üşenmedi.
"Sen burada mı yaşıyorsun?"
"Evet gördüğün gibi bu küçük çiftlik benim ve ömrüm burada geçti."
Tam ağzımı açacakken onun sorusuyla baş başa kaldım.
"Senin adın ne?" Biraz yutkunduktan sonra gözlerinin içine baktım.
"Adım L-Leyla" dedim ihtiyatla.Neden heyecanlandığımı anlamamıştım oysa ki? Ona her baktığımda kanım hızlanıyordu.Daha ne kadardır tanıyordum! Kafamı salladım ve ona tekrar bakmaya başladım.
"Peki burası Taklamakan çölüne ne kadar uzaklıkta? Beni şimdiden aramaya koyulmuşlardır!"
Kaşlarını çattı ve biçimli dudaklarkını yalayarak konuşmaya başladı.
"Takla ne? Hey burada öyle bir yer yok! Sen nereden geliyorsun? emin misin bu dediklerinde?"
Aklıma üşüşmeye çalışan sorular giderek artarken onu cevapladım.
"Ben Taklamakan'a soydaşlarımın yaşam hikayesini öğrenmek amacıyla gelmiştim.Oysa sen bana başka bir yerden bahsediyorsun! Burası neresi ve sen beni nereye getirdin!"
Sert sesime karşılık kaşlarını çatıp sesini yükselterek konuşmaya başladı.
"Bak küçük kız! Seni bulduğumda yarı ölü bir haldeydin ve buna rağmen laflarına dikkat etmiyorsun! Seni iyileştirende kabahat!"Bana söyledikleriyle hata ettiğimin farkına varmıştım ve üzgün bakışlarımı ona yolladım."Özür dilerim.Ben birden korkuya kapıldım ve ağzımdan çıkanları kontrol edemedim"
Bana yönelttiği bakışlarını tekrar gevşettiğinde derince bir nefes aldı ve tekrar geri verdi."Biraz dinlen.Daha sonra şehire iner ve kahinin yanına gideriz.O bir çaresini bulacaktır." Dediklerinden bir şey anlamasam da kafamı sallayarak yumuşak yatağa bıraktım kendimi.Daha sonra Aklıma dank eden şeyle tekrar geri kalktım.
"Şey ben senin yatağında yatıyorum.Peki sen nerede yatacaksın?"Gülümsedi ve ayağa kalktı.Elini belinde ki kemere yönlendirince ne yaptığını anlayamamıştım.Ne yapıyordu? Daha sonra duvarda asılı olan kılıcını yerinden aldı ve beline bağladı.
"Sen beni dert etmede uyu artık."
Aklımda ki sorularla başımı yastığa tekrar geri koydum.Ben nerelere gelmiştim böyle? Önce aklımı toparladım ve her şeyi sıraladım.Çin'de yaşayan Uygurların asimile hayatları öğrenmek amacıyla Türkiye'den Taklamakan bozkırlarına gelmiştim.Daha sonra araştırma gezimde kaybolup kayalıkların birine, gece soğuğundan korunmak için sığınmış ve bitap düşmüştüm.Şimdiyse bana başka bir yerden bahsediyordu ve beni inkar etmesine rağmen su gibi Türkçe konuşuyordu.Zannımca bu adam dünyadan kopuk göçebe bir Türktü ve yaşadığı çevreyi pek tanımıyordu.Gözlerimi yavaşça kapattım ve karanlığa gömülerek uyku evresine hızlıca geçiş yaptım.Vücudumun yorgunluğu ağır basmışken diğer her şeyi bir kenara itmiştim....
●●●●●●●●●●●●●●●●●●
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAGAN
FantasyAcı bir son... Her şeye elveda derken çehrede oluşan ifade, bir insanın bütün yaşamını üç saniyede okumanıza izin verir.O yaşam ki ya çok uzun olmuştur... ya da bir mum misali dakikalara bile sığmamıştır... "İşte bütün her şey burada başlayıp burada...