İnsanları beyazlar içinde hayal etmek onları iyi birine dönüştürmek gibidir. Olmayacak bir şey o zaman kabul görür. Beyaz bu yüzden masum bir renk olarak görülür. Huzur verir. Masumluk katabilir. Bu yüzden ailemi her zaman beyazlar içinde hayal ederim. İpek bir çarşafın içine sarılmış iki küçük beden. Evet, böyle daha masum duruyorlardı bana karşı. Affedilmeyecek günahlara karşı.
Sessizlik dört duvar arasında kalırken derin bir iç çektim. Kasvetli bir geceyi geride bırakırken onun gidişi ile gelen sıcağa lanetler okudum. Silver kasabasının en sevmediğim yönü buydu sanırım. Dengesiz sıcaklıkları.
Saatlerdir baktığım beyaz tavanım bile benden sıkılmış gibi görünüyordu. Yattığım yatakta diklenip ayaklarımı sallandırdım. Güneş daha doğmamıştı. Perdesiz kare biçiminde ki camımdan meşe ağaçları net bir şekilde görünüyordu.
Çıplak ayaklarım ahşap yer ile birleştiğinde irkildim. Üstümde zar zor giydiğim beyaz bir sporcu atletim ve siyah kısa bir şort vardı. Bunları sadece evde giyebilirdim. Özellikle altımdaki külottan farkı olmayan şortu.
Gözümün önüne gelen buklelerimi kulağımın arkasına sıkıştırdım. Ellerimi göğsümün altında birleştirip karanlığın asilliğine bıraktım. Silver kasabasında sıradan bir geceydi. Şey... Aslında onlar için sıradan benim için ise oldukca bunaltıcı. Yine o çığlık. Bir feryat bu kadar anlamlı olamazdı. Bir çığlığın anlamı olamazdı. Olmamalıydı. Ama açıklayamadığım bir şekilde anlıyordum. Ne anladığımı bilmeden nasıl anlıyabilirdim ki?
Ah! İşte bu sorunun cevabını çok isterdim.
Ormanın girişi de çıkışı da karanlık ile bütünleşmiş gibi görünüyordu. Hafif esen rüzgar yakınımda ki ağacın dalını perdesiz camıma vurdurmaya yetiyordu. Karanlık öyle sessizdi ki çığlıklar ilk kez geri gelsin istedim. Çünkü sessizlik bu kasabayı yiyip bitiriyordu.
Gecenin karanlığı göğüs kafesimin ağırlığını almıştı. Siyahlık yerini afif turuncumsu gök yüzüne bırakırken banyoya doğru ilerledim. Soğuk mermere alışmıştı ayaklarım. Hergün olduğu gibi.
Aynada ki yansımama acıyarak baktım. Yalnızlığın sembolik bedeni gibi duruyordu. Ölü gibi bir ten rengim vardı. Gözlerim ise uykusuzluğun verdiği etki ile iyice çökmüştü. Kısacası, berbat görünüyordum. Aynanın önünde ki musluğu açtım ve soğuk suyu avuçlayıp yüzüme çarptım. Islak ellerimi sağa, sola salladım ve tekrar aynaya baktım. Evet, hala aynı.
Dolabın kapağını açıp siyah kot pantalonumu ve t-shirt çıkardım. Beyaz atlet üstümden bir çırpıda çıkarıp yeni olanı giydim. Dizlerimden yukarı siyah ama solmuş olan pantolonu geçirip ilikledim. Saçlarımı geriye doğdu atıp düzelttim. Hafif bukleli olabilirlerdi ama onları tarama gereği duymuyordum. Parmaklarımı içlerine daldırıp biraz daha düzelttim.
Masanın yanında ki yandan çantamı ve sandalyeye asılı olan siyah ceketimi alıp odamdan çıktım. Adımların ahşap zeminde de ilerlerken tanıdık korna sesi evin içine doldu. Çatı katından hızla inip masanın üzerinden anahtarlarımı aldım. Boşta olan iki parmağım ile kapı kolunu indirip bir adım dışarıya attım
"Acele et! Yoksa Bay Sevimsiz'in dersine geç kalacağız." dedi Sayra, kafasını çıkardığı arabasının camından. Hızlı adımlarla eski arabaya yöneldim. Kapıyı kendime çektim ve eşyalarımı içeriye atıp hızla bindim. Bütün arabanın içini saran ağır parfüm kokusu ile yüzümü buruşturdum.
"Merhaba bebeğim berbat görünüyorsun."
"Bu koku yeni mi? Yoksa bütün bir şişeyi mi kullandın?" Dedim elimi burnuma götürüp. Her zaman ki Sayra okula asla süslenmeden veya parfüm sıkmadan gelmezdi. Gözlerimi asfalttan çekip Sayra'ya çevirdim. Altına giydiği dar pantolonu, hafif göbeğini açık bırakan gri renk t-shirt'ü ile harika görünüyordu. Saçlarını düzleştirmiş gibiydi. Tek kelime ile güzel görünüyordu benim aksime. Kendine bakmaktan bile aciz kızın aksine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eftelya
Teen FictionBırak nefes almayı. Dokun ona. O sana zaten nefes gibi gelecek. Yılların içinde bıraktığı esareti tek bir nefeste söküp alacak senden. Birincisi canını yakacak. Karanlık boş oda da acı her yeri kaplayacak. Tıpkı... Tıpkı beyaz mermere damlayan kan g...