Annie bir lavaboda elini yüzünü yıkarken duvardaki saate baktı. İşte, vakit gelmişti! Hemen bir havluyla kurulandıktan sonra küçük bir makyaj yaptı ve kafeye doğru ilerlemeye başladı. Vee kapısına gelmişti artık. İçeriden Blake gözüküyordu. Telefonuyla uğraşıyor, elleriyle masada küçük sesler çıkarıyordu. Anlaşılan Angie yi bekliyordu..
-"Selam." Evet yine kalbinin sesi artmıştı. Blakenin konuşmasını bekliyordu. Gözü hep yerdeydi. Onun yanındayken, kendini kaybediyordu..
-"Otursana tatlım." Annie sandalyeye oturunca fark etti: Blake ona tatlım demişti!
-"Günün nasıl geçti Angie? Özlemiştim seni biraz." Angie kendini kaybeder gibi oldu ve devam etti: "İyi, sağol. Ben de özlemiştim." İkisi de bir şeylerle uğraşıyor, gözlerine bakamıyorlardı. Sonunda Blake konuştu: "Bahçeye gidelim mi? Piknik için bazı yiyecekler ve birkaç küçük hediye aldım." Annie çok şaşırmıştı: "Gerek yoktu ama çok sağol." dedi
-"Seni seviyorum." Angie bayılacak gibi oldu. Blake gerçekten onu seviyordu. Her zamanki gülümsemesini takındı.
Bahçeye geçtiler, koca bir ağacın gölgesine oturdular ve Blake piknik için gerekli malzemeleri çıkarmaya koyuldu.
Fakat o da ne? Hiçbir yiyecek yoktu. Annie: ''Zaten tokum muhabbet ederiz'' dedi. Blake ise: ''Hayır, burada bir terslik var. Sabah koyduğuma eminim. Ayrıca koyduğum atıştırmalıkların kokusu hala üzerinde.'' diyerek ortada bir hırsızın olduğunu belirtti.