1.Bölüm

23 3 0
                                    

"Anne, tamam geç kalmam. Hem ben büyüdüm merak etmeyin artık. " annemle kısa bir sohbetin ardından telefonu kapatmıştık. Üniversiteli olduğum halde bu yaşta karışıyordu bana. Allah'tan aynı şehirde değildik. Öyle olsak kesin elimden tutup kampüse kadar getirirdi.

Sarıyla turuncu saçlarımı topuz yapıp kalemide saçıma geçirerek tutturdum. Okuldaki çoğu kıza nazaran rahatına düşkün bi kızdım. Tabikide görünüşümü önemsiyordum. Sadece giydiğim giysiler, yaptığım saç şekilleri hem sportifti. En iyisi.

Uzun uzun uğraşlar sonucu bulmuştum romanımı. Çok beğendiğim romanı almak için danışmanın önüne bıraktım. Gülümseyerek "Bu kitabı ödünç almak istiyorum. " derken aynı zamanda kütüphane kartımı aramaya koyulmuş lakin bulamamıştım. Bıkkınlıkla nefesimi dışarı bırakırken homurdanmaya başlamıştım bile.

"Off... Bi insan hep mi kartını evde unutur? Annemin dediği gibi bi gün kendimide bir yerlerde unutmassam iyidir. " yüzümü karşımda duran kırklı yaşlarında, saçları aklaşmaya başlayan kadına çevirerek devam ettim, "Şey, ben kartımı evde unutmuşumda, ben eve gidip gelene kadar bu kitabı başkasına vermeseniz olur mu? Evim zaten buraya beş dakika. " derken tabi ki de şirince gülümsemeyi ihmal etmemiştim. "Üzgünüm hanımefendi. Fakat burası halka açık bir yer ve bu kitap buradaysa isteyen istediği zaman bu kitabı ödünç alabilir. " kadının dediğiyle ağzım hafif aralanmıştı. Sanki ben başka bişi ima ettim. Kadına gülümsemeye çalışarak, "Hanımefendi beş dak-" sinir kadın sözümü bitirmeme bile izin vermeden başka biriyle ilgilenmişti. Derin bir nefes alış-verişinden sonra çıkışa doğru ilerlemeye başladım.

Sert soğuğun suratıma çarpmasıyla ceketime daha çok sarıldım. Havalar iyice soğumuştu ve bu hoşuma gidiyordu. Evet ben soğuğu seven biriydim. Ama ölçülü olunca. Aklıma kütüphane görevlisi kadın gelince sabır diledim Allah'tan. Uzun zamandır almak istediğim bir romandı ve sonunda alabilme fırsatım varken kaybetmiştim. Sorun şu ki; görevli ciddi oranda sinirimi bozmuştu, hayır yani iki dakika beklese, eve gidip gelsem ölür müydü? Yaşardı tabiki de!

Eve geldiğimde televizyon karşısında uyuya kalan ev arkadaşım, kardeşim denebilir, Selin'i uyandırmaya çalışmış, başarısız oluncada üzerine battaniye örtmüştüm. Şu kız birgün şu kolktukta çürüyecekti.

Televizyonu örtüp kendi odasıma girdim ve kendimi direk yatağıma bıraktım. Tabiki de üzerimdekilerle. Birkaç gün sonra yirmi yaşına girecek bir genç kız için fazla dağınık ve umursamazdım galiba. Aman, banane.

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°

"Şirin! " yerimden fırladığımda, daha doğrusu fırlamaya çalışıp yorgana dolalı oldum için kalkamayıp yere yapıştıktan sonra ayağa kalkıp Selin'in karşısında dikildim. "Ne var be hayvanat bahçesinden kaçtığı için aranmakta olan orangutan! " diye bağırdığımda gözlerini kıstı ve üzerime yürümeye başladı. Tam dibimde durduğunda az önce söylediklerim yüzünden şirince sırıtıyordum. "Ben okula geç kalacak diye canım arkadaşımı uyandırmaya gelim, o bana bilmem ne orangutanı desin. Bu günleride mi görücektim ben Şirin hanım?! " dediği şeyle gülmeye başlamıştım ama o hala ciddiydi. E hayır yani gülmek çok yakışırken böyle somurtulmaz ki deyip onu gıdıklamaya başladığımda dayanamayıp o da kahkaha atmıştı. Ve, zafer benim!

Kahvaltımızı ettikten sonra evden çıkıp durağa doğru ilerledik. Kütüphanenin önünden geçerken aklıma not ettim. Belki şuan vaktim yoktu ama akşam o kitap için gelecektim. Sabah on kez bakmıştım kartı aldım mı diye.

Kampüse daha yeni girmişken dibimde beliren Utku anında kolunu omzuma atmıştı. "Selam güzellik. "

Selin'e 'help' diye bağıran gözlerimle baktığımda ellerini iki yana açıp 'Allah yardım etsin' deyip gitti pis cani. Selin'de bizi yakıştıranlardandı ama ben istemiyordum. Tamam, kabul. Utku iyi çocuk ama bana göre değil. İnsanların dış görünüşüyle yargılanmasından nefret eden biriyim ve o da benim görüntüme aşık. Beni tam olarak tanımdan 'Ben sana sırılsıklam aşığım Şirin. ' diye bağırdığını hatırlıyorum.

"Ben müzik sınıfına gitsem iyi olucak. Yıl sonu için çalışmam lazım. Görüşürüz. " diye hızlı hızlı konuştuğumda ilerlememe bile izin vermeden beni belimden tutup kendine çevirmişti. "Sana beni belimden tutmamanı kaç defa söylemem gerek acaba?" diye tısladığımda ellerini belimden yavaşça çekmişti.

"Pardon, unutmuşum. " diye ellerini kaldırdığında tatlı oluyordu, kabul. "Yanlış hatırlamıyorsam bende gösteride varım. " deyim masumca gülümsemişti. Bu çocuğu anlayamıyordum. "Yalnız sen tiyatrodasın, ben müzik. " diye anından çıkıştığımda o da beklemeden cevabını vermişti. "Sınıflarımız yakın. "

Zoraki Utku'yu başımdan savdıktan sonra müzik sınıfına girdim. Dersin başlamasına yaklaşık yarım saat falan vardı. Çoğu kişi henüz gelmemişti ama kurtuluşumun tek yolu bu bahaneydi. Aslında pekte bahane sayılmazdı. Yıl sonunda şarkı, dans ve piyano üçlüsünde bulunucaktım, bu yüzden çok çalışmalıydım.

Piyanonun önündeki pufa oturup çantamı ve ceketimi yanıma koydum ve çalışmaya başladım. Yarım saat kendi kendime çalıştıktan sonra sınıfa Cem hoca girince çalmayı bırakmıştım. Sırayla herkesi çalıştırmaya başladığında ise geri kalanlar olarak onları izliyorduk.

Şuan Selinle yastık savaşı yaptıktan sonra koltuklara yayılıp romantik komedi izlemeyi çok isterdim. Evet, müziği çok seviyorum fakat aynı şeyi on defa izleyincede doğal olarak sıkılıyor tabi insan.

Hocanın "Buğra, sıra sende. " diye seslenmesiyle düşüncelerimi dağıttım. İşte bunu on defa değil milyon defa izleyebilirdim. Onunla günlük rutin bir biçimde göz göze gelsekte gözlerinde hiç bi duygu görememiştim henüz. Hep soyut bakıyordu. Belki isteyerek bile bakmıyordu. Bazen saatlerce oturup onu çözmeye çalışıyordum ama tabikide sonuç tam bir fiyasko. Gözlerimiz buluştuktan bir kaç saniye sonra geri çekti bakışlarını. Hayır yani madem bu kadar kısa bakıcaksın niye ümitlendiriyosun ki kardeşim! İç sesimle birlikte homurdanarak oturduğum yerde dikleşerek onu izlemeye başladım.

Pufa oturup ceketini çıkardı ve benim yaptığım gibi yanında ki boşluğa koydu. Parmaklarını piyanonun üzerine getirip doğru tonu aradı ve bulduğunda çalmaya başlamıştı bile. Onu fazla dikkatli izlemiş olmalıydım ki gözleri bir kaç saniye gözlerimi buldu. Rahatsızca kıpırdayıp gözlerimi kaçırdım. Yanaklarımda ki aşırı kan yüklemesini hissedebiliyordum.

Öğlenden sonra bir saat derse girdikten sonra bugünlük ders saatim bitmişti. Hızlı adımlarla kütüphaneye giderken kitabın alınmamış olması için dua ediyordum.

Kütüphaneye girdiğimde dün kitabı bulduğum raflara baktım bi ümit ama yoktu.  Bu kadar çabuk alınmış olamaz değil mi? Danışmada ki kadının yanına gidip "'savaş ve barış' adlı romanını almak istiyordum da acaba başkasına mı verdiniz? " kadın dik dik bakmaya başlayınca benimde sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Anladık otuzbeş yaş sendromunu atlatamamışsın tamam anladık da burda benim suçum ne be kadın diye çirkefleşesim gelmişti lakin ben iyi bir kız olarak içimde sakladım bu yanımı.

"Aradığınız kitap dün siz gittiğiniz gibi bir beyfendi tarafından alındı hanımefendi. " bir kaç dakikadır beni beklettiğin yetmiyormuş gibi birde kötü haber mi vermişti bu. Tutmayın beni dalıcam şimdi. "Ama... " diye başladı sözü pür dikkat dinledim çünkü iyi birşey söylemesi gerekiyordu. "Beyfendi, kitabı size vermemi söyledi. " diyerek elindeki kitabı bana doğru uzattı. Zaferin verdiği sevinçle sırıtırken bir anda kim niye bunu benim için alsın ki diye düşünmeye başladım. Kadına sorduğumda söyleyemem demişti. "Peki uzun kahverengi saçları olan, uzun boylu biri miydi? " diye sorduğumda aklıma gelen tek kişi Utku'yu tarif etmiştim. Ona da hayır demişti. Aslında, kadını bir gün boğabilirdim.

Yatağıma iyice yayılarak kitabımı okuma için hazırlandım. Selin bu akşam sevgilisiyle akşam yemeği yemek için çıkmıştı ve bende üşendiğim için yemek yememiştim. Kitabın ilk sayfasını açmala aşağı doğru bir kağıt kaymıştı. Kağıdı elime alarak merakla okumaya başladım.

'Biraz erken olsada doğum günün kutlu olsun Şirin.
Zarif bir bayana zarif bir kitap... "

Kağıdı tekrar tekrar okuyup elyazısını çözmeye çalıştım uzun uğraşlar sonucunda bulabilmiştim kime ait olduğunu.

Tanımadığım birine...

Ama yine de yüzümde ister istemez bi gülümseme oluşmuştu. Hanginiz olsa gülümsemezdi ki? Yalan söylemeyin şimdi!


Bölüm sonu...


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 24, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kalp RitmimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin