chapter two

81 10 2
                                    

''SHOPPING''

-Harry'nin ağzından-

Yüzümde hissettiğim sıcak nefesle gözlerimi araladım. Gördüğüm mavi gözlerle geri çekildim çünkü 'onunla' burun burunaydık. Yüz ifadesini bozmadan beni incelemeye devam ediyordu. Boğuk sesimle konuştum.

"Sorun ne?" Bakışlarını kaçırarak geri çekildi. Cevap vermedi.

"Bir şey mi oldu?" 

"Hayır." Başını yastığa koyduğu anda uyuyakaldı.

Bir süre yüzünü izledim. Uyuduğundan emin olduğumda yaklaşarak yüzüne düşen açık kahve saçlarını geriye çektim. Çok saf bir güzelliği vardı. İnce, kırmızı dudakları aralıktı ve kesik kesik nefesler alıp veriyordu. Minik bedeni bacaklarını kendine çektiğinden daha da küçülmüştü. Bu manzaraya gülümsemeden edemedim. 

Ne kadar ölü bedenin olmamasına sevinsem de makalemin boşuna gitmesine üzülmüştüm. Saate baktığımda saat 3 civarıydı. Uykum kaçmıştı. Geri yatıp uyumayı denemektense kendime kahve yapıp defterimde duran makale yazılarını çöpe attım. Kahvemi alıp salondaki koltuğa geçtim. Hardal rengindeki battaniyeyi üzerime sardım. Televizyonu açtım fakat kahvemi bile bitiremeden yarım saat sonra uyuya kalmıştım. 

***

Uyandığımda saat 10'a yaklaşıyordu. Bugün cumartesi olduğundan işe gitmeme gerek yoktu. Koltuktan kalkıp mutfağa gittim. Dolaptaki kısıtlı malzemeler ile kahvaltı hazırladım. Tabakları masaya yerleştirmeden önce yukarı çıktım. Hala adını bile bilmediğim bir yabancıyı evimde tutmak konusunda ne hissedeceğimi bilmiyordum fakat zarasız duruyordu. Yatakta onu bıraktığım şekilde uyumaya devam ediyordu. Koluna dokunarak onu uyandırdığımda uzun kirpikleri aralandı. 

''Kahvaltı hazırladım, ister misin?'' Tekrar cevap vermedi. Neden bu kadar az konuşuyordu hala anlamıyordum. Ayağa kalktı ve benimle birlikte aşağı indi. Kıyafetlerim ona çok bol geliyordu bu nedenle birkaç kıyafet alsak fena olmazdı. Sandalyelerden birine oturdu. Bir bana bir de önünde duran kreplere bakıyordu. Ben yavaşça yemeye başladığımda o da beni taklit etmeye başladı. Bıçakla krepleri kesiyordum. Aynı şekilde o da benim yaptıklarımı kopyalamaya çalışıyordu. Ben yavaşça yerken o da aynı şekilde yemekte zorlanıyor gibiydi. Bir süre sonra çatal ve bıçağı bırakıp elleriyle yemeye başladı.

"Dışarı çıkıp sana kıyafet alalım mı?" Eliyle son krebi de ağzına attı ve başını kaldırarak gözlerime baktı. Cevap vermemişti. Sadece omuz silkmekle yetindi. 

Ben masayı toplarken o da benim yaptığım gibi masadaki tabakları lavaboya koyuyordu. Evdeki işlerimiz bittikten sonra cüzdanımı cebime koydum. Onun peşimden geldiğini bilerek evden çıktım. Ayakkabısı yoktu ve benimkiler de ona olmayacağından ilk ayakkabı almamız daha mantıklı olacaktı. Evin önündeki arabama bindik. Kemerini bağlamasına yardım ettim. Şehir merkezine giderken arabada oldukça garip bir sessizlik oluşmuştu. Ben de bu sessizliği bozarak adını sordum.

"İsmin ne?" Başını kaldırarak kaşları çatık bana baktığında bunu sormanın iyi bir fikir olmadığını fark ettim. Tekrar yola döndüm. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra titrek bir nefes alıp tekrardan bana baktı.

"Europa." En azından benimle konuşmasına gülümseyerek ona kısa bir bakış attım. 

"Bu çok güzel. Ben de Harold." Kaşlarını çatıp güldü. Sanırım ilk defa gülmüştü.

Europa : LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin