Dükkanda sıradan bir gündü. Ben, sıradan bir boxer, beni satın alacak bir müşteri bekliyordum. Güzelce katlanmış ve saydam bir plastik pakedin içindeydim, rafta arkadaşlarımla oturuyorum, güzel bir bahar günü.
Ve O geldi.
Açık tenli, gerçek olamayacak kadar yakışıklı, çene çizgisi kalbinizi parçalayabilecek bir adam beni raftan aldı. Bakışlarının beni delip geçtiğini hissediyordum. Büyük gözleriyle beni inceliyordum. Onun için yeterli miydim? Beni almasına yetecek kadar güzel veya havalı mıydım? Bedenimin, yapıldığım malzemenin ve fiyatımın yazılı olduğu etikete baktı. %100 pamuk olduğum için kendime güveniyordum. Zengin birine benziyordu, fiyatımın bir önemi olmazdı. Ama beden...
Ona uyabilecek miydim?
Kaşlarını çattığında nefesimi tuttum. Etiketimdeki küçük yazıları okumaya çalışıyordu. Her şeyi okumanıza gerek yok Bay Yakışıklı! Nerede ve hangi şirket tarafından üretildiğim gibi ayrıntıları boşverin, beni satın alın ve birlikte mutlu bir hayat sürelim!
Beni ve 2 çift havalı çorapları alıp kasaya yöneldi, kendi kendime sevinç çığlıkları atıyordum. Sonunda bu raftan, bu dükkandan kurtuluyordum, sonunda bir sahibim olurdu, hem de çok yakışıklı bir sahip. Müstakbel sahibim birden arkasını döndü ve Seungkwan diye birine seslendi. Seungkwan denilen kişi gelip "Alacakların bunlar mı?" dedi. Müstakbel sahibim "Evet, senin işin bitti mi?" dedi. "Sen önden git, ben de hemen geleceğim" diyerek bir yere gitti, büyük ihtimalle boxer alacaktı çünkü beni gördüğünde göz bebekleri biraz büyümüştü. İlginç olduğumdan değil, sıradan bir kareli boxerdım, Seungkwan kendisinin de boxer alması gerektiğini hatırlamış olmalıydı.
Müstakbel sahibim beni ve çorapları kasiyer kıza verdiğinde kız çok heyecanlandı, çorapları öyle bi kavradı ki çoraplar acıyla çığlık attılar. Kız "Gerçekten Seventeen'deki Vernon" olup olmadığını sordu. Vernon? Yeni sahibimin adı Vernon mıydı? Korece gibi değildi, en azından rafta müşterileri dinleyerek geçirdiğim 2 ayda duyabildiğim Korecede Vernon diye bir isim yoktu. Kız beni alıp barkodumu ışığa okuttu.
Kız bizi poşede koymayı unuttuğu için kızın ellerinin titreyişini, iç geçirişini ve pos cihazında ardı ardına hata yapışını izledim. Fişi kestikten sonra bizi torbaya koymadığını fark edince kız özür dileyip hemen davrandı, Vernon(aşkım) da bize uzanmıştı, kızla elleri değdi ve kız kıpkırmızı kesildi. Kızın Vernon'ın eline dokunmaya çalıştığını fark ettim ve "ÇEK O PİS ELLERİNİ SAHİBİMİN ÜZERİNDEN" diye bağırdım. Çoraplar bana güldü, yaptığım şeyden utandım ama beni duyamadıklarını bildiğim için rahatladım.
Vernon yumuşak ama güçlü eliyle beni tuttu ve torbaya koydu. Bir an önce eve gidip paketimi açmasını ve bana aramızda plastik olmadan dokunmasını diledim.
Sahibim, hayatımın aşkı, Vernon'ın eve gitmesi 3 saati buldu. Hepsi Seungkwan'ın suçuydu. "Şu dükkana da girelim, şunu da yiyelim" diyordu sürekli ve Vernon ona hiç karşı çıkmıyordu, her dediğini yapıyordu. Ayrıca Seungkwan sahibime Vernon yerin Hansol diyordu. Sahibime takma isim takacak kadar samimi olmasına sinirlenmiştim, sahibimi oradan oraya sürükleyip yoruyor ve sahibimle kavuşmamızı geciktiriyordu.
Eve geldiğimizde önce çorapları denedi. O iki o.ç.'nu o kadar kıskandım ki... Vernon'ın cildine benden önce dokunmuşlardı. Vernon çoraplarını arkadaşlarına göstermek için gitti, dönmesini bekledim. sahibimin ve arkadaşlarının kahkahalarını duyabiliyordum, bekledim. Sadık bir sevgili gibi sabırla bekledim. Bekleyemesem de bekledim, sonunda geldi.
Paketimi açtığında olmayan kalbim sıkışmaya başlamıştı. Beni iki parmağıyla nazikçe tuttu, elektrik çarpmış gibi oldum, paketimden kibarca çıkardı. Dokunuşu o kadar güzeldi ve o kadar heyecanlanmıştım ki bayılıp yere düştüm. Hemen yerden kaldırıp hafifçe silkti. Beni yüzüne yaklaştırdı, nefesini kumaşımda hissedebiliyordum. Daha da yaklaştı ve... Aman tanrım.
BENİ.
KOKLADI.
"Aldığım her yeni kıyafeti gerçekten yıkamak zorunda mıyım?" diye İngilizce mırıldandı. İngilizceyi nasıl anlayabildim bilmiyorum ama o an o pozisyonda her şeyi yapabilirdim çünkü BENİ KOKLADI! ŞOK OLDUM! BENİ YÜZÜNE BASTIRDI VE BENİ KOKLADI NASIL OLUP DA AKLIMI KAÇIRMADIM? "Bu kokuyu çok seviyorum" dedi KUMAŞ TANRISI AŞKINA! ONUR DUYARIM BAYIM! BENİ DİLEDİĞİNİZ KADAR KOKLAYABİLİRSİNİZ BAYIM! 2 aylık kısacık ömrümde hiç güzel söz duymamıştım ve hayatımın aşkı, yaşayan bir Adonis, beni böyle şımartıyordu. Nefesim yetmemeye başlamış, kalbim hızlanmıştı, burada huzurla ölebileceğimi düşünd-SEVGİLİ KUMAŞ TANRISI!! VERNON BENİ TEKRAR KOKLADI AH BAYIM BUYRUN KALBİMİ HEMEN BURADA ALIN BOXER TANRILARI AŞKINA! Sonra çığlık atmayı bırakıp bulunduğum anın ve Vernon'ın yüzüne dokunduğumun farkına vardım.
Yüzü mükemmeldi. Burnunun şekli kusursuzdu, uzun kirpikleri beni gıdıklıyordu, yanaklarının verdiği his çok güzeldi. Yumuşacıktı. Ciddi görünümüne rağmen Vernon bana yumuşakça ve şefkatle dokunuyordu. Cildi pürüzsüzdü, sağ yanağında ağzının kenarında bir tane ve sol yanağında bir tane beni olduğunu hissettim. Dudakları o kadar yumuşaktı ki saten yerine pamuktan yapılma olduğum için kendimden nefret ettim. Sıradan, kare desenli, %100 pamuk kumaşımla onu hak etmiyordum. O, dünyadaki en yumuşak ipekleri hak ediyordu.
Yüzüne çekti, kararsız bir bakış attı, sonra "Annem daima yıkar" dedi. Hızlıca bir kez daha koklayıp beni diğer çamaşırlarla birlikte çamaşır makinesine koydu. Düğmelere basıp gidinceye kadar gözlerimi ondan alamadım. Yanımdaki bir boxer "Onu seviyor musun?" dedi.
Rakiplerimden biriydi. Sahibimin bütün boxerları benim rakibimdi ama yeniliğime ve gençliğime güveniyordum. "Evet, onu çok seviyorum" dedim. "Buradaki herkes(diğer çamaşırları kastederek) onu çok sever. Bir çamaşırın ait olabileceği en iyi sahiptir" dedi. Deterjanlı su yavaşça yükseliyordu ve *öhöm*çeşitli sebeplerle*öhöm* ıslandık. Temizlenmenin keyfini çıkarırken bir yandan da Vernon'ın bir eşyası olmanın ne kadar güzel ve mucizevi olduğundan söz ettik. Yıkanırken diğer tüm boxerlarla arkadaş oldum çünkü rekabet anlamsızdı. Hepimiz Vernon'ı çok seviyorduk ve Vernon da bizi seviyordu.
Biricik sahibim bizi kurutma makinesinden çıkardığında özel vaktimiz başlamıştı. Sırayla hepimizi tek tek kucağına aldı, eliyle hafifçe okşayarak düzeltti ve nazikçe katladı. Bizim çekmecesine koydu ve çekmeceyi kapatırken birden durdu, beni aldı ve çekmeceyi kapattı. Neler olduğunu anlamam için Vernon'ın havlusunu görmem gerekti. Nefesim kesildi.
O an. Gelmişti.
Sevgili sahibim duş alırken ellerimle gözlerimi kapattım ama parmaklarımın arasından bakmadan da edemedim. Vücudu mükemmeldi. Sıska değildi, şişman da değildi, sadece sırtını görebiliyordum ama sırtı bile kaslıydı. Şampuanını almak için arkasına döndüğünde sırayla yüzünü, göğsünü, karnını ve TEKRAR ÖNÜNE DÖNDÜ. Tamam boxer, sakin ol, ENİNDE SONUNDA GÖRECEKSİN. Ayrıca merakımın sebebi tamamen profesyonel kaygılarımdı. Nerede çalışacağımı ve çalışma koşullarımı merak ediyordum. Hepsi bu. Evet hepsi bu kadar.
Duşunu bitirdiğinde beline havlu sarıp bana yaklaştı. Karın kaslarını bu kadar yakından görünce heyecanlandım. Bir an merak ettim; acaba melekler de kasiyer kız gibi Vernon fanı mıydı? Ve yine o anda bir boxer olduğum için şükrettim. Bir insan olsaydım kasiyer kızdan farkım olmazdı ama şu an Vernon ile baş başaydım. Beni giyecekti. Beni. Kimsenin dokunamayacağı bir şekilde dokunacaktım Vernon'a. Bu çok anlamlı ve kutsal bir görevdi. Pantolonunun şekilli durmasına yardım edecektim. Onu soğuktan koruyacaktım. Gün boyu ona sarılacaktım, karşılığında da gece tüm kıyafetlerini çıkarırken beni çıkarmayacaktı. Baş başa olacaktık. Şimdiki gibi. Vernon'ın boxerı olmak dünyanın en güzel işiydi.
Merhaba arkadaşlar umarım beğenmişsinizdir. Vernon'a ayıp olmasın diye sapık şeyler yazmadım zaten yazmaya da utanırdım. Hem Vernon kızardı. Devamını yazabilir miyim daha doğrusu hikaye buradan nasıl devam ettirilir bilmiyorum. İlginç fanfic önerileriniz olursa beklerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vernon'ın Boxerı
FanfictionMerhaba arkadaşlar, bu fanfic bir boxerın gözünden yazıldı. Asla sapık değildir. Sadece Vernon'ı çok seven bir varlık olarak düşünün. İyi okumalar.