Kulağımı acıyla dolduran o uğultu...
Esen bir rüzgar mı yoksa fırtınadan geriye kalan sessizlik mi? Hayır , ikiside değil. Kopan bir kıyametten sonra enkazın derinliklerinde kalan çaresiz küçük bir kız çocuğunun çığlıklarıdır belkide. Kim bilir ? Ben kendi içimde ne kadar konuşsam o uğultu artıyor o küçük kızın çığlıkları ağlamaklı bir iniltiye dönüşüyordu sanki. Korkuyordum. Kafamın içindeki ağlayan kızı susturmak istiyordum. O her akıttığı gözyaşında kalbim sıkışıyor nefesim daralıyordu. Susmuyordu, susturamıyordum. Oyuncağını da almamıştım elinden halbuki. Ne vardı bu kadar ağlanacak. Rüya mı görüyordum yoksa beynimin sürekli oynadığı oyunların içinde miydim gene anlayamıyordum. Birden küçük kız koşmaya başladı. Artık ağlamıyordu ve canımı bu denli yakmıyordu. O koşunca bende peşinden hızla koşmaya başladım.Hemen arkasındaydım.Nedense çok mutluydu gözlerinin içi gülüyordu. Az önce susmak bilmeyip ağlayan o değilmiş gibi inadına gülücükler saçıyordu etrafına. Sonra durdu aniden. Etrafıma göz gezdirdim. Her yer yemyeşil çimenlerle kaplı adını bile bilmediğim çiçeklerle süslenmiş cennetten bir bahçe gibiydi . Küçük kızın durduğu yere baktım. Uçurumun üç adım gerisindeydi. Parçalar şimdi zihnimde oturmaya başladı. Sahi ya o ölüme koşuyordu. Sonsuzluğa, cennete ya da kaybolmuş oyuncağına. Kafasını arkaya yani bana doğru çevirdi. Tebbessüm etti. Tebessüm ederken dudağının kenarında çıkan gamzesiyle elmacık kemikleri daha da belirginleşiyordu. Çok tatlı ve masumane bir tebessümdü.
Ama ben ne olduğunu anlayamadan bi adım attı ileriye doğru. Ona yaklaşıp kurtarmak için elimi uzattım.
"Dur daha fazla gitme düşüceksin. " dedim. Dediğimi duymuş olmalı ki kafasını bana çevirdi."Gitmek zorundayım bebeğim ağlıyor duymuyor musun sesini?"dedi. Ne diyeceğimi bilemedim o an. Ağlayan bebek sesini duyamıyordumki ben. Cevabımı beklemeden bir adım daha attı.
"Gitmesene dur. Bebeğin ağlamıyo asıl sen atlarsan ağlar. " dedim.
"Beni çağırıyo bak orda işte beni bekliyo."dedi.
İşaret ettiği yer uçurumun altında kalmış bir denizdi. Sudan ve kayalardan başka bir şey yoktu. Ne ağlayan bir bebek ne de başka bir şey. Ne anlatmaya çalışıyor bir türlü birleştiremiyodum zihnimde. Çok parçalı puzzle gibi aynı parçaya benzeyen çok fazla parça var ama birleştirdiğinde hiçbiri uymuyor yerine.
İki kollarını da açtı yanlarına. Meleğin kanatları gibi uçurumun kenarında uçmaya çalışıyordu göklere. Ya da denize veya kayalara çakılmak istiyordu.
"Lütfen dur gitme daha fazla."diyerek yaklaşmaya başladım yavaş yavaş.
"Ben güneş kadar aydınlık gece kadar soğuk bi yere , sonsuzluğa gidiyorum. Beni bekliyolar vakit geldi artık. Gitmem gerek."dedi.
Gözlerini kapatarak ileriye son adımını attı. Fark eder etmez koştum peşinden. Yetişemedim kurtaramadım. O belkide çoktan bebeğine kavuşmuştu.
Diz çöküp aşağıya baktım. O sırada beynimde ağlayan küçük kızın sesini tekrar duymaya başladım.
Birden çıkan rüzgar ve uğultusu beynimi zonklatarak esiyordu.
"Sus artık sus ne istiyorsun benden." diyerek ellerimle kulaklarımı kapatıp sese engel olmaya çalıştım. Ne yapsam kâfiydi ya.
Küçük kız "Niye engel olmadın bana neden sebep oldun ölmeme." diyerek bağırmaya başlıyordu bu sefer.
"Ben engel olmaya çalıştım sana sen bebeğini seçtin. Kendin ölmek istedin. Ben bir şey yapmadım. Rahat bırak beni artık ." dedim git diye bağırmaya başladım sonunda.
Dayanamıyorum. Kurtarmaya çalıştıkça daha da dibe batıyorum. Yapamıyorum , beceremiyorum.
Birden sesler kesildi zihnimde. Uğultu azalmaya rüzgar şiddetini azaltmaya başladı. Ellerimi yavaş yavaş kulaklarımdan çektim. Gökyüzü kararmaya başladı. Ya da gözlerim istemsizce kapanıyordu. Ayırt edemedim tam ne olup bittiğini. Bilincim giderek kapanıyordu.
Bir ses duydum zihnimin derinliklerinden. Çok uzaktan geliyor gibiydi.
"Gözlerini yavaş yavaş açıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOR RENGİN GÖZÜNDEN DÜNYA
Teen FictionMor çiçekli dal gibiydim bahar vaktinde kırıldım.