Sabah,gene aynı yerimde onu bekliyordum.Yerim çok güzeldi aslında, pencerenin bitişiğinde olan mermere oturmuş karşı , beyaz villadan onun çıkmasını bekliyordum.Bunu her zaman yapardım.Onu her zaman burada beklerdim. Ne zaman çıksa onun arkasından bende çıkar ve işime giderdim.Sol bilekliğimde olan saatime baktım.Saat 06:27'ydi.O ise saat 06:30'da çıkıyordu. Yani iki dakika vardı çıkmasına.İçime anlam veremediğim heyecan kırıntıları oluşmuştu.Bugün hava çok güzeldi. Değişikti,bundan önce hiç Londra'yı böyle görmemiştim.Ve bu ürkütücüydü.Bakışlarım ister istemez havayı kaplamış siyah ve beyaz karışımlı, kirli bulutlara gitti.Geceden kalma bulutlar vardı sanki yukarıda.Gündüz olmasına rağmen geceyi anımsatıyordu. Bugün değişikti,içimde hem huzur vardı,hem de bu huzura güvenmiyordum.Saatime tekrardan baktım işte tam saatiydi.Gözlerimi beyaz çelik kapıya çevirdim. Kapı açıldı ve tüm asaletiyle o kapıdan çıktı. Gri betonun üzerinden siyah porsche carrera gt 2013 model olan arabasına doğru yürüyordu.Tarzı da kendi gibiydi.Mükemmel ve asaletli. Siyah saçları , siyah kiprikleri,siyah kirli sakalları,siyah tişörtü,siyah ceketi,siyah skinny jeans bazı yerleri yırtık olan pantolonu ve siyah kar botlarını giymişti. Bu eylemini bozan iki şey vardı. Ten rengi ve gözleri.Ten rengi beyazdı ve gözleri de uzaktan gördüğüm kadarıyla kahverengiydi. Tarzı havayla uyuşuyordu.İstemsiz olarak,sert bir şekilde yutkundum.Bu boğazımı acıtmıştı.Ama buna aldırmayıp onu izlemeye devam ettim.Elini arka cebine götürdü ve sigarasını çıkarıp yaktı. Nikotini içine doldurup havaya bıraktı.Duman bıraktığı yerden uçup gitti.Kafasını benim pencereme çevirdi bana bakıp piç bir şekilde sırıttıktan sonra arabasına bindi.Gaza kökleyip kaldırımda acı bir ses bırakıp gitti.Bende sadece izledim.Kalbim de hiç barındırmadığım binbir türlü şey oluyordu.Bu farklıydı midemde filler dans ediyorlardı sanki.Titrek bir şekilde nefesimi bıraktım ve mıhlandığım mermerden kalkıp kirli beyaz renkte olan dolabıma yöneldim. Siyah arkası transparan olan sıfır kol giydim.Göğüslerimin üzerin kutu şeklinde siyah bezler vardı ve tişörtüme ayrı bir hava kazandırıyordu.Siyah skinny jeans olan pantolonumuda bacaklarımdan geçirdim.Kumral olan saçlarımı hafif düzleştirip salık bıraktım. Ve son olarakta siyah US! yazan capimi de taktım.Yandan olan siyah çantamı da omuzuma asıp aşağı indim.Merdivenleri ikişer,üçer atlayıp mutfağa yöneldim.Süt içitim ve bir kurabiye ağzıma tıkıştırıp kapıya doğru yol aldım. Siyah vanslarımı ayaklarıma geçirdim. Beyaz bağcıklarıda bağladıktan sonra kapıyı açtım montumu da giydikten sonra dışarı çıktım.Lacivert olan mini cooperıma atlayıp,siteden çıktım. Londra'dan fazla uzak değildik ama genede bir ormanlığın girişinde yaşıyorduk.Babam özellikle istemişti bunu, insanlardan uzak durmayı ve sakinliği tercih ediyordu.Gerçi bende öyleydim.Ağaçlar hızlıca geçip gidiyordu.Gaza daha yüklendim.Çünkü geç kalıyordum.Yaklaşık bir saatten sonra siyah kalın camlarla kaplı Poly yazılı olan şirketin önüne gelmiştim.Ne iş yaptığımı sorarsanız eğer sergilerle uğraşıyorduk.Herhangi bir ressamın yapacağı olan sergileri biz organize ediyorduk.Ya da biz kendi sergilerimizi açıyorduk.Bundan baya bir servet kazanıyorduk.Yani bu tamamen önemli bir iş.Şirkete giriş yaptım ve şefaf kapıyı açıp ,kahverengi deri koltuğuma yöneldim.Oturup bir kaç dosya elime aldım ve bu ay ki yapacağımız sergilerin sahiplerini ya da şirketlerini araştırmaya başladım.Baya zor olacaktı hele ki aklımda o varken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Waiting Game
FanfictionOyunlar iki kişiliktir. Genç kız her sabah onun dışarıya çıkmasını bekler. Genç adamda onu beklemesini. Peki hayatları bundan ibaret mi olacak? Bu bir bekleme oyunu.Bakalım bu oyunu kim kazanacak? ''Benden vazgeçmeyeceksin değil mi?'' Genç kız bu...