TESETÜRLÜ OLANLARA KENDİSİNİ KISITLIYOR , RAHAT DOLAŞAMIYOR DERELER YAAA BU LAFIM ONLARA
BİR KERE BU KANITLANMIŞ BİRŞEY İLK ÖNCE TESETÜRLÜ OLMYAN BİR BAYANI SOKAĞA ÇIKARMIŞLAR O SIRADA BÜTÜN ERKEKLERİN GÖZLERİ O BAYANIN ÜZERİNDEYMİŞ
SONRASINDA CARŞAFLI OLAN BİR BAYANI SOKAĞA ÇIKARMISLAR AMA BİR ERKEK BİLE DÖNÜP BAKMAMIŞ BU SAYEDE O BAYAN RAHATLIKLA SOKAKTA GEZEBILMİŞ
AMA ÖTE YANDAN DIYER BAYAN ASLINDA KENDİNI KISITLIYOR O GİYDİGİ KIYAFETLERLE . AAMMMMAAA BENNN İSTEĞİMİ YAPARIM ÖZGÜRÜM , RAHATIM DİYİP KENDİNİ KANDIRIYOR.
İslâm'a göre kadının yabancı erkeklerle olan ilişkilerde giydiği elbisenin taşıması gereken özellikleri şöylece sıralayabiliriz:1. Kadının kıyafeti; genel olarak (el ve yüz dışında) bütün vücudu örtmesi gerekir. Giyilen örtü; saçları da içine alacak şekilde bütün vücudu kapamalıdır. Vücudu, el ve yüz dışında hangi elbise kapatıyorsa, ismi ne olursa olsun kadın onu giyebilir.
2. Elbise vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bol olmalıdır. Kadının dar elbise giymesi dinimizce yasaklanmıştır. Vücut hatlarını belli eden dar elbiseler giyen kadınların "giyinik çıplak" ve "cehennemlik" olduğunu peygamberimiz hadisinde haber vermektedir.
Şu hususu belirtmeliyiz ki haram olan dar giysiden kastımız giyilen dış elbisenin dar olmasıdır. Bunun dışında, bol pardesü ve çarşafın altına giyilen, büluz ve gömleklerin dar olmasında sakınca yoktur. Önemli olan dar bir kıyafetle dışarı çıkmamak ve erkeklere karşı, dar giysilerle vücudu teşhir etmemektir.
Günümüzde caddelerde, dar bir buluzla göğüslerini ve belini, dar (streç) pantolon ile kalça ve bacaklarını dışa vuran kadınlar "giyinik çıplak"lar hükmündedir.
3. İslâmî elbisenin bir özelliği de şeffaf ve ince olmamasıdır. İslâm, kadın teninin rengini gösteren kıyafetleri yasaklar. Hicâbtan maksat gizlemektir. Peygamberimiz, ince elbise giyen hz. Esma'dan yüzünü çevirerek böyle giyinmesini menetmiştir.
Elbisenin ince (şeffaf) olmamasından kastımız "tenin rengini belli etmemesi" dir. Bir başka rivayette "kadının kemiklerinin iriliğini erkeklere göstermemek" olduğu belirtilmektedir.
Dışarıdan bakıldığında elbisenin içinden insanın teni görünüyorsa -elbise ister kalın, ister ince olsun- böyle bir elbise ile setr-i avretin hasıl olmayacağı belirtilmiştir. (fıkhî risaleler, dr. Faruk beşer seha yay. S. 53.)
4. Müslüman kadınların giysisi, kafir kadınların giysilerine de benzememelidir. Bir hadislerinde: "bir topluluğa benzemeye çalışan kişi, benzemeye çalıştığı toplumdandır." (ebu davud, libas, 4) buyuran peygamberimiz hz. Muhammed (sav), başka din ve başka kültürden kadınlar gibi giyinen kadınların, onlara benzeyip onlardan olacağını açıkca beyan etmiştir.
Bu konuya Abdullah Bin Amr'ın (Radıyallahu anh) şu rivayeti de açıklık getirmektedir: "Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) benim üzerimde dikkat çekici, altın renginde bir çeşit boya ile boyanmış iki elbise görünce şöyle dedi: "bunlar kafirlerin elbiselerindendir, onları giyme!"
Bu ölçüleri verdikten sonra, bir de şimdiki halimizi düşünelim. Her çağda, kadın olsun erkek olsun, kafirlerin elbiselerine benzer kıyafetler, yüce dinimiz tarafından müslümanlara yasaklanmışken, bugünkü halimiz herhalde pek iç açıcı olmasa gerek.
Şöyle bir düşünsek; halkı müslüman ülkelerin sokaklarındaki açık kıyafetli bir müslüman kızını, bir alman, bir ingiliz ya da fransız kızlarının arasına koysanız, acaba bunlar arasından ‘müslüman’ diye anılan kızı ayırdedebilir misiniz?
Sanırız hayır! O kadar birbirlerine benzeyeceklerdir ki bunlar arasında ‘müslüman’ olduğunu söyleyen kızın seçilmesi belki mümkün olmayacaktır.
Herkesin giysisi onun görüş ve yaşayışıyla ilintilidir, özündeki birikimin dışa vurmuş şeklidir ve kişiliğinin somutlaştırıcısıdır. Ve demekteyiz ki herkesin giysisi, kişinin onun aracılığıyla konumunu başkalarına ilan ettiği ve onunla kendisini tanıttığı şiarıdır. Yani müslüman kızın giydiği kıyafet, dininin şiarı, simgesi olmalıdır.
İmanlı kadına yaraşan, kendi inancına uygun ve onu yansıtıcı elbiseleri giymektir. Kâfirlere benzer biçimde giyinmekten kesinlikle kaçınmalıdır.
5. Bir kadının giyimi, kibir maksadı taşımamalıdır. Hadîs-i şeriflerde "şöhret" karşılığı olarak geçen kibir maksadıyla giyim haram kılınmıştır.
İbnül esir der ki: "şöhret" bir şeyin açıkça meydana çıkmasıdır. Burada maksat, giydiği elbisenin renkleri başkalarının renklerinden farklı olduğu için elbisesini insanlar arasında rahatlıkla görülsün ve böylelikle herkes ona bakarak, o da onlara karşı kibirlenerek ve kendini beğenerek büyüklenme (tekebbüre) kapılsın diye giyinen kimsedir.
Yüce peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyururlar: "Kibirden dolayı elbiselerini sürüyen kimseye, kıyamet gününde rahmet nazarıyla allah bakmaz." (Buhari, libas, 20; müslim, libas, 42, 4)
"Kibirlenme ve çalım satma (gösteriş) olmadığı halde (bunlardan uzak kalarak) ye, iç ve giy." (ebu davud)
Bir müslümanın giyimi, başkalarını küçümsemek ve hava atmak için değil, allah rızasına ve tevazuya uygun olmalıdır.
6. Müslümanın elbisesi her an temiz olmalıdır. Kıyafetin temiz olması, aynı zamanda ibadet etmenin de şartlarındandır.
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) hadîsinde şöyle buyurur: "ashabım! Sizler mü'min kardeşlerinizin yanına varacaksınız. Binaenaleyh bineklerinize dikkat ediniz. Kıyafet ve elbiselerinizi düzeltiniz ki insanlar arasında parmakla görülebilecek gibi olasınız. Çünkü allah çirkinliği, çirkin söz söylemeye özenenleri sevmez.” (riyazüs salihin, 11/196)
7. Bir insanın elbisesi sade ve güzel olmalı ve süslü, dikkat çekici özellikler taşımamalıdır. (yabancı erkeklere karşı) islâmi örtünmenin bu özelliğini nur suresinin 31. Ayetindeki "süslerini göstermesinler" ifadesinden öğreniyoruz.
Giysi başlı-başına ziynet olmamalıdır. Kadının dışarı çıktığında giydiği elbiseye erkeklerin bakışlarının takılmaması için dış elbise ziynet (süs/süslü) olmamalı yani sade olmalıdır.
Bunun delili şu ayet-i kerimedir: "evleriniz de oturun, ilk cahiliye devri kadınlarının açılıp saçıldığı gibi açılıp saçılarak yürümeyin." (ahzab sûresi, 33)
Peygamberimiz bir hadîs-i şerifinde: "giyimde sadelik, imandandır." (ebu davud, tereccül, 2) buyurur.
Bir toplumda bazı kadınların aşırı derecede süslü, dikkat çekici ve pahalı elbise giymesi, toplumdaki dengeyi bozar ve toplumda gösterişi hakim kılar. İslâma göre, insanların üstünlüğü elbiseyle değil ancak takva ile belirlenir.
Kur'an'a göre, elbise vücudu sadece örtmekle kalmaz, insanı aynı zamanda takvaya götüren bir araçtır. İslâm, takvayı (iç ve dış bütünlüğü) zedeleyen lüks ve dikkat çekici elbiselerin de giyilmesini hoş görmez.
İslâm dini, bir kadının israfa kaçıcı, lüks, renk cümbüşü, parlak v.b.g. Özelliklere sahip elbise giymesini tasvip etmez.
Günümüzde bazı bayanlar örtündüklerini zannederek dikkat çekici renklere (fosforlu, albenili renklere) bürünmekte ve erkeklerin dikkatini çekmektedirler. Bu kişiler, başları örtülü de olsa çarpıcı renklere büründüklerinden dolayı, hakiki manada örtünmenin gereğini yerine getirmiş sayılmazlar. Örtüden amaç kadının zinetini saklamaktır. Bunun da siyah ya da koyu renklerle daha iyi yapılacağı açıktır.
Tesettür emri ilk vahyedildiğinde ensar kadınlarının siyah elbiseler giydiklerini sabuni, "ahkamül kur'an" adlı eserinde haber vermektedir. Yine habibe binti abbad adlı hanım sahabinin "Hazreti Aişe'nin üzerinde siyah bir başörtüsü gördüm" (tabakat-ı ibn saad) rivayeti bize bu konuda örnek sayılır.