Arkadaşlar, bu giriş bölümüdür. Şu an başka bir olay anlatılmaktadır. Ve bu olayda geçenler kız değil erkektir. Diğer bölümde kızların olaylarına geçeceğim. Çok mu ciddi konuşma oldu ne :D :D
Sazlık
Kış güneşi en nihayet çekilmiş bir bıçak gibi, karanlığı deşti. Denizin güzelliği üstündeydi.
Amcaoğullarından birincisi bunu farkedecek değildi. Bu cam gibi aydınlık, keskin soğuğun gününde, sabahın köründe işte, açıldığı deniz ona ne verecekti ki? Balıklarının ne kadarını? Sıcak ve sadık yatağını bir iç geçirmeyle özledi. Balık işini sevmiyordu. Denizin keyfine kalmak. Rızk. Kıymet. İçi daralıyordu.
Sabırsızlandı. "Hadi" dedi. "Hadi lan. Ne duruyorsun ki?"
"Baksana orda bir şey var" dedi ikincisi. Motorun başında olanı. İlerilere içi sıkışarak bakan değil de; öyle dalmış, sazlığı tarayanı.
"Ne varsa var. İleri ver oğlum. Gidelim hadi"
"Baksana sağa sola kımırdanan şeye. Orda valla billa bi şey var. Bak lan bak! Gidip bi bakalım iyice."
"Bize ne be! Kıçımız donmş zaten sabah sabah. Versene oğlum ileri."
"Baksana bak. Nasıl oynuyo olduğu yerde. Ceket lan o! Biri var orda yeminlen. Gidip bi bakalım neyin nesiymiş. Sevaptır be."
Girebildiği kada sazlığın içine sokuldu küçük tekneyle. Kımıldanan şey, lacivert kocaman bir monttu.
Yüzü aşağılara, sırtı yukarı doğru bir ceset, öyle suyun içine asılarak tutturulmuş gibi, bir ileri bir geri sallanıyordu.
Yüz, suyun içinde derinlere bakar gibi. Kollar bacaklar aşağı doğru sarkmış. Sırt yukarda. Mont yukarda, suyun üstünde. Havalanmakta.
"Baksana, boğulmuş. Nasıl gördüm ama o kadar uzaktan. Dedim sana, biri boğulmuş işte" dedi ikinci, heyecanla.
Küreği yerinden çıkartıp ucuyla dürttü montu bir-iki. Mont, rüzgarla şişmiş yelkenli gibi sazlıkların arasına sıkışmış açılamıyor, suların ritmiyle oraya buraya oynuyordu.
Montun üstüne kırmızı boyayla bir şey çizilmiş. Bir harf mi ne? Çarpı işareti. Bir X.
Öyle zırva, çocukça bir işaret. Cesedin acıklılığını, ağırlğını, kahrediciliğini hafifleten. Durumun vahametini azaltan. Şaşırtıp afallatan. Dayanmadı ikinicsi; kürekle bir-iki kere daha vurdu monta.
"Yeter ulan" dedi birincisi. "Amma itip kaktın zavallıyı. Günümüzün ağzına sıçtın sıçtın zaten. Ölü avcısı!"
Karaya çıkıp jandarmaya haber vermeleri gerekiyordu. Bir sürü dert, bela! Ama işte birinci, umulmadık bir sevinci içine kaçrken buldu. Balık işinden bugünlük kurtulmuştu. Birkaç saat sonra eve döndüğü gibi yatar uyur muydu? Uyurdu.
İkinci, cesedi bulan dikkatli şahıs olmanın tüm gereklerini, büyük bir şevkle yerine getirdi.
Jandarmayı sazlıktaki 'olay yerine' götürdü. Kumsalda dikilip cesedin sudan çıkarılmasını epey zaman bekledi. Araca taşınırken refakat etti. Torba kapatılıncaya kadar gözlerini bir saniye olsun, cesetten ayırmadı.
O kocaman cesedin ellerinin nasıl da buruş buruş olduğunu (çamaşırcı kadın elleri), yüzün nasıl tuhaf bir pembe renk adığını, ayakkabılardan birinin hala ayakta olduğunu, diğer ayaktaki çorabın o tombul ayaktan sıyrılmak üzere olduğunu... (İçinden o sırısıklam çorabı pembebeyaz ayağa geçirmek geçmedi değil: Düşünüp gitmesinden, cesetten bir 'şey' eksilmesinden korkuyordu.)
Genç birinin cesediydi çıkarılan: Uzun boylu, şişman; sarı kirpi saçlı on dokuz-yirmilerinde bir oğlan.
İkinci, her şeyi, her şeyi, zihnine, tek tek ve iştahla kaydetti.
Askerlerle kumandanlığa döndü. Jandarmaya ifadesini verdi. Sonra köy kahvesine gidip aklında tutmakta olduğu her bir hikayeyi anlattı.
Hikayesinin sonunda kahve sakinleri, "Vay canına, gitti gider" dediler.
Çocuğun boynunda ve başka yerlerinde doktorun doktorun tabiriyle 'kesici alet yaraları' vardı. Yani boğulup da ölmüş değildi. Bıçaklanıp atılmıştı. Köylerinin sazlığına. Biraz da gücendiriciydi. Onların sazlığına beddua edilmesi gibiydi.
İkini, bunları anlatırken azıcık, ama samimiyetle ağladı. Birinci, beşinci çayını alırken, "Bok vardı ceset görecek" dedi. "İçine ettin günümün. Balığa çıkıp ceset avlıyoruz. Ama asıl seninle iş yapanda kabahat."
"Hayatta her bi şey var" dedi kahvenin bilen adamlarından biri. "Ölümde var, yaşamak da. Gençmiş bir de. Delikanlıymış."
"Şişmandı da" dedi ikinci. "Altı asker güçbela taşıdı arabaya. Kocamandı."
"Ölümün genci yaşlısı, şişmanı zayıfı yok" dedi bilen adam sesini daha büyük etkilere yükselterek. "Kime ne zaman çıkacağı bilinmez bi piyango bu."
"He ya" dedi başka birisi. Bilen adam kadar bilemeyip de tasdikleyen adamlardan birisi. "Tersine piyango: Ölüm sırası."
"Bıçaklamışlar" dedi ikinci. "Orasından burasından. Bi de ceketine kırmızyla işaret koymuşlar: Çarpı işareti."
İkincisinin cinai merakları, kahvenin kabını taşırmıştı.
"Boş ver" dedi bilen adam. "Sen buldun ya onu orda; deniz, balıklar, yiyip etmeden. Yeter yani."
"Kes ulan diyorum" dedi birinci. "Sararsın da sararsın artık. Zavallının biri ölmüş gitmiş işte. Kapa gaganı da, bir an önce unutalım olanı biteni."
"Sevaba girdim oğlum. Bekleyeni edeni vardır."
"Kavuşacaklar sayende" dedi birinci. "Ölüsü dönecek evine."
"Hiç yoktan iyidir" dedi ikinci. Gördükleri tekrar zihninden geçti, şöyle bir titreyiverdi. Gözleri usul usul doluverdi yeniden. İçinde, güzelim bir ürperme vardı. O hissin mutluluğunu gömdü. Kendine sakladı.
Jandarmanın verdiği ilk raporda, mahtulün suya atılmadan önce kesici alet yaraları sonucu öldüğünün kuvvetle muhtemel olduğunu belirtmektedir. Boyunda, kardiyak bölgede, kollarda, avuç içlerinde 12 adet irili ufaklı kesici alet yarası tespit edilmiştir.
Cinsiyet: Erkek
Boyu: 183 cm
Kilosu: 102,5 kg
Adli tıp kitabında sorulması gerekenler:
1) Kurban kimdir?
2) Kurbanın ölüm zamanı nedir?
3) Ceset ne zamandan beri su içindedir?
4) Su içine girmeden önce kurban canlı mıydı, yoksa ölü müydü?
5)Kişi suda boğularak mı ölmüştür? Ölüm nedeni nedir?
6) Ölüm olayına, olay yeri araştırmasına, otopsi ve toksikolojik muayeneye göre, ölümün orjini nedir?
7) Antemortem-postmortem yara ve artefakt ayırımına dikkat edilmelidir.
Yara dudakları düzgündür. Yaraların her iki açısı da dardır. Yaraların boyu derinliğinden fazladır. Yara dudakları çevresinde ekimoz bulunmamaktadır.
Jandarmanın raporunda, maktulün üstünde mont, bir pantolon, bir gömlek, külot, çorap ve bir tek ayakkabı bulunduğu ifade edilmektedir.
Lacivert mont: Paul&Shark
Lacivert-kırmızı-beyaz çizgili svetşört: Tommy Hilfiger
Beyaz Fanila: Marks&Spencer
Blucin pantolon: Ralph Lauren
Lacivert çoraplar: Lacoste
Beyaz don: Marks&Spencer
44 numara mokasen: Gucci
Penis boyu: 9 cm
Paul&Shark montun arkasına kırmızı sprey boyayla çizilmiş işaret, hiç bir raporda yer almayacaktır. Üstündeki giysilerin markaları da. Pesnis boyu da. Tabii, o da hiçbir raporda yer almayacaktır.